Nifak Hastalıkları ve Kalbin İman EKG’si

Kur’an’da imanın ve küfrün merkezi olarak kalbe işaret edilmiştir. Manevi tekâmülün de manevi iflasın da sembolik organı kalptir. İmanın merkezi olan kalbin bozulma sebepleri ve safhaları Kur’an’ın birçok ayetinde beyan edilmiştir.

Fevzi Zülaloğlu / Haksöz Dergisi Sayı: 315 - Haziran 2017

“Kalplerinde hastalık vardır. Allah da onların hastalığını artırmıştır ve ısrarla yalanları yüzünden can yakıcı azabı hak ederler.”  (Bakara,2/10)

Kur’an’da imanın ve küfrün merkezi olarak kalbe işaret edilmiştir. Manevi tekâmülün de manevi iflasın da sembolik organı kalptir. İmanın merkezi olan kalbin bozulma sebepleri ve safhaları Kur’an’ın birçok ayetinde beyan edilmiştir. Buna göre kalbin maruz kaldığı hatalıklar Kur’an’ın beyanıyla beş türdür: Zeyğ ve rayn, rics, kasvet ve marad.

Bu hastalıklar iman iddiasında bulunan bir ferdin, küfre kadar uzanan virüse maruz kalma aşamalarıdır. Şimdi bunları tek tek ele alalım:

1. Zeyğ: Sapmak

Sırat-ı mustakimden çıkıp küfre meyletmektir. Geniş anlamıyla dönmek, sapmak, küfür hastalıklarına mustarip olmak, yoldan kaymak, hak ile batılı seçemeyecek kadar inhiraf etmektir. Artık iyi ile kötüyü seçemeyecek kadar kalbin iman ‘EKG’sinin bozulmasıdır.

Biri dua formatında nifaktan Allah’a sığınmayı ifade eden, toplam sekiz ayette geçen zeyğ ve türevleri,1 “heva hevese kapılmak ve dünyanın geçici nimetlerine kontrolsüz bir şekilde kapılmak” diye de tarif edilebilir.

Dört ayette “kalbin tamamen haktan, doğru olandan aksi istikamete meyletmesi, sırat-ı mustakimden çıkması” manasında kullanılmıştır.

Üç ayette bakışların sapması, “Göz kalbin aynasıdır.” deyimindeki gibi vücut diline yansıyan bir dalalet manasında beyan edilmiştir. Bir ayette “kişinin ilahi emirden sapması” anlamında kullanılmıştır.

Dinin emir ve kayıtlarından kalbin sapmasını ifade eden “zeyğ”den, tövbe yoluyla kurtulup yeniden sırat-ı mustakime dönmek mümkündür. Nitekim Tevbe Suresinin bir ayetinde, kritik bir anda Tebük seferine çıkmaya pek arzulu olmadıkları halde, nefislerinde gerçekleştirdikleri bir cihad ile manevi zaaflarını aşan bazı Müslümanlar için şu ifadelere yer verilir:

“Doğrusu şu ki: Allah, Peygamber’e (imkânların tükendiği yerden imkânların üretilebileceği yere göç eden) muhacirlere (zorluk zamanında kendi olanaklarını paylaşan) Ensâr’a, üstelik içlerinden bir kısmının kalbinin kaymaya yüz tuttuğu bir durumun ardından rahmet ve bağışıyla yöneldi. Evet, onların tövbelerini kabul etti; çünkü onun sınırsız şefkat ve merhameti, onları kuşatır.” (Tevbe, 9/117)

İman yolundan çıkmak, bazen basit nedenlerle başlar; daha sonra günah adına atılan başka adımlarla rayından çıkar. Örneğin, bir kere yalan söylemek kişiyi küfre düşürmez ama hatada ısrar onu sırat-ı mustakimden çıkarıp ebedi azaba sürükleyebilir.

Bu konuda zina ilginç bir örnektir. İlahi kelamın söz seçimi hikmetlidir. “Zina yapma!” demez. “Zinaya yaklaşma bile!” denilir. Çünkü ilk hata küfre doğru atılmış bir adımdır ve imanî değerlerden uzaklaşmanın başlangıç sebebi olabilir.

