“Nedir ki Ayasofya Dediğiniz?”

Kendilerini Parisli zanneden beyazların bu samimiyetsizliği arzulanan konuşma, tartışma zeminini, barış ve hoşgörü arayışını anında yok ediveriyor.

HAKSÖZ-HABER

Ömer Lekesiz son dönemde yeniden alevlenen Ayasofya tartışmalarına bir tutarlılık çağrısıyla karşılık veriyor. "Kendilerini Parisli zanneden yerli beyazlar" olarak nitelediği Batıcı aydın-entelektüel camianın "Ayasofya ibadete açılmasın" kampanyasının ne anlama geldiği üzerinde duruyor.

Lekesiz'in oldukça sağduyulu sorduğu sorular muhatapları tarafından aynı sağduyululukla cevaplanabilecek mi acaba?

Ömer Lekesiz'in Batı kökenli siyasal bir kavgayı sürdüren 'aydınların' sanatsal-estetik maskelerini indiren makalesini ilginize sunuyoruz:

***

Ayasofya için samimiyetsiz talepler...

Ömer Lekesiz / Yeni Şafak

Mekan sınırlamasından minare düşmanlığına Avrupa'daki Müslümanların ibadetgah yapma konusunda yaşadığı güçlüklere...

Adriyatik'ten Karadeniz'e yeniden şekillenen Balkanlar'da kilise yapımına, dağlara tonlarca ağırlıkta haç dikmeye AB'nin verdiği koşulsuz ve sınırsız maddi desteklere...

Yine aynı bölgede başta İtalya olmak üzere devletlerin kültürel yardım adı altındaki Hristiyanlaştırma çalışmalarına...

Karşı çıkan, hadi karşı çıkmak da bir yana 'Kültürel kimliğin dayatılması zulümdür, kutuplaşma, çatışma nedenidir, bari 2000'li yıllarda bunu yapmaktan kaçınalım' tavsiyesinde bulunabilen kaç tane Batılı aydın, sanatçı var?

Örneğin bizim muhafazakarların da pek bir dikkatle izledikleri Zizek, Bregovic ya da Kusturica'dan şöyle net bir itiraz duydunuz mu?

Siz duysaydınız ben de duyardım.

Ama bizde sürüsüne bereket... Yazarı, sanat tarihçisi, mimarı, ressamı, heykelcisi, balerini, dansözü, çalgıcısı, şarkıcısı... Ayasofya'nın vakıf kararına uygun hale getirilmesine yani tekrar cami olarak kullanılmasına karşı koro halinde her türlü itiraz türkülerini çalıp söyleyebiliyorlar.

KÜLTÜREL MİRASI İZLEME PLATFORMU

Bunun son örneği de Tarih Vakfı'nın öncülüğünde oluşturulan 'Kültürel Mirası İzleme Platformu'nun başlattığı imza kampanyası...

Geçtiğimiz Çarşamba günü, söz konusu kampanyayı basına duyurmak amacıyla Engin Akarlı'nın moderatörlüğünde Murat Belge, Şevket Pamuk, Aydın Uğur ve Uğur Tanyeli'nin katılımıyla yapılan paneli izledim.

Elbette Ayasofya konusundaki yaklaşımları da dahil birçok konuda bu isimleri bir Fazıl Say, bir Müjdat Gezen ya da bir Levent Kırca ile eşitlemek haksızlık olur. Çünkü mezkur isimler ne dediklerinden çok neyi demediklerini iyi bilirler.

Nitekim konuşmalarında da son bir asırdır gına getirdiğimiz kültürel hegemonyanın 'buyurgan dili'ne başvurmadılar; 'Biz varız, yapamazsınız' dayatmasında bulunmadılar. Bunların yerine 'konuşmalıyız', 'Biz de varız, yapmamalısınız' dediler.

Şevket Pamuk hariç diğer konuşmacılar Ayasofya'nın ibadete açılmasını talep edenler için 'hastalıklı' vb. kimi çirkin benzetmeler, nitelemeler de yaptılar ama son tahlilde zıtlaşmayı değil tartışmayı önceleyen ortak bir talebi dile getirmeye özen gösterdiler.

