Nerden bakılırsa bakılsın kara bir bayram geçiriyoruz. Önce Çukurca baskınında can veren askerler sonra Kazan Vadisi’nde ölen gerillalar. Bayram boyunca gençleri mezarlara taşıdık. İlkin PKK 24 askerin canını aldı sonra devlet, 40 gerillayı öldürerek intikamını...
Bu kısırdöngü daha ne kadar sürer bilinmez, ama her iki tarafın da buna son vermeye pek niyetli olmadığı görünüyor.
Irak Kürdistan Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’nin Erdoğan’ın daveti üzerine Türkiye’ye gelmesi, ateşkes umutlarını arttırdı. Ama doğrusu, bu ziyaretten ben o kadar umutlu değilim. Barzani, kuşkusuz taraflardan “ateşkes” sağlanmasını istemiştir. Bunda bir sorun yok. Ancak hükümet, artık bu ateşkes meselesini daha ağırdan alıyor. Hele Çukurca Kazan Vadisi’nde çok sayıda gerillanın öldürülmesi, ordunun bu operasyondan etkili sonuç alması, hükümetin özgüvenini tazelemesine yaradı. Psikolojik üstünlük hükümete geçti. Bir dönem PKK’yı silahlı saldırılarına son vermeye çağıran Erdoğan, bugün artık örgütü, “silahları bırakmaya” çağırıyor. PKK tek taraflı olarak silahları susturmadığı müddetçe, yakın tarihte bir ateşkes ihtimali zor görünüyor.
Psikolojik üstünlük bugün hükümette ama yarın ne tarafa kayacağı belli olmaz. Zira bir önceki ölümleri unutturacak kadar çok öldüren taraf, psikolojik ve politik olarak yeniden “üste” çıkıyor. En son öldüren taraf bir yandan kazandığı bu “üstünlüğün” tadını çıkarmaya çalışırken, diğer yandan da savunmaya geçerek, “üstünlüğü” karşı tarafa kaybetmemeye çabalıyor. Yıllardır bu çevrimin içine hapsolmuş gibiyiz ve bir türlü bu ölüm girdabından çıkamıyoruz.
Bu kısırdöngü, bu açmaz bu savaşın içinde bir “zafer” potansiyeli taşımamasından kaynaklanıyor. Küçük yenilgiler, ufak zaferler elbette vardır; ama “nihai” bir kazananı, kaybedeni yoktur bu savaşın... Bu yüzden “PKK’yı askerî olarak bitiririz” diyenler ile “devlete halk savaşıyla boyun eğdiririz” diyenler sadece bu ölüm oyununun daha fazla devam etmesine yol açacaklardır. Her ne şekilde biterse bitsin bu kapışma veya ölüm oyunu, sonunda hiçbir taraf “zafer” kazanamayacaktır. Aynı biçimde ne kadar çok asker veya gerilla ölürse ölsün, taraflar ne kadar çok kayıp verirse versin, bir tarafın uzun vadede nihai olarak “yenilgi” alması mümkün değil. Ama savaştan yana yöneticilerin “yenilgisi” bana kaçınılmaz geliyor.
Kürt anaları ne zaman isyan edecek
Kazan Vadisi’nde feci şekilde ölen gerilla konusuna değinmeden geçemeyeceğim.
Kürt siyasetçilerini, sivil toplum örgütlerini bekledim, PKK’dan bu ölümlerin hesabını soran çıkar, diye. Tek bir itiraz, tepki, cılız bir karşı ses çıkmadı. Türkler orduya, hükümete asker ölümlerinin hesabını sormaya cesaret etti. Her PKK baskınından sonra Genelkurmay hesap verme krizine tutuluyor. Basın bunun hesabını soruyor. Artık Türk anneler “vatan sağ olsun” edebiyatını geride bıraktı. Siyasi partiler, basın, velhasıl halk ölen gençler için yöneticilerden hesap soruyor. Eğer devlet PKK’yla masaya oturduysa, bu sayededir, yani annelerin çocuklarını bu savaşa kurban vermek istemediği içindir. Ya Kürt tarafı; siyasetçileri, sivil toplum kuruluşları, gerilla anaları ne durumda? PKK yöneticilerinden hesap sormayacaklar mı? Daha ne kadar genci aklı bir karış havadaki PKK yöneticileri için kurban verecekler?
Kürt siyaseti bugün önemli bir sınavla karşı karşıyadır. Savaşın sorumluları değiller elbet ama barış için etkili olabilirler, hayat onlara böyle bir imkân tanıyor. Bu kötü gidişatı, savaşı, ölümü durdurmaya güçleri yetebilir. Nasıl mı? Tabii ki savaşa karşı çıkarak ama öyle sadece devleti-hükümeti suçlayarak olmuyor bu; biraz da PKK’yı suçlamaları, eleştirmeleri gerekiyor.
Bu ne kadar mümkün, ne kadar değil, bilmiyorum. Ama bildiğim BDP barışa katkısını esirgedikçe samimiyeti hep tartışma konusu olacaktır. Bu da yine en fazla onlara zarar verecek.
Barışa en fazla Kürt siyasetçilerin ihtiyacı olduğuna inanıyorum. KCK operasyonları en fazla Kürt siyasetini vurdu. Savaş Kürt siyasi alanını daraltmakla yetinmiyor; daha ileri giderek onların hayat alanlarını da sınırlıyor. Bu yüzden savaşa en fazla onlar karşı çıkmak zorunda. Hatta PKK’yı da içine girdiği bu açmazdan yine BDP’nin barış çabaları kurtarabilir. BDP gerçekten barış isterse bunu ne hükümet ne de PKK duymazlıktan gelebilir. Yeter ki, o ilk ses BDP’den yükselsin.
kurtulustayiz@gmail.com
TARAF