Dr. Necdet Özçelik / Açık Görüş
Yalnız kurt terörü
Geçen hafta Eskişehir'de meydana gelen bıçaklı saldırının etkisi tartışılmaya devam ederken üç gün sonra bir başka bıçaklı saldırı vakası da Yozgat'ta yaşandı. Benzer bir vaka 9 Ağustos tarihinde Kocaeli'nde, bir başka saldırı ise 24 Temmuz'da Bingöl'de yaşanmıştı. Saldırılar motivasyonları itibariyle birbirinden ayrı vakalar olarak değerlendirilse de fail profili, saldırı hedefi ve saldırı yöntemi benzer özellikler taşıyor. Yaşları 17-20 arasında değişen asosyal yaşam tarzlarına sahip saldırganların sokak ortasında birbirini ve saldırganı tanımayan insanlara kesici/delici aletlerle düzenledikleri saldırılar kriminal sorunsaldan çok sosyal problem birikimini işaret ediyor.
Bilindiği gibi Türkiye terör, uyuşturucu ticareti ve düzensiz göç gibi ideolojik ve organize suç hareketlerinin güzergâh veya hedefi halindeki bir ülkedir. İç içe geçen bu yasadışı örgütlü hareketlerin neden olduğu kriminal iklim sosyal etkilerinin yanı sıra bireysel davranışlar üzerinde olumsuz etki yaratabilmektedir. Yerel ölçekte yasadışı bu hareketlerin siyaseten istismar edilmesi, uluslararası ölçekte de benzer hareketlerin etkilerinin sınır aşan karakteri bu tür hareketleri eğitim ve sosyal disipline direnç gösteren bireylerin gözünde normalleştirebilmektedir. İdeolojik ve organize suç hareketlerinin ikincil etkisi gibi görünen bu saldırıların altında terör, uyuşturucu ticareti ve insan kaçakçılığından daha kalıcı, yıpratıcı ve ülkenin insan sermayesini doğrudan hedef alan sosyal ve güvenlik meselesi yatmaktadır. Böylesine bir sorunla mücadele etmek de başlı başına bir kolluk ve güvenlik uygulamasını değil aile, toplum ve devlet işbirliğine dayalı kolektif bir sosyal inisiyatifi gerektirmektedir.
Asosyal saldırgan profili
24 Temmuz'dan bu yana gerçekleşen saldırılara bakıldığında Eskişehir'deki saldırının en hazırlıklı saldırı olduğu söylenebilir. 18 yaşındaki erkek saldırganın saldırı mahalline gelmeden önce bir binaya girdiği, burada çantasında getirdiği koruyucu başlık, iskelet figürlü yüz maskesini taktığı, Nazi sembolleri olan hücum yeleğini de kuşanarak elindeki bıçakla saldırı mahalline hareket ettiği ve bu arada cep telefonuyla canlı yayın başlattığı görüldü. Bu saldırının Avrupa, ABD, İngiltere ve Yeni Zelanda/Avustralya'daki aşırı sağ eylem tarzlarıyla büyük benzerlik gösterdiği ifade edilebilir.
Saldırganın saldırıyı düzenlemeden bir gün önce blog yayınında bir manifestodan bahsettiği ve saldırıyla ilgili ipuçları verdiği de değerlendirilmektedir. Saldırganın 1995'te ABD'nin Oklahoma şehrinde bombalı saldırı düzenleyen Timothy McVeigh, 2011 yılında Norveç'in Oslo kentine yakın bir gençlik merkezine bombalı ve silahlı saldırı düzenleyen Anders Behring Breivik, 2017'de ABD'nin Las Vegasşehrinde bir konser alanına silahlı saldırı düzenleyen Stephen Paddock ve 2019'da Yeni Zellanda'nın Christchurh kentinde iki camiye silahlı saldırı düzenleyen Brenton Tarrant ile eşleştirdiği dikkat çekmektedir. 18 yaşındaki saldırganın birbiriyle organik bağı olmayan ve adı geçen bu saldırganlar gibi kitlesel katliam amacı taşıdığı değerlendirmektedir. Kendisini Nasyonal Soysalist ve yalnız kurt olarak tanımlayan saldırgan insan nefretini motivasyon gerekçesi olarak ifade etmektedir. Ailesi ile sorunlu olduğunu ifade saldırganın kendini sosyal izolasyona tabi tuttuğu da görülmektedir. Saldırganın daha önceki blog ve sosyal medya paylaşımlarında kendisini "Orta halli mahallede büyüdüm, ortaokul yıllarımın sonlarına doğru insanlara karşı nefretim arttı" şeklinde tanımlayıcı ifadelere yer verdiği görüldü. Saldırganı tanıyanlar da orta halli bir ailenin içine kapanık çocuğu olarak tanımlayarak saldırganın ifadelerini doğrulamaktadır. Asosyal bir kişiliğe sahip olmasına rağmen, saldırganın kendisine blog ve sosyal medya platformları aracılığıyla tek yönlü bir etkileşim kanalı geliştirdiği de görülmektedir. Eskişehir'deki asosyal saldırgan tipolojisini, Avrupa menşeili aşırı sağ şiddetinin sınıraşan etkisinin şekillendirdiği söylenebilir. Organik bir ideolojik bağ ve motivasyondan çok saldırganın uluslararası diğer saldırganlarla tek yönlü olarak zorlama şekilde tipolojik bir illiyet kurmaya çalıştığı görülmektedir.