CAMİ OLMASI SAKINCALIDIR

Yine de ilgili talepler, Ayasofya ibadete açılsın diyenlerin gerekçelerini çürütme çabasının gölgesinde kaldı ve ağırlıklı olarak bu bağlamda şu görüşler dile getirildi:

-Sultan Abdülhamid'in Rum tebayı üzmemek için kabul etmediği Fetih kutlamaları 1950'de başladı; Osman Yüksel Serdengeçti'nin 'maalesef' yargılanmasına da sebep olan Ayasofya adlı ajitatif yazısıyla yoğunlaşan siyasal içerikli talepler bu bugüne ulaştı. Zaten Ayasofya'nın ibadete açılması talebi de İslamcılar'dan çok milliyetçilere aitti.

-Ayasofya, İspanya başta olmak üzere Avrupa'daki camilerin kiliseye çevrilmesine bir tepki olarak gündemde tutuldu; bundan bir 'rövanşizm' üretilmekle kalınmadı Ayasofya'ya bir tür 'rehin' muamelesi yapıldı.

-Ayasofyanın vakıf kaydı nedeniyle cami olmasındaki ısrar yanlıştır çünkü o vakıf kaydı da fethin sonucuydu. Bu vakıf kaydıyla değiştirilen ilk durum, şimdi de yeni bir kararla değiştirebilir.

-Ayasofya bir mabettir. Madem 'Ehl-i kitap' diye bir anlayış var, onu Ehl-i kitab'ın ortak eseri olarak görmelidir. Camideki hatlarda Tanrının varlığına, yüceliğine, Nur'a vurgu yapıldığına göre Ayasofya'nın da buna inananların ortak mekanı olmasında ne sakınca olabilir? Ayrıca Fatih de Ayasofya'yı cami yapmasına rağmen Rum tebayı ve Hristiyan din adamlarını korumamış mıydı?

-TC, Ayasofya'yı müze yaparak barıştan, hoşgörüden yana bir tutum ortaya koymuştu. Ayrıca İspanya Başbakanı Zapatero ile Başbakan Erdoğan tarafından oluşturulan Medeniyetler İttifakı da barış ve hoşgörünün yaşatılmasından yanadır. Sorunun bu ittifak çerçevesinde halli mümkündür.

-Ayasofya'nın mevcut haliyle cami olmasını değil, müze olmasını istemek bile sakıncalıdır. Eski bir yapı olması nedeniyle toplumsal kullanıma açık tutulması sorunludur.

MÜSLÜMANLARIN KARARI

-Ayasofya'nın cami olmasını isteyen Müslümanların asıl karar vermeleri gereken şey Türkiye'nin nasıl bir İslam istediğidir. Barıştan, hoşgörüden yana bir İslam mı yoksa restleşmeden, düşmanlıktan, çatışmadan yana bir İslam mı? Müslümanlar asıl buna karar vermeliler.

-2000'leri yaşıyorken Ayasofya'yı cami yapmak dünyaya kafa tutmak, kompleksli bir davranış olur. İntikam büyüklük saplantısı içeren hastalıklı bir davranıştır ve tedaviye muhtaçtır. Elbette bu tipler sadece bizde değil, dünyanın her yerinde var. Ama en azından biz uyumdan, barıştan yana olduğumuzu göstermeliyiz.

Evet, Ayasofya'yla ilgili olarak isimlerini zikrettiğim aydınların yaklaşımları böyleydi.

Konunun tartışılmasından yana olmak, barışı, hoşgörüyü istemek herkesçe arzulanacak bir şeydir.

Ancak bunların olabilmesi için öncelikle ilgili 'beyaz talepler'deki samimiyetsizliğin ortadan kaldırılması gerekir.

Aynı beyazlar Balkanlar'da dağlara çakılan haçların oluşturduğu görüntü kirliğini ve bunlarla Hristiyan olmayanlara verilen rahatsızlığı önlemek amacıyla da bir imza kampanyası başlatabilirler mi örneğin?

Konu buraya dayanınca yerli beyazların çaldığı barış, hoşgörü sazının teli kopuveriyor işte.

Şapır şapır samimiyetsizlik akıyor paçalarından; ne bilim adamlıklarının, ne aydın oluşlarının, ne sanatçılıklarının bir hükmü kalmıyor.

Kültürel mirası korumak gibi bir dertlerinin olmadığı bilakis Batı kökenli siyasal bir kavganın yerli askerleri oldukları bu olayla tekrar ortaya çıkıyor.

Kendilerini Parisli zanneden beyazların bu samimiyetsizliği arzulanan konuşma, tartışma zeminini, barış ve hoşgörü arayışını anında yok ediveriyor.

Yoksa nedir ki Ayasofya dediğiniz? İnsan yapısıdır ve akıbeti de insanın kararına bağlıdır.

 

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!