Necâşî'nin, Bilâl-i Habeşî'nin diyarına doğru bir yolculuğa çıkarken...

SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

Aziz okuyucular, siz bu satırları okurken, bu kardeşiniz de, 6-7 günlük bir gezi için, Necâşî'nin, Bilâl-i Habeşî'nin diyarına, Habeşistan'a ve başkent Addis-Ababa'ya, 7-8 saatlik bir uçak yolculuğundan sonra inmiş olacak inşallah...

'Türkiye Organ Nakli Vakfı'nın uluslararası işbirliği faaliyetleri cümlesinden olmak üzere, 10-12 kişilik bir 'doktorlar grubu'nunkendi alanlarıyla ilgili olarak bu ülkeye yapacağı 'çalışma ziyareti' çerçevesinde yapılan geziye, bu vakfın başkanlığını yapan Dr. Eyyüb Kahveci kardeşimin emr-i vâkîsiyle, (herhalde, benim de geçmişte 17-18 yıllık bir sağlıkçılığımın olması hasebiyle) eklenmiş bulunuyorum.

Bu süre içinde de yazılarımı aksatmamaya ve bazı tesbit ve intibalarımı sizlerle paylaşmaya çalışacağım, inşallah...

*

Önce bu konuya Müslümanların tarihi açısından, çok önemli iki büyük şahsiyet hakkındaki bilgilerimizi tazeleyerek başlayalım...

*

Necâşî...

Mekke'de müşriklerin, putperestlerin ağır baskılarına maruz kalan ilk Müslümanların sığınmak zorunda, Hicret etmek zorunda kaldıkları Habeşistan ülkesinin başında bulunan hükümdarın unvanı... Evet, Necâşi, herhangi bir kişi adı değil, resmî unvandır. Yani, Necâşî, Habeş dil ve kültüründe, 'Kral, Sultan, Başkanmanasında... Yani, Müslümanlar nezdinde en çok tanınan 'Necâşî'nin asıl isminin Ashame olduğu biliniyor...

Necâşî'nin, -bilindiği üzere- ilk Müslüman muhacirlerin kendi diyarına hicret etmelerinin etkisi ve Hz. Resulullah (S)'in, Hicret'in 7. yılında Amr b. Umeyye ed-Damrî vasıtasıyla kendisine gönderdiği tebliğ mektubu ile iman ettiği ve öğrenebildiği kadarıyla inancına göre yaşamaya çalıştığı kaynaklardan anlaşılmaktadır.

Kesin olan şu ki, Hz. Peygamber (S) tarafından, 'Yanında hiçbir kimsenin zulme ve haksızlığa uğramayacağı ve onun haksızlıklara izin vermeyen bir hükümdar' olarak nitelenmiştir, Necâşî...

Kaynaklarda bu konuyla ilgili olarak, özellikle İmam Beyhakî'nin naklettiği rivayetlere göre, Mekke'de müşriklerin ağır baskılarına tahammül etmekte zorlanan bazı ilk Müslümanlara, Hz. Peygamber (S) şöyle demiştir:

"Şüphesiz ki Habeşistan topraklarında, yanında hiçbir kimsenin zulme uğramadığı bir melik/ hükümdar vardır. Allah size içerisinde bulunduğunuz şu durumdan bir çıkış ihsan edene kadar, onun beldesine gidiniz!"

Bundan sonra Hz. Peygamber'in ashabı, Habeşistan topraklarına doğru yola çıktılar. İşte bu hareket, İslâm'daki ilk Hicret oldu.

Necâşî ile ilk 'muhacir'ler arasındaki sohbetlerde, 'Necâşî'nin onlardan aldığı bilgilerle, İslâm'a derin bir ilgi duymasına vesile olduğu anlaşılıyor.

Necâşî'nin, Müslüman olmadan önceki hayatında İncil'e bağlı bir Mesihî /Hristiyan olduğu tahmin ediliyor.

*

Ve Bilâl-i Habeşî...

Camilerde, müezzinlerce, bütün geçmiş peygamberlere salât-u selâm ve ashâb-ı kirâma, şuhedâya rahmetler niyazında bulunduktan sonra, 'Pirimiz Bilâl-i Habeşî hazretlerine rahmet eyle Ya Rabb...' dualarının gönderildiği bir isim olan Bilâl'in, Habeş'li bir 'köle' olan annesinin çocuğu olarak Mekke civarında (Miladî-581 yılında) dünyaya geldiğinin tahmin edildiğini belirtelim.

Bilâl, İslâmiyet'i Hz. Ebû Bekir vasıtasıyla kabul etmiştir.

Bilâl, Mekke'de 'Müslüman olduğunu açıkça söyleyen ilk 7 kişiden biri olduğu için', müşrikler onun göğsü üzerine büyük bir kızgın kaya parçasını koydurarak, İslâmiyet'ten vazgeçirmeye çalışırlardı; Bilâl de, 'Lâilâheillallah' demekten vazgeçmiyordu tıpkı Ammâr bin Yâsir'in de şehit edilinceye kadar uğradığı ağır zulümlere maruz kalışı gibi... Onu, Hz. Ebû Bekir'in, satın alıp azat ettiği biliniyor.

Bilâl-i Habeşî Hicret'in 1. yılında Hz. Peygamber'in kendisine öğrettiği 'Ezan'ı ilk defa okumakla meşhur oldu.

Bilâl başta Bedir olmak üzere Hz. Peygamber'in bütün gazvelerine katıldı. Mekke'nin fethedildiği gün Hz. Peygamber ile Kâbe'nin içine girdi ve Resûlullah'ın emri üzerine Kâbe'nin damına çıkarak fetih ezânını okudu.

Bilâl-i Habeşî altmış küsur yaşında vefat etti.

Amerika'daki bazı siyahî Müslümanlar (ve Malcolm X / Mâlik el'Şâbaz) merhumun bağlı olduğu cemaat de), kendilerine "The Bilalians /Bilâlîler" derler...

Bu arada belirtelim ki, Habeşistan'ın Kızıldeniz sahilindeki eyaleti olan Eritre'nin 1993'de 7-8 milyon kadar nüfusunun yarısı da Ortodoks Hristiyan ve gerisi de Müslümanların teşkil ettiği, bağımsızlığını elde eden bir devlet olmasıyla, Habeşistan'a büyük bir darbe vurduğu açık... Çünkü Habeşistan'ın Kızıl Deniz'le olan sahilleri bütünüyle Eritre'nin eline geçmiştir ve Ethiyopa'nın hiç bir denizle ortak sahili kalmamıştır ve Afrika'nın Nijerya'dan sonraki en büyük ülkesi olan Ethiyopa, bugün denize ulaşmak için, henüz Eritre ile münasebeti düzeltilemediğinden, Kızıldeniz'e Cibuti ve Hint Okyanusu'na da Somali üzerinden ulaşmaktadır.

İlk Müslüman muhacirler de, muhtemelen, Mekke ve Arabistan'ın Kızıl Deniz sahiline en yakın olan karşı yakadaki-bugünün-Eritre'sine sığınmışlardı.

*

Bu konuya, çarşamba günkü yazıda da biraz daha değinelim, inşallah.

STAR