Hidayet üzere olmak hidayet üzere ölebilmenin garantisi değildir. Bu nedenle müminler hidayetten sonra, iman eden insanların kalplerinin “zeyğ”e düşmemesi için uyarılmaktadır:

“Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi saptırma ve bize katından bir rahmet bahşet: Çünkü yalnızca sensin hiç karşılıksız lütfeden.” (Âl-i İmran, 3/8)

Kalpte meydana gelecek olan zeyğ/sapma Sünnetullah’ın hidayet yasalarıyla güvence altına alınmıştır. Bir hidayet yasası beyan eden Saff Suresine kulak verelim:

“Vaktiyle Musa, kavmine: ‘Size Allah tarafından gönderilmiş bir elçi olduğumu bildiğiniz halde neden beni üzüyorsunuz?’ dedi[ğinde kastettiği şey işte bu gerçekti]. Böylece onlar doğru yoldan saptıklarında Allah da kalplerinin hakikatten sapmasına izin verdi. Çünkü Allah günaha gömülüp gitmiş bir toplumu doğru yola çıkarmaz.”

Sözün özü zeyğ, kalbin, istikametten ayrılması neticesinde, yerini kaçınılmaz olarak bir eğriliğe/bozukluğa bıraktığı, küfre meylettiği durumun adıdır.

Zeyğ, başlangıçta yaratıcı tarafından istikamete programlanmış kalbin, iman ve salih amelle işlettirilmeyip, hevanın etki alanına terk edilmesiyle duyarlılığını kısmen veya tamamen kaybettiği hâlin ifadesidir.

2. Rayn: Kalbin Kirlenmesi

Rayn; kalpte oluşan kir, pastır. Zamanla bu kir ve pas kalbi istila ederse artık orada iman yer bulamaz.

“Ondan daha beter: Yaptıkları (kötülükler) yüzünden kalpleri tümüyle rayn/pas tutmuştur.” (Mutaffifin, 83/14)

Mümin, işlediği küçük bir günahı bile ‘tepesinde dikilip üzerine düşeceğinden korktuğu bir dağ’ gibi görmelidir. Çünkü günah ve manevi kirler kalpte imanın yer bulamayacağı aşamaların habercisidir.

Bir kısım hadiste imanın ana vatanı olan kalp, bir aynaya benzetilir. Allah Resulüne isnat edilen bir rivayette şöyle buyurulmuştur:

“Mümin kul günah işlediğinde kalbinde siyah bir nokta belirir. Eğer pişman olarak bağışlanmasını dilerse nokta silinip kalbi cilâlanır. Günah işlemeye devam ederse siyahlık kalbini sarar. Cenâb-ı Hakk’ın, ‘Onların işlemekte oldukları kötülükler kalplerini kirletmiştir.’şeklindeki beyanında (Mutaffifîn, 83/14) yer alan kir ve pas bundan ibarettir.”2

Diğer bir hadiste bu tür bir kalp, “içine konulan şeyi tutmayan devrik testi”ye benzetilmiştir.3

3. Rics: Manevi Pislik

Kur'an'da beyan edilen diğer bir nifak hastalığı da 'rics' kelimesiyle anlatılmıştır. Lafız itibariyle, kalbi nifak tabakasıyla örten pisliklerdir. Manevi pislik anlamına gelen rics imanın önündeki bir hidayet engelidir. Rics, kalbin hak ve hakikati kabul etme kabiliyetini yavaş yavaş kemirip yok eder.

Kur'an'da, kalplerinde maraz bulunanların, rics üstüne ricse maruz kalacakları ve bunun, küfür içinde bir ölümü getireceği bildirilmiştir:

“Ne zaman Kur’an’dan bir bölüm indirilse, hemen onlardan birileri şöyle derler: Bu hanginizin imanını artırdı? Hani iman edenler var ya! Bu, onların imanını tabii ki arttırmıştır ve elbet onlar bunun sevincini ve müjdesini paylaşırlar.Bir de kalpleri hastalıklı kimseler var ve bu, onların çirkefliklerinin katmerlenmesine yol açmıştır; en sonunda onlar, (boğazlarına kadar gömüldükleri küfürde) kâfir olarak ölüp gideceklerdir.” (Tevbe, 9/124-125)

4. Kasvet: Katılaşmak

Lafız olarak katılık, sertlik ve kuruluk anlamlarına gelen kasvet, kalp ile birlikte kullanıldığında kalbin kararması ve katılaşmasını ifade eder. Böyle bir kalp, bütün fıtri yeteneklerini kaybetmiş demektir.

