Suriye krizini nihai bir çözüme kavuşturmaya dönük diplomatik temasların arttığı bir vasatta Rusya’nın bölgede giriştiği işgal ve katliamlar tüm bu diplomatik çabaları anlamsız hale getiriyor.
Suriye krizini nihai bir çözüme kavuşturmaya dönük başdöndürücü bir diplomasi trafiğinin sürdüğü bir vasatta, emperyalist Rusya bir yandan taktığı çözüm yanlısı maskeyi yüzünden düşürmüyor ama diğer yandan da Esed ve İran katliamlarına koridor açmak için her gün yeni bir bölgeyi işgal ediyor. Bunun son örneği Suriye direnişi için son derece stratejik bir önemi haiz olan Türkmendağı oldu. Türkmendağı maalesef dün gece yarısı itibariyle düştü ve çok büyük bir katliam ve göç dalgası kapıda.
Bayırbucak Türkmendağı bölgesine Rus uçakları ve helikopterleri havadan bombardıman yaparken Suriye sahillerinde demirlemiş Rus savaş gemilerinden de aralıksız füze saldırıları yapıldı. Havadan açılan koridor sonucunda Suriye muhalefeti için stratejik önemde olan Türkmendağı dün gece itibariyle düştü. Böylece karadan İran ve havadan Rusya Lazkiye bölgesinde Esed’e Güvenli Bölge oluşturma projesini tamamladılar. Şimdi ağızlarından akan salyalarla Irak'tan gelmiş ve bölgenin yakınına konuşlanmış Şii Zülfikar Tugayları’nın Hamaney'in emriyle bölgeye girip katliam yapmak için mevzilerin düşmesini beklemesini gerektiren bir durum yok. Üç kol halinde mevzilenmiş Hizbullah ve Şebbiha çetelerinin de diğer yönlerde Türkmen katliamı yapmak için artık beklemesine gerek kalmadı. Kaç gündür geliyorum diyen bu işgal karşısında kimse emperyalist kuşatmaya karşı onurlu Suriye direnişinin evlatları Bayırbucak Türkmenlerinin feryadını duymadı! Rus emperyalizmini durdurmaya dönük kayda değer hiçbir tepkisine şahit olunmayanlar, şimdi Türkmendağı’ndan ayak sesleri duyulmaya başlayan büyük katliam ve göç dalgası karşısında harekete mi geçecekler? Hayır! Tıpkı Suriye’de 4 yıldır olduğu gibi İran-Esed-Rusya katliam koalisyonunun Türkmendağı’nda giriştiği işgal ve yıkım da ne Paris’teki saldırı ne de Mali’deki otel baskını kadar gündem olmadı, olmuyor. Herkes kendi ölüsüne ağlamaya devam ediyor. Birileri ölümlerden ölüm beğen derken, bazılarının işi gücü bol keseden timsah gözyaşları dökmek yalnızca…
Tam da burada Türkiye, Suudi Arabistan vb. ülkelerin Rus emperyalizmi ve Suriye’de son zamanlarda giriştiği işgal karşısında takındığı tavra dair artık çok daha güçlü bir parantez açmak lazım. Şüphesiz Türkiye, Suriye direnişi nezdinde büyük bir saygı ve hayırla yâd edilen ülkelerin başında gelmektedir. Öyle ki; Türkiye’deki seçim süreçlerinde AK Parti’nin zaferi için ÖSO’sundan Ahrar’ına, Fetih Ordusu’ndan Sultan Murat Tugayları’na ve hatta Nusra’ya kadar tüm İslami direniş güçleri sabahlara değin umutla ve içtenlikle dua ediyorlardı. Çünkü AK Parti’nin dış politikada despot yönetimlerden ziyade Müslüman halklar ve İslami hareketlere dönük siyaseti ümmet coğrafyasının diğer birçok beldesinde olduğu gibi Suriyeli kardeşlerimize de umut, cesaret ve özgüven aşılıyordu. ABD’nin hem Rusya ve İran’ı idare eden hem de Türkiye’yi yatıştırmaya mebni samimiyet ve tutarlılıktan uzak üçkâğıtçı siyasetinden kimsenin bir şey beklediği yok. Peki, diktatör Esed ve işbirlikçisi İran’a özellikle de son birkaç aydır can simidi gibi yetişen Neo-Sovyet Rus emperyalizminin Türkmendağı da dahil işgallerine “dur” demek için acaba Suriye halkının büyük ümit beslediği Türkiye’nin yapabileceği hiçbir şey yok mu/idi?
