Hindistan'ın Bombay (Mumbai) kentinde yapılan terör saldırısı sonucunda 195 kişi hayatını kaybetti, 295 kişi yaralandı. Saldırıyı daha önce ismi duyulmamış "Daccan Mücahitleri" adlı bir örgüt üstlendi.
Zaten bir terör eylemi olacaksa "İslam, Müslümanlar, mücahidler" sözcükleri geçmese şaşardık. Bu kanlı baskının hangi ulusal ve uluslararası hesaplara hizmet etmek üzere düzenlendiği ayrı bir konu. Ateşlenen silahların dumanı daha tüterken saldırı Pakistan'la ilişkilendirildi. Belli ki bunun arkası gelecek. Bu saldırı üzerinden her ne yapılacaksa, öne sürülecek ana gerekçe belli: "İslami terör!"
"İslami terör" yaftası Neoconların dünyaya armağanı. George W. Bush yönetimi, İslam dünyasının stratejik bölgelerine, petrolün çıkarıldığı havzalara askerî müdahaleye karar verdiğinde sonradan bizzat Amerikalı yetkililer tarafından yalanlanacak olan uydurma gerekçelere dayandırıldı. Söz konusu uydurma gerekçelerden biri "İslami terör"dü.
O günden beri "İslami terör" tanımlamasının akla yatkın olmayan temelleri hep sorgulandı: Neden "İslam" ile "terör" arasında zorunlu bir ilişki kuruluyor? Eğer bir "din" olarak "İslam ile terör" arasında zorunlu bir ilişki varsa, benzer bir ilişkinin diğer dinlerle de kurulması gerekmez mi? Bir teröristin "dinî kimliği veya dinî mensubiyeti" onun eylemi ile dini arasında ilişki kurulmasına yeter sebep mi? Eğer öyle ise, şu veya bu dine mensup herhangi bir terörist ile onun dini arasında da ilişki kurulması lazım. Mesela İsrailli askerlerin Filistinli sivillere uyguladığı terör eylemlerine neden "Yahudi terörü" denmiyor? Benzer şekilde yıllarca İrlanda'da Katoliklerle Protestanlar birbirlerine karşı sivilleri hedef alan terör saldırılarıyla savaştılar. Ama kimse "Hıristiyan terörizmi"nden söz etmedi. Bush, Afganistan ve Irak'ı işgale kalkışırken, "Haçlı savaşı"ndan bahsetti, neden kimse öldürülen yüz binlerce Müslüman'ın faturasını "Hıristiyan dini"ne çıkarmıyor? PKK, "Kürt hakları" adına terör yapıyor, bu eylemlere "Kürt terörü" demek kimsenin aklına gelmiyor. Gelmemesi de doğal, çünkü Kürtler ile terör sözcükleri arasında zorunlu bir ilişki yok.
Gerçekte Müslüman kimliklerinin altı çizilen kişilerin profillerine yakından baktığımızda hiç de İslam dini ile terör eylemleri arasında zorunlu bir ilişki olmadığı görülür.
Bu çerçevede birkaç ay önce (Ağustos-2008) İngiltere İç İstihbarat Servisi MI5, bir rapor yayınlayarak teröre yönelenlerin ya da ilgi duyanların birçoğunun mensubu oldukları "dini çok iyi bilmediklerine ve çoğunun dinî yükümlülüklerini bile yerine getirmediklerine" dikkat çekti. "Birleşik Krallık'ta Aşırı Şiddet ve Radikalleşmeyi Anlamak" başlıklı raporda "İslami terör" tanımlamasına açıklık getiren ilginç tespitler yer alıyor: 1) Radikalizme yönelenler toplumun her kesiminden olabilir, bu kişileri belli bir kategoriye sokmak zor. 2) Teröre bulaşanlar cahil, kendi dinlerini de iyi bilmiyorlar. 3) Toplumda iyi oluşturulmuş dinî bir yapı insanları teröre karşı koruyabilir.
Rapor, teröre bulaşmış yüzlerce kişi üzerinde yapılan araştırmalardan yararlanılarak hazırlanmış. "Teröre bulaşanların çoğu 30 yaş üzeri, önemli bir kısmı evli ve çocuk sahibi. Bu kişilerin çoğu İngiliz vatandaşı ve yasal statüye sahip. Yarısına yakını İngiltere'de doğmuş büyümüş. Aşırı dinci olanlardan uzak ve hatta dinî yükümlülüklerini bile yerine getirmeyen çok sayıda kişi var. Birçoğu dinleri konusunda bilgisiz. Radikalizme eğilim gösterenlerin çoğu sonradan din değiştirenlerden oluşuyor." Raporda teröre eğilim gösterenlerin önemli bir kısmının çeşitli sorunlar ve ekonomik sıkıntılar yaşadıktan sonra aşırılığa kaçtıklarına da vurgu yapılıyor.
Artık İslam dini üzerinden politika yapmayı bir kenara bırakmak lazım. Bu apaçık İslam'a ve Müslümanlara karşı hem saygısızlık hem haksızlık. Ml5'in hazırladığı raporun açıkça gösterdiği gibi terör apayrı bir olgu; uzaktan yakından ne İslamiyet'le ne hayatı Allah'ın bir bağışı olarak kabul eden Müslümanlarla ilgisi var.
ZAMAN