Kasvet kalbin bütün hayır ve hakikatler için kapalı, günahlar ve zulüm için açık hale gelmesini ifade etmektedir.

İman etme yeteneklerini kaybetmiş kalplerin kasveti, Kur’an’da ‘taşın katılığına/sertliği’ne benzetilmiştir:

“Daha sonra, bu kesin taahhütlerimi bozdukları için onları rahmetimizden dışladık ve kalplerini katılaştırdık; (şimdi onlar) kelimeleri bağlamlarından kopararak çarpıtıyorlar; üstelik kendilerine hatırlatılan hakikatlerden bir kısmını da unutmuş durumdalar. Çok azı dışında hep onların ihanetine uğrayacaksın. Onları bağışla ve hoş gör! İyi bil ki Allah güzel davrananları sever.” (Maide, 5/13)

Bu ayetin bağlamı İsrailoğullarıyla ilgilidir. “Çok azı dışında ihanete uğrayacaksın.” ifadesi üzerinden bugünkü İsrail işgal devletine ve yaptıklarına yeniden bakmamız, ona göre kendimize çekidüzen vermemiz, beklentilerimizi, siyasetimizi ona göre dizayn etmemiz gerekmektedir.

Bakara Suresi münafıklarla İsrailoğullarını birlikte ele almıştır. Adeta birbirlerine benzeyen ikiz gibidirler. Çünkü kasveti, beşer tarihinde en kötü temsil eden grup olarak karşımıza İsrailoğulları çıkmaktadır.

İsrailoğullarının ‘Yahudileşme süreci’, aynı zamanda ‘münafıklaşma süreci’ olarak da okunabilir. Tevhidden sonra şirke sapan İsrailoğullarının kasveti, bir iman engeli olarak şöyle beyan edilmektedir:

“Bütün bunların ardından yürekleriniz katılaştı; taş gibi, hatta daha da katı hale geldi. Çünkü nice kayalar var ki bağrından ırmaklar fışkırır; öyleleri de var ki yarıldığı zaman su çıkar ve kimileri de var ki Allah’ın haşmetinden harekete geçip yuvarlanır. Allah yaptıklarınıza karşı duyarsız değildir.” (Bakara, 2/74)

İsrailoğulları için var olan bu nifak hastalığı risk olarak kıyamete kadar tüm iman iddiası gruplar için söz konusudur. Kasvet bir nifak hastalığıdır ve Kur’an’da çok ağır ifadelerle kınanmıştır:

“Allah kimin bağrını İslam’a açmış ise işte o, Rabbinden bir nur üzere değil midir? Artık Allah’ın zikri hususunda kalpleri katılaşmış olanların vay haline! İşte bunlar ancak bir sapıklık içindedirler.” (Zümer, 39/22)

5. Marad: Kronik Nifak Hastalığı

Kalbin manevi olarak hastalanmasına yol açan bir kısım hastalıklar vardır. İkiyüzlülük, hasetlik, kıskançlık, kontrolsüz şehevi duygular, suça denetimsiz meyilli olmak gibi manevi hastalıklar kalbin imanın yeşermesini imkânsız kılacak karakterdedir. 12 ayette ‘marad’ ‘kronik manevi hastalık’ anlamında geçmektedir.4

Şimdi Kur’an’ın yol gösterdiği şekilde imanın anavatanı olan kalbin hastalanmasına yol açan bu hastalıkları ayetlerin açık beyanlarından öğrenmeye çalışalım:

Birincisi; yalandır.

“Kalplerinde hastalık vardır. Allah da onların hastalığını artırmıştır ve ısrarla yalanları yüzünden can yakıcı azabı hak ederler.”  (Bakara,2/10)

“Şu kesin ki eğer ikiyüzlüler, kalplerinde hastalık bulunanlar ve şehirde yalan haber yayarak ortalığı karıştıranlar buna bir son vermezlerse, seni onların üzerine öyle bir salarız ki sonra kısa bir süre dışında sana komşu olarak bile orada kalamazlar.” (Ahzab, 33/60)

İkincisi; ikiyüzlülüktür.

