Ahmet Varol’un Yeni Akit gazetesindeki köşesinde yayınlanan konuyla alakalı bugünkü (08 Haziran 2018) yazısı şöyle:
Neksenin Yıldönümünde
Bu yıl Filistin’de özellikle de Gazze’de halk siyonist işgali kesin bir dille reddettiğini ve tüm baskılara rağmen haklarına sahip çıkma konusunda kararlılık göstereceğini bütün vesilelerle dile getirmeye, ortaya koymaya çalışıyor. 30 Mart Toprak Günü münasebetiyle Filistin halkının yurdundan vazgeçmediğini, oraya dönme konusunda kararlı olduğunu ortaya koyma amacıyla “Büyük Dönüş Yürüyüşü” adı verilen gösteriler ve yürüyüşler silsilesi başlatıldı. Bu gösterilerin ve yürüyüşlerin siyonist işgal devletinin kurulmasına tekabül eden ve Filistinliler tarafından “Nekbe” yani “Büyük Felaket” olarak adlandırılan olayın yıldönümüne kadar sürdürüleceği bildirilmişti. Nekbenin yıldönümünde de Gazze’de büyük bir kalabalık toplanarak gösteri düzenledi. Siyonist işgal güçleri tamamen sivil amaçlı olan bu gösteriyi dağıtmak için silahlarla saldırarak büyük bir katliam gerçekleştirdi. Ancak bu katliam Filistin halkını direnişinden vazgeçiremedi, bilakis o buna tepki amacıyla gösterileri Nekbe’nin yıldönümünden sonra da sürdürme kararı aldı.
Bugün için de Filistinliler tarafından “Nekse” olarak adlandırılan ve Altı Gün Savaşı olarak da bilinen Haziran 1967 Savaşı’nın yıldönümü münasebetiyle Gazze’de yine milyonluk bir gösteri düzenlenmesi kararlaştırıldı. Nekse, yenilgi veya hastalığın tekrar etmesi yani nüksetmesi anlamına geliyor. 1967 Haziran Savaşı da Filistinliler açısından ikinci büyük bir felaket olmuştu. Ancak bu savaşta da siyonistlerin geniş bir alanı işgal etmelerinin aynen 1948 Savaşı’nda olduğu gibi civardaki Arap ülkelerinin ihanetleri sayesinde olduğunu belirtmek gerekir.
1967 Haziran Savaşı siyonist işgal rejiminin 5 Haziran tarihinde sabahın erken saatlerinde Mısır’a saldırmasıyla başladı. O zaman Mısır’ın başında diktatör Cemal Abdünnasır vardı. Siyonist işgal rejiminin bu saldırısını haklı çıkarmaya çalışanlar, Abdünnasır’ın İsrail’e yönelik tehditlerini gerekçe olarak gösterirler. Oysa bu tür tehditler o zaman Filistin meselesini Arap ülkelerinin ulusal davası olarak sahiplendiklerini ileri süren ama gerçekte bir şey yapmayan liderlerin sıkça tekrar ettikleri şeylerdi ve Filistin davasına bir şey kazandırmayan, içi boş tehditlerdi. Bugünkülerin kınama açıklamalarının içi “tehdit” ifadeleriyle doldurulmuş versiyonunu oluşturuyordu ki o zamanın geçerli dili de buydu. Fiili olarak başlangıçta Mısır’ın işgal rejimine yönelik herhangi bir saldırısı olmadı. Saldırıyı başlatan siyonist işgal rejimi oldu.
İşgal rejiminin askerî uçakları önce ABD’nin Akdeniz’deki Altıncı Filosundan ikmal yaparak Mısır’ın batısındaki askeri havaalanlarını vurdu ve Abdünnasır yönetiminin Sovyetler Birliği’nden ağır bir borç yükü altına girerek satın almış olduğu uçakların tamamına yakınını daha havalanma fırsatı bulamadan yerde imha etti. Sonra karadan saldırı başlatıp iki gün içinde o zaman Mısır kontrolünde olan Gazze’yi ve Mısır’ın Sina bölgesini ele geçirerek Süveyş kanalına dayandı. Bu sırada Ürdün ve Suriye’nin işgal rejimini sıkıştırmak için herhangi bir harekâtı olmadı. İşgal güçleri de Mısır’dan sonra Ürdün tarafına yönelerek o zaman bu ülkenin kontrolünde olan Doğu Kudüs ve Batı Yaka (Batı Şeria) bölgelerini ele geçirdiler. Ürdün askerleri hiçbir direnç göstermeden bu bölgelerden çekildiler. İşgalciler sonra da Suriye tarafına yöneldiler. O zaman Suriye’nin Hava Kuvvetleri Komutanlığını ve Savunma Bakanlığını yürüten Hafız Esed, ülkede yönetimi ele geçirme planında ABD’nin desteğini elde etmek için siyonist işgalciler karşısında askerlerini pasif duruma soktu ve böylece işgalciler bu ülkeden de Golan Tepelerini ele geçirdiler. Bunların hepsi de altı gün içinde gerçekleşti.
O zaman siyonistlerin üç Arap ülkesi karşısında böyle bir zafer elde edebilmesinin gerçek sebebi ihanettir.