Mesela; Davos’taki onurlu “One Minute” çıkışı, Batı’nın göbeğinde “Dünya 5’ten büyüktür!” sözünü sarf ederek küresel vesayetin temellerine dokunan ve daha adil bir gelecek arayışı içerisinde olanları heyecanlandıran Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan neden Neo-Sovyet Rus Emperyalizmine güçlü bir “One Minute” çek(e)miyor?
Suriye muhalefetini bastırma noktasında ilk günden bu yana Esed diktatörüne her türlü desteği esirgemeyen İran-Rus emperyal koalisyonu karşısında direnişçilere ta başında ağır silah aktarmamanın bedelini Türkiye defalarca çok ağır şekillerde ödedi. Şimdi Rusya’nın havadan ve İran’ın karadan resmen işgal ve katliamlara giriştiği Suriye’de Türkiye’nin Suriye politikasını diplomasiyi aşıp daha aktifleştirmesinin; örneğin direniş güçlerine Stinger füzeleri de dahil olmak üzere ağır silahlar aktarmasının hala zamanı gelmedi mi? Şayet bu olsa acaba Türkmendağı’nda bu tablo oluşur muydu? En azından Kobani için açılan o koridor yeni Türkmendağı vakıaları olmasın diye hemen şimdi muhalefetin kontrolündeki bölgelere de açılması gerekmez mi?
Yoksa Türkiye’nin Rus emperyalizmi karşısındaki bu pasif, alttan alıcı ve salt kınayıcı tavrının altında bazılarının önümüze koyduğu “Üçüncü dünya savaşı çıkmasın” korkusu mu var? İyi de o savaş zaten fiilen vuku bulmamış mı? Dünyadaki bütün süper güçlerin dahil olduğu ve her birinin Suriye direnişinin iradesini hiçe sayıp bir başka geleceğe taşımaya çalıştığı çok aktörlü Suriye savaşında Türkiye’nin daha güçlü ve aktif yer edinmesi için yeterince meşru gerekçesi yok mu?
Türkiye’nin, salt mültecilere karşı açık kapı siyaseti izlemekle ve insani yardım aktarmakla bu işin daha fazla yürüyemeyeceğini anlaması lazım. Türkiye, Suriye politikasını mutlaka ama mutlaka daha aktif hale getirmeli. Gerekirse ABD ve Rusya'yı aşarak Suriye içinde, sahada halkı ve muhalifleri korumaya odaklanmış bir askeri aktöre dönüşmeli... Üstelik bunun için İran ve Rusya'dan çok daha fazla meşru gerekçesi de var... Şu ana kadar girmedi veya giremedi; en azından muhaliflere hava bombardımanlarını savuşturabileceği çapta ağır silahlar aktarma cesareti ortaya koymalı. Maalesef bu geç kalmışlık durumu adım adım gelişen Türkmendağı’na yönelik işgale Esed-Rusya-İran katliam koalisyonunu yüreklendirmiş ve şımartmıştır. Dolayısıyla daha hazırlık aşamasındayken işgale karşı kılını kıpırdatmayan; bölgeye koruyucu kalkan olarak girmeyen veya en azından ağır silahlar aktarmayan Türkiye'nin an itibariyle esip gürlemesinin çok da bir anlamı olmasa gerektir.
Yazık, çok yazık..! Esed-Rusya-İran katliam koalisyonu Suriye’de kıyımlara girişiyor, biz ise ABD ile omuz omuza vermiş diplomasi masalarında Suriye halkının cellatlarını Esed’li-Esed'siz bir geçişe ve Güvenli Bölge projelerimize ikna etmeye uğraşıyoruz. Hoş, diplomatik zeminlerde bu projelerimizi tabi ki de kabul ettirmeye çalışalım ama elin celladının sahadaki katliamlarına fiilen ve de acilen “dur” demeyi ertelemeden...
Bu yüzden sınırlarımızdaki emperyalist Rus işgal ve katliamlarını durdurmak için Türkiye hükümetini güçlü bir şekilde “One Minute” demeye çağırıyoruz. Bununla da yetinmeyerek gerçekten de İslam ümmetinin düşmanı “yedi düvele” karşı kendi kıt imkanlarıyla savaşan Suriye İslami direnişine acilen ağır silah da dahil her türlü desteği aktarmaya davet ediyoruz!