Zalimin yanında yer aldığı halde müminlerin tarafında gözükmek, yani ikiyüzlülük. Münafıklar dünyevi olarak kaybedecek kimselerin yanında yer almazlar, zafer garantili faaliyetleri severler:

“Kalplerinde hastalık bulunanların, ‘İşlerin ters gitmesinden korkarız.’ diyerek, ötekilerin işine yarayacak bir tavır sergilemekte yarıştıklarını görürsün. Belki Allah bir zafer verir ya da O’nun katından bir talimat gelir de içlerinde sakladıkları düşüncelerden dolayı vicdan azabı çekmeye başlarlar.” (Maide,5/52)

Üçüncüsü; Allah’a güvenmemektir.

“O zaman ikiyüzlüler ve kalbinde hastalık bulunanlar diyorlar ki: ‘Bu adamlara dinleri yanlış yaptırıyor.’ Oysa Allah’a güvenen herkes şunu bilmeli: Her işinde mükemmel olan, her hükmünde tam isabet kaydeden yalnızca Allah’tır.” (Enfal, 8/49)

Dördüncüsü; nifak virüsleriyle kalbi hasta eden ricstir.

“Bir de kalpleri hastalıklı kimseler var ve bu, onların çirkefliklerinin katmerlenmesine yol açmıştır; en sonunda onlar (boğazlarına kadar gömüldükleri küfürde) kâfir olarak ölüp gideceklerdir.” (Tevbe, 9/125)

Beşincisi; şeytana güvenmek ve onun fitnelerine kanmaktır.

“(Allah’ın) Şeytanın engel koyma çabasına (izin vermesi) yalnızca kalplerinde bir tür hastalık bulunan ve iç dünyaları kararmış olan kimseleri sınamak içindir. İşte bu tür zalimler, kesinlikle derin bir yabancılaşma içindedirler." (Hacc, 22/53)

Altıncısı; Allah’ın vahyine güvenmemektir.

Hakikate güvenmemek, Allah’ın elçisine karşı onulmaz bir şüphe içinde olmaktır:

“Şimdi sen söyle (ey bu hitabın muhatabı!) Bunların kalplerinde mi hastalık var, yoksa kuşkuya mı kapılıyorlar!? Yahut da Allah’ın, dolayısıyla O’nun Resulünün kendilerine haksızlık yapmasından mı korkuyorlar!? Hayır, aksine asıl kendileri haksızlık yapmaktadırlar.”

“O sırada ikiyüzlüler ve kalplerinde hastalık olanlar diyordu ki: Allah ve O’nun elçisi bizi yalnızca boş vaatlerle avuttu.” (Ahzab,33/12)

Yedincisi; fitne çıkarmaktır.

“İman edenler ‘(Artık savaşa değinen)bir sure indirilmesi gerekmez mi?’ derler. Fakat içinde savaştan söz edilen hüküm koyucu bir sure indirilince de kalplerinde hastalık olanların sana ölüm korkusundan baygınlık geçirmiş kimsenin bakışı gibi baktıklarını görürsün. O da onlara pek yakındır.” (Muhammed, 47/20)

Sekizincisi; ilahi vahyin mesajlarından nefret etmektir.

“Yoksa kalplerinde bir tür hastalık bulunanlar, (içlerindeki) derin nefreti Allah’ın açığa çıkarmayacağını mı sandılar?” (Muhammed, 47/29)

Dokuzuncusu; şehevi arzularını ilahlaştırmaktır.

“Ey Peygamber hanımları! Siz herhangi bir hanım gibi değilsiniz; tabi ki eğer Allah’a karşı takvalı olursanız. Şu halde işveli bir edayla konuşmayın, sonra kalplerinde hastalık bulunanlar yersiz bir arzuya kapılırlar ama güzel ve düzgün konuşun!” (Ahzab,33/32)

Onuncusu; demagojiyle vahyin mesajlarını sulandırmak, tahrif etmektir.

