Atilla Yayla / Hür Fikirler
Nefretinde boğulan parti: CHP
Parti tabanlarının ampirik özellikleri hakkında bir araştırma yapılabilir mi? Bu suale hemen evet cevabı vermek zor, özellikle de büyük partiler açısından. Bu tür partilere genellikle ‘catch all’ (herkese ulaşmaya çalışan) (sepet) partiler adı verilir. Bu tür partiler birbirinden farklı hususiyetlere sahip seçmen kitlelerini ‘avlamaya’ çalışır. Bu yüzden, parti tabanının belirgin özelliklerini tespit etmek zor olabilir. Bir diğer zorluk, Türkiye gibi ülkeler açısından, çeşitli faktörlerin tesiriyle, partilerin yeterince uzun ömürlü olamaması ve kurumsallaşamaması. Bilhassa merkez sağ açısından ülkemizde böyle bir durum söz konusu.
Bu sebeple, parti tabanları üzerinde aydınlatıcı çalışmalar yapmak zor. Buna rağmen bazı partiler açısından bu mümkün. MHP ve CHP Türkiye’nin en eski ve kuramsallaşmış partileri olarak görülebilir. Ömürlerine hem iktidar hem de muhalefet dönemleri sığacak kadar uzun yaşadılar. Diğer taraftan bu partiler hemen hemen hiçbir zaman tek başlarına iktidara gelemediler. Tabanları daima merkez sağa göre daha dar oldu. Buna karşılık, meselâ AK Parti açsından bu tür bir değerlendirme yapmak çok daha zor. Aynı şey İyi Parti ve HDP için de söylenebilir.
Dolayısıyla, bu tür bir değerlendirme ağırlıklı olarak CHP ve MHP üzerinde durmak zorunda. Bu yazıda ele alınacak parti ise CHP. Bunun sebebi bu partinin hemen hemen daima ana muhalefet partisi olması ve bu nedenle Türkiye siyasetinde üç aşağı beş yukarı iktidar partileri kadar etkisinin bulunması. Bu çerçevede partinin siyasî iktidarı değilse de bürokratik iktidarı uzun süre -bazı bakımlardan ve bazı yerlerde hâlâ- elinde tutması. Ayrıca partinin kendi kendisini yeniden üretme kapasitesine sahip bir alt siyasî kültür -hikâyeler, jargon, bakış, tarz- yaratmış olması da bir diğer neden olarak gösterilebilir.
Görebildiğim kadarıyla CHP tabanının ana karakteri nefretle dolu olması. Elbette az sayıda istisnası olmakla beraber bu hakikat parti sözcülerinden partinin en ücra yerlerdeki seçmenlerine kadar uzanan bir yelpazede yer alan kimselerin tavır ve konuşmalarında boy gösterebilmekte. Partililerin söylemi hemen her daim sert, öfkeli ve kızgın. Parti taraftarları muarızı başka siyasî partilere mensup kimselerle görüş ve fikir alışverişinde bulunmaya değil kendi görüşlerini onlara dayatmaya çalışmaya yatkın.
Söylediklerimin doğru olduğunu CHP’nin Cumhuriyet tarihinin demokratik dönemindeki hikâyesinde -yani 1950 sonrasında- görmek mümkün. CHP tüm varlığıyla Menderes’ten nefret etti. Bugün bile CHP tabanında Menderes’in alçak bir darbe ile iktidardan indirilmesi ve kalleşçe katledilmesi savunulabilmekte. Gelgelelim CHP nefreti Menderes ile sınırlı kalmadı. Aynı nefreti Demirel’e karşı olan tavırda da görmek mümkün. Elbette Özal’a reva görülen de bu. Özal da bugün Erdoğan’ın karşılaştığıyla benzer suçlamalarla karşılaştı. Meselâ ona da ‘yargılanacaksın’ tehditleri savruldu. Özal’ın dünyanın en zengin devlet başkanı olduğu iddia edildi.
Şimdi parti tabanının nefret öznesi Erdoğan. Onun iktidar süresinin olağan şartlarda görülmeyecek kadar uzaması CHP tabanı için bu nefreti dışa vurmayı önlenemez bir tavır ve ihtiyaç hâline getirmiş vaziyette. Partililere göre Erdoğan’ın her dediği ve her yaptığı yanlış. Erdoğan’ın her icraatı bir azınlığı kalkındırmaya ve kayırmaya yönelik. Erdoğan döneminde yolsuzluk ve usulsüzlükler zirve yaptı. Erdoğan’ın ülkeye yaptığı en küçük bir hizmet yok!
Siyasal sosyalleşmesini Erdoğan döneminde yaşayanlar CHP nefretinin Erdoğan ile sınırlı olduğunu zannedebilir. Bu büyük bir yanılgı. Yarın iktidara CHP çizgisinden olmayan biri gelse CHP tabanı aynı öfke ve nefreti ona karşı da duyacak ve yaşayacaktır. Bu hâliyle CHP’yi nefreti içinde boğulan bir siyasî parti olarak vasıflandırmak ne kadar yanlış olur?