Nefes almak senin neyine vesayet?

Geçen hafta iki haber aldık. İlki; Fatih 1. İcra Mahkemesi'nde bir hakim, salondaki çarşaflı vatandaşa "çarşaflı" olduğu için "terbiyesiz, ahlaksız, ukala" dediği yönündeydi. Hemen hemen aynı günlerde, Çapa Tıp Fakültesi'nin acil servisinde bir hastaya Aynur Tezcan (30), annesi "çarşaflı" olduğu için bakılmadı. Yüksek ateşli olan hasta 6 buçuk saat bekletildiği için beyin ölümü gerçekleşti. Üstüne üstlük ambulans şoförü, çarşaflı hasta yakını ve başörtülü kızı taşıdığı için azarlandı.

Şimdiye dek örtülüler, "dini kimlikle objektif olamayacakları" gerekçesiyle kamu görevi yapamıyorlardı, laik görüntüyü bozdukları için okullara giremiyorlardı. Demek ki bu eşik, "dini kimlikle nefes alıp vermelerine" kadar geriledi.

Hayır, "sizleri CHP'nin engin hoşgörüsüne havale ediyorum" diyecek, latife yapacak halde değilim; çünkü ne kimliği nedeniyle bir hastanın ölüme terk edilmesi, ne de "başı açık" olan devlet memurunun, örtülüler kamuda çalışırsa "ayrımcılık yapma" ihtimalinin olacağı tezini gümbür gümbür çökerttiği, açığın örtülüyü kıyafeti yüzünden aşağıladığı diğer vak'a şaka kaldırır cinsten değil.

Şaka gibi olan şu; Başbakan ve Cumhurbaşkanı'nın eşlerinin örtülü olmasını yeter-şart görmese bile, en azından "denedik, olmadı" sularında yıkanarak gönül felahına çıkan AK Parti camiasının ve aslında tüm muhafazakarların "kapatalım artık bu bahsi" bıkkınlığının, giderek kısılan sesinin; laik-kemalistlerin sesinin daha da yükselmesine sebebiyet vermesi. AK Parti'ye ve hükümete nefretinin faturasını sokakta gördüğü, mahkemede gördüğü, hastanede gördüğü ve "doğal temsilci" addettiği örtülüden çıkaran bu kesimin, ses yükseltme sınırının en temel insan haklarına tecavüz noktasına gelmesi.

İlginç olansa şu: Mütedeyyin kesim liberalleştikçe, ortak yaşam alanları bulmaya çalışıp, kendilerine önyargıyla bakan kesimlerle uzlaşmaya çabaladıkça, dindar diye tanınan erkekler bırakın tokalaşmayı –alışkanlıktan olsa gerek- tanışma faslında örtülü kadınlarla yanak yanağa öpüşmeye hamledecek kadar lightlaştıkça, "kötü giyiniyorsunuz" dedikleri için dindar kadınlar, birer Sex and The City karakterine dönüştükçe, muhafakazar kanallarda ilaç niyetine, konuk nevinden olsun başörtülü tek bir kadına yer verilmedikçe, Kemalistler'in gözünde tehdit daha da büyüdü.

Okullara girememekten, kamuda görev alamamaktan çoktan çıktı, iş hakem olması gereken, adil durması beklenen bir hakimin salondaki kadına kıyafet terbiyesi vermesi noktasına, örtülünün tedavi hakkının ihlaline kadar vardı. Gündelik sokak tacizleri zaten vakay-i adiye. Kimse kusura bakmasın ama bu nefret; kimilerince anlaşılabilir bulunabilecek, "bunlara yüz verirsen, Türkiye'yi İran yaparlar" savını da, "yaşam tarzı kaygısı"nı da, "devletin kuralları var" gerekçesini de aşan bir gerçeğe tekabül ediyor: Fundamentalizme.

Fundamentalizmle kozmopolit hoşgörüyü karşıt uçlar olarak niteleyen Giddens, "Bizden farklı düşünen, farklı yaşamlar süren insanlarla ilişki kurduğumuz bir dönemdeyiz. Kozmopolitler bunu memnunlukla karşılarken; fundamentalistler, bu eğilimi rahatsız edici ve tehlikeli buluyor. Yepyeni ve saflaşmış bir geleneğe, genellikle de şiddete başvuruyor" diye açımlıyor bunu.

"Aaa ne alaka" demesin kimse, bugün Kemalizm; ritüelleriyle, litürjisiyle, ruhban sınıfıyla, ibadet mekanıyla, Atatürk'e değen bir inek bile olsa cezalandırma tepkisinin gösterdiği gibi sofularıyla, radikalleriyle, dini fundamentalizmden beklenen her türlü refleksi gösteren bir ideolojinin adı.

Kemal Alemdaroğlu bile, artık yangında ilk terk edileceğin "örtü" olduğunu fark etmiş; örtü düşmanlığının, hükümeti devirmeye, demokrasiyi yoketmeye yönelik tüm girişimleri neredeyse temize çıkaracak kullanışlı bir manivela haline geldiğini içselleştirmiş sanki; mahkemede kendini "Türbana karşı darbe yaptığım için buradayım" diye savunabiliyor. Hakimin, aşağılamak bir yana, "yorulduysanız ara verebiliriz" nezaketine muhatap olarak hem de…

Rektörlüğü döneminde 'ikna odaları'yla tanıştığım Alemdaroğlu'na, doyana, tatmin olana, çatlayana, tıksırana kadar "darbe" yapacağı, Kenan Evren'e komşu mesafesinde, etrafı dikenli tellerle çevrilmiş şirin bir güney kasabası tahsis etmek ve şahsiyetlerinin orada ömrünce Fazıl Say dinleyip, hergün TSK'nın sitesine girip çıkarak, Cumhuriyet okuyup, gençlik iksiri yeşil otlar ve taze balık yiyerek yaşaması için, insanlık namına ne gerekiyorsa yapılması gerektiğini düşünüyorum.

Bir düşüncem de şu: Siz ne kadar sütlü tatlı kıvamına gelirseniz gelin, şirinlik muskası takılırsanız takılın, ne kadar yumuşarsanız yumuşayın, olmuyor. Ne kadar ortak yaşam bölgesi açmaya çalışırsanız çalışın, fundamentalizm geliyor, "tehdit" algısını kopyalıyor, çoğaltıyor, büyütüyor, koyultuyor.

Hasta ölüme terk ediliyor, hakim "çarşaflı" kadına hakaret ediyor, öteki sokakta laf atıyor, beriki başörtüye darbe yapmakla övünüyor. Bence, biraz serin durmanın zamanı geldi de geçiyor.

YENİ ŞAFAK