HAKSÖZ HABER
Türkiye ne kadar gelişme kaydederse kaydetsin ne hamaset yüklü törenlerden ne de bu törenleri "Ulu Önder Atatürk"ü yüceltme seansına dönüştürmekten kurtulabiliyor.
Atatürksüz tarih, Atatürksüz tören, Atatürksüz eğitim hatta Atatürksüz bir hayat asla ve kat’a düşünülemiyor, düşündürtülmüyor hala.
18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi törenleri yine bildik dayatmacı ve tahammülsüz sahnelerin cereyan ettiğini gösterdi. Avcılar Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde organize edilen törene katılan Avcılar Askerli Şubesi Başkanı Albay Önder İrevül hiç de edebe ve tarihe saygısı olmayan bir tarzda müdahale etmeye kalkıştı. Albay İrevül Barış Manço Kültür Merkezi’nde düzenlenen programda Çanakkale Şehidleri için okunan duada Mustafa Kemal’in adı geçmediği için sahneye çıkıp dua okuyan öğretmene müdahale ettikten sonra salonu terk etti.
Sahneye çıkıp kürsüde dua okuyan öğretmene “Sen Atatürk diye bir adam duydun mu? Neden duada anmadın?” cümlelerini sarf edip dışarı çıkan Albay İrevül’ün ardından Avcılar’ın DSP’li Belediye Başkanı Handan Toprak da salonu terk etti.
Tuhaf olansa Çanakkale Deniz Zaferi törenlerini Mustafa Kemal’in kahramanlık hikâyeleriyle eşitleme gayret ve dayatmalarının hız kesmeden sürüyor oluşu. Tarihi serbestçe konuşmak, bilimsel gereklere uygun bir biçimde gündemleştirmek hala bir tabu. “Atatürk için neden Fatiha okumadın? Duada nasıl olur da Atatürk’ün adını anmazsın?” gibi son derece cahilce ve bir o kadar da despotça yaklaşım sergileyen bir Albay’ın tavrı “komutan had bildirdi” şeklinde haberleştirilebilir.
Mustafa Kemal’in Askerleri istediği her törende Mustafa Kemal için istediği kadar Fatiha okuyabilir, istediği her yerde istediği kadar da dua edebilir, kimse engel olmaz, olamaz zaten. Fakat Fatiha’sız, duasız bir kamusal hayat inşa etmek için bir asırdır askeri ihtilallere, muhtıralara, cuntacı faaliyetlere, vesayet araçlarına sarılanların ısrarla Müslüman bir toplumu Mustafa Kemal’e Fatiha okumaya, onun için dualar okumaya mecbur etmeye yeltenmesi anlaşılabilir değil.
Mustafa Kemal’in Fatiha’ya, duaya ne kadar önem ve değer verdiği hayatına yüzeysel bir bakışla bile anlaşılabilir. Mustafa Kemal’in kimseden Fatiha veya dua beklentisi yok, çünkü böyle bir inanışı yoktu. Anıtkabir’in hiçbir yerinde İslam’ı sembolize eden, Kur’an’ın hükümlerini anımsatan en küçük, en dolaylı bir sembol bile bulunmaz bu yüzden.
İsmet İnönü, Recep Peker, Reşid Galip, Mahmut Esat Bozkurt ve Afet İnan gibi kurmay kadroların Anıtkabir’de veya törenlerde "Atatürk’ün mübarek ruhu" için her zaman Fatiha okuduğu vakiydi de biz mi öğrenemedik acaba? Neden bu kandırmaca, daha ne kadar sürdürülecek bu dayatma, bıkılmadı mı bu müsamere tadındaki aydınlanma ve ilerleme oyunundan?
“Atatürk’ten korktular, Atatürk’ün adını unutturdular” gibi söylemler maalesef akıllara, vicdanlara, tarihe pranga vurmak ve bütün bir toplumu resmi ideolojinin tahakkümü altında tutmak üzere en yüksek sesle tekrar ediliyor. Dileyen Atatürkçü olsun, kimsenin tutacak hali yol elbette. Ancak “herkes Atatürkçü olsun, hepiniz Atatürk’ün eşsiz liderliğine gönülden inanın, Atatürk’ün Ulu Önder’liğine şirk koşanı bu ülkede yaşatmayız” tarzı despotik mantığın kabul edilmeyeceğini bir kez daha ilan edelim. Tek Parti ve Tek Adam iklimini özlemek serbest ancak onları hortlatmak için türlü tezgâhlar tertiplemek kabul edilemez.
Herkes aklını başına devşirsin, kimseye inanç ve hayat tarzı dayatmaya kalkışmasın. Emir komuta zinciriyle İslam inancı tanzim edilemeyeceği gibi okullara kışla muamelesi yaparak yeni bir militarist atmosfer inşa etmeye kalkışmasın. Sadece tarihe değil hukuka ve topluma karşı da saygılı olmak mecburiyetindesiniz.