“Biz, cehennemin işlerine bakmakla ancak melekleri görevlendirmişizdir. Onların sayısını da inkârcılar için sadece bir imtihan (vesilesi) yaptık ki böylelikle, kendilerine kitap verilenler iyiden iyiye öğrensin, iman edenlerin imanını artırsın; hem kendilerine kitap verilenler hem müminler şüpheye düşmesinler, kalplerinde hastalık bulunanlar ve kâfirler de 'Allah bu misalle ne demek istemiştir ki?' desinler. İşte Allah böylece, dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini doğru yola eriştirir. Rabbinin ordularını, kendisinden başkası bilmez. Bu ise insanlık için ancak bir öğüttür.” (Müddessir, 74/31)

Müddessir Suresi Mekki bir sure olmasına rağmen münafıkların bir özelliği olan “kalbi hastalıklı” sıfatı kullanılmaktadır. Bu durum “kalbi hastalıklı” nitelemesinin müşriklerin, kâfirlerin, münafıkların ortak paydası olduğunu göstermektedir.

Nifak Hastalıklarının İlacı Zikrullah

İnsan nisyan ile maluldür. Yani unutkanlık her insan için bir zaaftır. Bu zaafa karşı zikrullah ile mücadele etmeyenler uzun süre dünyanın fitnelerine karşı direnemezler ve imanın merkezi olan kalplerini kronik manevi hastalıklardan koruyamazlar.

Nifak hastalıklarının ilacı Zikrullah’tır. Yani Allah’ı bir an bile unutmamak, O’nu ayakta, otururken ve edeple uzanırken zikretmektir. Zikrullah kalpleri itminana kavuşturan bir ilaç gibidir:

“Bunlar; iman edenlerdir, Allah’ın zikriyle gönülleri (vicdanları) huzur-u sükûna kavuşanlardır. Haberiniz olsun ki kalpler ancak zikrullah ile oturaklaşır (olgunlaşır).” (Rad, 13/28)

Allah’ın zikri, kalplerin mutmain olması, doyuma ulaşması için tek yoldur. Bu ayet-i kerime bunun en kesin delilini vermektedir. Nefs-i mutmaine kalbin nurlanmasının dördüncü aşamasıdır. Bu noktada kişi, Allah'ın kendisine verdiği imkânları yeterli bulur. Para ve mal hırsını yenmiştir. Doyuma ulaşmıştır. Allah’ın vermediklerinin hikmetini kavramış ve hayatını ona göre dizayn etmiştir.

Nifakla ve Münafıklarla Mücadele Yöntemi

“Ey Nebi, Kâfirlerle ve münafıklarla cihad et, onlara sert davran! Barınakları cehennemdir. Ne kötü dönüş yeri!” (Tevbe, 9/73)

Nifak Hastalıklarının Sonu

Nifak hastalıklarını imanla, zikrullah ve tövbe istiğfar ile tedavi etmeyenlerin kalpleri ebediyen mühürlenecek ve onlar ebedi kaybedenlerden olacaklardır:

“Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerinde de perde vardır ve onlar için büyük bir azap vardır.” (Bakara, 2/7)

 

Dipnotlar:

1- Âl-i İmran, 3/8,117; Tevbe, 9/117; Ahzab, 33/10; Sebe, 34/12; Sad, 38/63; Necm,53/17; Saff,61/5.

2- Müsned, II, 297; Tirmizî, Tefsîr, 83/1.

3- Müslim, Sahih, Îmân, 231.

4- Bakara,2/10; Maide, 5/52; Enfal, 8/49; Tevbe,9/125; Hacc, 22/53; Nur, 24/50; Ahzab, 33/12,32,60; Muhammed, 47/20,29; Müddessir, 74/31.

İslam Düşüncesi Haberleri

Felah; fıtrat ve vahiyle yeniden buluşmamızda!...
Diyanetten hatırlatma: Tüm kumarlar haramdır!
Kemalistlerin cehaleti uçsuz bucaksız saçmalama özgürlüğü sunuyor!
İ’tizâl ile itidal arasında Allah nerededir?
Mutlak kötüye karşı el-Kassam’ın özgürleştirici ribatı ve cihadı