Kocaeli, Bingöl ve Yozgat'taki saldırıların fail tipolojisinin sınıraşan etkileşimden bağımsız olduğu ve daha çok yerel faktörlerle ilgili olduğu söylenebilir. Kocaeli'nde kendisine sigara vermeyen vatandaşı ve önüne çıkan üç kişiyi daha yanında bulunan bıçakla yaralayan 17 yaşındaki şüphelinin de asosyal bir kişiliğe sahip olduğu ifade edilmektedir. Kendisi için basit görünen bir talebin reddedilmesini sosyal dışlanma gibi algıladığı değerlendirmektedir. Bingöl'deki saldırganın babası oğlunun 19 yaşında, liseden bir yıl önce mezun olduğunu ve uyuşturucu madde kullandığını ifade etmektedir. Saldırganın babasının, oğlunun ciddi psikolojik sorunları buluğunu ifade ederek savcılığa başvurduğu ve oğlunun gözlem altına alınmasını, tedavi edilmesini talep ettiği belirtilmektedir. Yozgat'taki saldırının da madde bağımlısı 17 yaşındaki bir genç tarafından düzenlendiği ifade edilmektedir. Henüz bu saldırganın kimliğiyle ilgili detay paylaşılmasa da saldırganın yaşı ve saldırı şekli benzer bir tipolojik genellemenin içinde yer aldığını işaret ediyor.
Ne yapılmalı?
Görüldüğü gibi saldırganlar genel olarak asosyal eğilimler ile madde bağlılığı gibi davranışları saldırılardan çok önce toplumun fark edeceği kadar ortaya koymuş bir süreç geçirmiştir. Aynı zamanda, saldırganlar gerçekleştirdiği saldırıları zorunlu lise eğitimini tamamlamayı müteakip birkaç yıl içinde gerçekleştirmiştir. Bunun da bireyin özellikle lise sürecindeki psiko-sosyal gelişimle ilgili yaşadığı sorunları işaret ettiği söylenebilir. Burada dikkat edilmesi gereken şeyin okullarının sunduğu akademik ve sosyal eğitim çevresinin bütün çocukların psiko-sosyal ve akademik gelişimine uygun olmadığı gerçeğidir. Bu gelişim alanları aile, toplum ve okulun görevlerinin birlikte yürütülmesiyle desteklenebilir. Aile, toplum ve okul işbirliğinin eksik olduğu bir eğitim çevresinde uzun ve zorunlu eğitim süreci çocuğun kendi yetenek ve becerilerini keşfetmesini engellemekte, kendini tanımasına fırsat vermemektedir. Aile, toplum ve devleti temsil eden okul, çocukların "okula gitmesi" ile "okuması" arasındaki farkı gözlemleyerek bireyin gelişimine atfedilen akademik eğitim ile sosyal disiplin arasındaki ilişkiyi yeniden gözden geçirmelidir. Yetişen her birey hayatında bir amaca ihtiyaç duyar. Amaç da birey kendini tanığında, varlığıyla toplumun parçası olduğunu hissettiğinde ve toplumda bir rol aldığında oluşuyor. Aile, toplum ve devletin işbirliğinin eksik olduğu, akademik eğitim ve sosyal disiplin arasındaki ilişkinin tesis edilemediği ortamda bireyin sosyal alandaki rolünü sağlayacak amacının oluşması da mümkün olmaz. Böylesine bir durumda özellikle zorunlu lise eğitimini henüz tamamlamayan genç bireylerin kendini gerçekleştireceklerini düşündükleri sorunlu alanlara bireysel veya ideolojik radikalleşme yoluyla meyletmeleri kaçınılmaz hale gelebilir.
Türkiye'de ülkenin farklı bölgelerinde meydana gelen bıçaklı saldırı vakaları önleyici ve müdahale edici kolluk faaliyetlerinin, bireysel silahlanmanın kontrol altına alınması gibi hususların önemini yeniden hatırlatmaktadır. Ancak mücadele bir kolluk mücadelesi olmanın çok ötesinde uygulamaları gerektirmektedir. Ülkedeki bireysel veya örgütlü radikalleşmenin potansiyelini gösteren bu saldırı serisi benzer tehditlerle mücadele etmek için devlet, toplum ve ailenin ortak bir inisiyatifle harekete geçmesini zorunlu kılmaktadır. Psikolog, sosyolog, kriminologlar ile eğitim, iş, sivil toplum ve güvenlik temsilcilerinin bir araya gelip tartışarak gerçekçi politika önermeleri ve düzenlenecek bir mekanizmayla sorunla mücadele edilmesi gerekmektedir.