Nerede kalmıştık-2

Abdurrahman Dilipak

Dün kaldığımız yerden devam ediyoruz..

Aslında Erbakan’a iktidar kapısı aralanırken, ABD tasfiye etmek istediği control dışı unsurları, basın yolu ile iktidara karşı kışkırttı. Bir yandan tavşana kaç derlerken, tazıya da tut dediler bir bakıma.

Hemen karşı tarafa geçip hadi bunları yiyin dediler.. Ama iktidar harekete geçmedi.. Bunun üzerine, tasfiye edilmesi gereken kadrolar harekete geçtiler ve Çatlı’yı indirdiler.. İktidarı da devirdiler. 28 Şubat’taki post modern darbe böyle bir şeydi.

Arkasından AK Parti’nin önlenemeyen yükselişi başladı.. Ergenekon, Balyoz darbe planının İstanbul ayağı ile ilgili ele geçen belgeler 2003-2004 yıllarına işaret ediyor..

ABD artık yola Kemalistlerle, Alevilerle, askerlerle değil, ılımlı İslamcılarla, STK’larla devam etmek istiyor.. Birileri ise bunu anlamak istemiyor.

Adamları bu güne kadar eğiten, parasını, silahını veren, hedeflerini belirleyen patronlarına başkaldırmış durumda. Gözlerini karartmışlar, yola İran ve Rusya ile devam etmeyi bile göze almışlar..

Aslında bu tek başına bizimkilerin cür’et edecekleri bir iş değil. ABD’deki, İslama karşı “sopa” politikasını savunan şahinler bunlara gaz veriyor. Arkalarında MOSSAD var. Bir de NEOCON takımı..

Mevcut yönetim İslama karşı “havuc” politikası uyguluyor.. Bu konuda kendi aralarında bir uzlaşı da yok. Akılları karışık..

Gül, ilk dönemde, Tezkere konusunda ABD’nin beklentilerine cevap veremeyince, İsrail de bastırdı ve Gül’ü tasfiye etmek istediler ama başaramadılar.. Yoksa bu bizim Ergenekoncular hakkındaki bilgiler, ilk dönemde Gül’e geldi..

Biliyorsunuz daha sonra yasa değişikliği ile Erdoğan geldi.. Erdoğan daha fazla risk alan, hitabeti iyi, siyasette geçmişi daha eski bir politikacı..

Erdoğan bu konuda daha pragmatic hareket etti. İşi dengeli götürmeye çalıştı.. Kontrolden çıkmasından endişe etti. Ama bu tasfiyeyi daha kısa sürede bitirmek isteyen çevreler internet kullanarak basın yolu ile süreci active etmeyi başardılar. Bu arada Camia da devreye girdi. Emniyet istihbaratı ve bir takım merkezler basına bilgi sızdırmaya başladılar.. Nokta dergisi, Şemdinli, Özden Örnek raporu derken bu günlere geldik.

Süreç devam ediyor etmesine de, hala merkeze ulaşılmış değil..

Darbeciler hala inatlarını sürdürüyorlar. İktidar hala işlerin bir anda içinden çıkılamaz bir hal almasından endişe ediyor..

Kesinlikle sürecin hızlandırılması gerek.

Darbe İstanbul’da değil, Ankara’da yapılır.. Bu işin siyaset, bürokrasi, iş dünyası ve Media ayağının, yargı içindeki uzantılarının çökertilmesi gerekir. MİT içindeki, emniyet içindeki uzantılar için de aynı durum sözkonusu.

Aslında Üniversitelerin içinde de varlar, STK’larda, Odalarda, Diplomasi de. Kısacası her yerde.

Daha futbol içindeki uzantılarına sıra gelmedi bir türlü..

Hepsi birden ortaya dökülecek olursa, bu iş daha yıllarca sürebilir. İktidar da, gündemin sürekli bu baskı altında kalmasından rahatsız. Ama öyle anlaşılıyor ki, bunun bir başka çıkış yolu da yok.

Meclis de bir yandan bu işi soruşturmaya başladı. Eski defterler yeniden açılıyor da, MİT ve emniyet arşivleri niye açılmıyor?

Niye şu Kozmik oda taranmıyor.. Bir tane de kozmik oda yok. Bunlar sadece askeri bölgelerde de değil iddialara göre.

Şu endişe de önemli: Kimilerine göre, derin devlet tasfiye edilmiyor, sadece kontrol dışı unsurlar tasfiye ediliyor ve yeni bir derin yapı oluşuyor. Bu iddiayı ciddiye almak gerek..

Bir takım gözaltılarda ise, belli çevreler, kendilerinin önünde engel olarak gördükleri bazı isimleri de bu olaylarla ilişkilendirip tasfiye etmeye çalışıyorlar. Böyle bir iddia da mide bulandırıcı..

Darbelerin kaynağı da, cinayetlerin kaynağı da belli artık. Kayıt dışı siyaset ve kayıt dışı ekonomi aynı kaynağın eseri idi..

Bu konuda açılan davalar kritik eşiğin aşılmasını sağladı, ama bilelim ki, henüz daha işin başındayız.. Daha 28 Şubat soruşturması tamamlanmadı.

Hele bir şu Muhsin Yazıcıoğlu suikasti davası bir açılsın..

Birileri gelecek günlerin geçmiş günleri aratacağı korkusu ile direnişini sürdürüyor. Çünki daha aydınlanmayan bir çok konu var.. Ama artık umutları giderek azalıyor.. Dışarı çıkıp iç savaşı başlatma hayalleri, siyasi kriz, terror, savaş, ekonomik kriz planları da artık biter belki şu süreçte. Hele Koman da tekrar ifadeye çağrıldıktan sonra..

Tüm çabaları AK Parti’ye yarıyor. Bunlardan kaçanlar AK Parti’ye sığınıyorlar. Onun için inkarları da, ikrarları da bu sonuca hizmet ediyor.

Muhsin Yazıcıoğlu davası umarım Şemdinli’ye, Uludere’ye dönmez.. Bu dava da açılırsa, Arınç’a suikast davasında da bir ilerleme sağlanırsa ondan sonrası daha hızlı gelişebilir.. Bu işin dış ayaklarına da belki o zaman sıra gelir..

Bu işler geciktirilmeden ve aceleye de getirilmeden, ucu nereye kadar gidiyorsa gitmeli. Öte yandan da benzer yeni oluşumlara izin verilmemeli. Dahası, bu davaların istismar edilerek, birilerinin siyasi rakipleri için bu iş bir karalama kampanyasına da dönüştürülmemeli.

Bu dava asla bir kan davasına dönüştürülmemeli. Birilerinin kişisel davasıymış gibi de ele alınmamalı. Selam ve dua ile..

YENİ AKİT