Evet, hem AK Parti iktidarı hem de ülkemiz için en büyük tuzak, tehdit ve tehlike, ülkemizde dindarlaşmanın arttığı yalanı ve buna iktidarın da, İslâm hassasiyetli kesimlerin de kanmasıdır. Bilinen tarihte en süratli ve en geniş topraklarda kurulan iki imparatorluk, Moğol ve İskender imparatorluklarıdır.
Bunlardan biri kurucusunun hayatında, diğeri ölümlerinden sonra parçalanmış, Moğol İmparatorluğu'nun parçaları -İlhanlılar Devleti, Altınordu Devleti, hattâ Çağatay Hanlığı- askerî yönden mağlûp ettikleri İslâm medeniyeti içerisinde erimiş ve büyük ölçüde Müslümanlaşmıştır. Çin ve özellikle Hindistan, tarihte defalarca istilaya uğramış, fakat bu iki ülke, istilâcıları kaç bin yıllık "manâ" temelli medeniyetleri içinde ya eritmiş veya sonunda kendilerini terke mecbur bırakmıştır. Ancak İslâm'ın yine çok kısa sürede gerçekleşen askerî, fakat temelde kalblerin ve zihinlerin sultanlığına dayanan fetihleridir ki, coğrafyayı vatan yapmış, medeniyet kurmuş, her türlü askerî ve siyasî saldırı ve baskıya rağmen İslâm, yayıldığı yerlerde kendisini korumayı bilmiştir.
Bir insanın varlığı ve sağlığı için elbette bütün organların sağlığı önemlidir. Fakat vücuda hükmeden kalb ve beyindir ve bunlardan birinin bile ölümü, vücudun ölümünü getirir. Vücutta gücü temsil eden kol, hiçbir zaman beyin ve kalbin yerine geçemez, onlara hükmetmeye kalkamaz; kalktığı anda bütün denge bozulur. Vücutta midenin yeri ve önemi ne ise bir ülke ve toplum için ekonomi odur. Bir hadis-i şerifte, "Allah, bir kuluna günde bir taze hurma, bir bardak su vermişse, o insan Rabb'ine, 'Bana taahhüt ettiğin rızkı vermedin' diyemez." buyurulmaktadır. Bir insan, günde bir hurma ve bir bardak su ile ömrünü sürdürebilir. Mideye gerekenden fazla yüklemede bulunmak, insanın lehine değil, beynin de, kalbin de, bütün vücudun da aleyhine işler. İnsanın insanlığı, insan toplumlarının insanî toplum olması, onların beyin ve kalb ürünlerine bakar, onlarla mümkündür. Ancak kalblerin ve zihinlerin sultanlığına dayanan hizmetler, faaliyetler ve askerî fetihler kalıcı olur; ancak kalblerin ve zihinlerin sultanlığı ile kalıcı medeniyetler oluşturulur. Zihinlerin sultanlığı ilimle sağlanır; kalblerin sultanlığı ahlâk ve maneviyatla sağlanır; bütün vücudun ve toplumların sıhhati, ilim, ahlâk ve maneviyatı mezceden dinle mümkündür. Bugün bütün dünya ve ülkemiz, midenin beyne ve kalbe, ilim, ahlâk ve maneviyata hükmetmeye, onları yönlendirmeye çalışmasının, kolun, yani gücün de bu noktada mide ile ittifak etmesinin sancılarını yaşamaktadır.
Birkaç asırdır dünyayı felâketten felâkete sürükleyen modern medeniyet, bir mide medeniyetidir. Bu medeniyet kurucu ve temsilcilerinin midesi doludur. Ama bu mide, hiçbir kaide dinlemeyen kolun bütün dünyayı sömürmesiyle doludur. Bazıları, onları demokrasinin, insan hak ve özgürlüklerinin şampiyonları gibi görebilir ama, demokrasileri de, insan hak ve hürriyetleri şampiyonluğu da, hem midelerinin her türlü "haram" yolla doluluğunu hâlâ sürdürebiliyor olmasına bağlıdır; hem de sadece kendileri için geçerli olup, başkaları için ise büyük ölçüde kendi doyumlarını sürdürme adına bir istismar vasıtasıdır. Nasıl midenin aşırı doluluğu, özellikle yemek hususunda seçici davranmama, hem onu, hem bütün bünyeyi hasta ediyorsa, bugün bütün dünya hastadır. Bu hastalığın tedavisi için, mide ile kol, beyin ve kalbin; güç ve ekonomi, birbiriyle iç içe bir bütün oluşturan ilimle ahlâk ve maneviyatın, sahih dinin emrine girmesi gerekir. İşte bu, problemlerine İslâm'dan başka hiçbir yolla kalıcı çözüm bulması mümkün olmayan Türkiye'de özellikle önlenmeye çalışılmakta, iktidara bu noktada âdeta adım attırılmamakta, Türkiye'nin dindarlaştığı yalanlarıyla İslâm hassasiyetli kesimler sürekli savunmaya çekilmekte, iktidar da, pek çok başka hususta olduğu gibi, bu hususta da etraflı, iyi düşünülmüş bir plan ve çalışma ortaya koyamamaktadır.
Ama Türkiye de, bütün insanlık da aslî çizgisini elbette bulacaktır.
ZAMAN