5 Haziran tarihi Araplar arasında Nekse günü olarak anılmaktadır. Nekse geçici ve telafi edilebilir hezimet demektir.
Aslında bu Nasır’ın felakete koymuş olduğu hafif tertip bir isim ve adlandırmadır. Halbuki, 1967 savaşı en büyük hezimetlerden birisidir. Araplar 15 Mayıs 1948 tarihini büyük felaket yani Nekbe (Nakba) olarak anmaktadırlar. 5 Haziran 1967 ise Nasır gibilerine göre Nekse yani geçici bir hezimettir. Arap ortak bilincinde bugün Nekse olarak yer etmiş ve anılmıştır. Esasında, 1967 Nekse değil üçüncü nekbedir. Birincisi, İngilizlerin Mısır’dan Filistin’e intikalleridir. Filistin’i işgalleridir. Bunu en iyi somutlaştıran karelerden birisi Lawrance ve Massingnon’un Allenby’nin iki yanında kol kola Kudüs’e girmesidir. Böylece adı konmamış bir Haçlı Savaşı da sona ermiştir. Felaketlerin anası 1917 ve ardından Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü ve yıkılmasıdır. Bu imparatorluğu Türkler ve Araplar elbirliğiyle yıktılar. Cemal Paşa gibi reşit olmayan iktidarlara Şerif Hüseyin gibi reşit olmayan isyancılar başkaldırmışlar ve karşılıklı olarak İngilizlerin ve Fransızların a’maline hizmet etmişlerdir. Dolayısıyla felaketlerin anası Osmanlı’nın yani ortak çatının yıkılmasıdır. Böylece Filistin sahipsiz kalmıştır. İkinci Nekbe ise İsrail’in 15 Mayıs 1948 tarihinde kurulmasıdır. Üçüncü Nekbe ise Nasır ve Kral Hüseyin, Hafız Esat gibi Arap muktedirlerin İsrail karşısında yenilmeleri ve Gazze, Sina, Golan, Batı Şeria ve Kudüs’ün kaybedilmesidir. Kayıpların büyüklüğü zaviyesinden bakılırsa Nasır Nekse diyerekten kendini kurtarmaya çalışmıştır. Halbuki, İsrail, oyunda oynaşta olan Arapları gafil avlamış ve yıldırım bir baskın ile mukabeleye imkan bırakmadan onları savaş dışı bırakmıştır.
¥
Meseleye doğru noktadan bakmak gerekir. Bu açıdan Nekse ifadesi bir mugalata/kandırmaca ürünüdür ve gerçeği yansıtmamaktadır. Doğu Kudüs’ün kaybından daha büyük felaket ne olabilir? Tarihi doğru mecrasına oturtursak istikbali okumamız da zor olmayacaktır. ‘Sıraa Mea’l Yahud’ adlı kitabın yazarı Mustafa Müslim çok güzel bir noktaya temas ediyor ve İsrail’in İkinci Yükselişinin veya İfsadının başlangıcını Basel Konferansı olarak veriyor. Yani 1897. Şeyh Ahmet Yasin ve Yunus Estel gibi birçok isim ise bu devreyi Hazreti Musa’nın Mısır’dan çıkışının asimetrisi olarak okuyorlar. 120 yıllık bir asimetri. Bilindiği gibi Beni İsrail, Mısır ile Arz-ı Mev’ud’a giriş arasında 120 yıllık bir dönem geçiriyor. Tih Çölü’nde kırk yılları geçiyor. Hazreti Musa’nın 80 yıllık peygamberlik devresi üç kırk yılın ikisine veya 120 yıllık devrenin 80 yılına tekabül etmektedir. Geriye 40 yıllık Yuşa Bin Nun devresi kalmaktadır. Ve sonunda 120 yıllık süreç tamamlanır ve Beni İsrail Arz-ı Mev’ud’a girer.
¥
Şeyh Ahmet Yasin ve diğerleri Basel Konferansını esas alarak onu takip eden 120 yıllık bir süre içinde zafere ulaşacaklarını öngörür. 1897 yılından itibaren Yahudiler zaferden zafere koşmuştur. Lakin ikinci elli yıllık planları (1997’ye tekabül etmektedir) tutmamıştır. Bu zaman zarfında Eretz İsrail’i (Büyük İsrail) ikameyi amaçlamışlarsa da muvaffak olamamışlardır. Müslümanlar kısmen de olsa inisiyatifi ele almışlardır. Tevfik Vai ve Şeyh Ahmet Yasin gibilerine göre, Müslümanlar üç devre sonrasında Kudüs’e muzaffer bir biçimde gireceklerdir. Bunlardan ilki hazırlık devresidir (i’dat), ikincisi temekkün ve palazlanma devresi (Temkin) ve son devre ise zafer (Nasr) devresidir. Şeyh Ahmet Yasin vefatından önce New York Times gazetesine yaptığı değerlendirmede üçüncü devrenin 2016 ve 2025 yılları arasını kapsayacağını söylemiştir. Yani 21’inci yüzyılın ilk çeyreği İslam aleminin zaferler dönemi olacak ve ataları gibi Kudüs’e yeniden gireceklerdir. Ve bunun ayak sesleri olarak Arap dünyası büyük bir dönüşüm ve devinim içindedir. ABD’nin eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Armitage’in ifadesiyle Arap Devriminin sonuçları 10 yıl içinde görülecektir. Yani Arap dünyasının şekillenmesi devam ediyor. Kısaca İslam dünyası zafer burcuna girmiştir. Sancılı bir dönem olduğu kadar şanlı bir dönemle de yüz yüzeyiz...
YENİ AKİT