Kenan Alpay’ın yazısından bir bölüm şöyle:
Sadece bedenlerimiz üzerinde değil duygu ve zihinlerimiz üzerinde de korkunç bir hegemonya savaşı sürdürüyorlar. Güçleri yettiğince korku salıyorlar, imkân buldukça edepsiz bir kuşatmayla tuzağa sürüklemeye girişiyorlar. Bitip tükenmeyen bir vesayet hırsıyla, tedavi edilemez bir tahakküm saplantısıyla mücadele ettiğimizi bir an olsun unutmayalım.
Siyaset bilimi ve felsefesi şu yalın gerçekte temellenir: Fikir, ideoloji, kültür ve semboller alanında verilen mücadeleyi ötelemiş veya kazanamamış bir hareket ve örgüt belki dönemsel olarak hükümet olur ancak asla iktidar olamaz. Mücadelenin zamanı, zemini, şiddeti veya araçları dönem ve imkânlar itibariyle elbette tartışmaya açıktır.
Soru basit: Bürokratik oligarşiye hakikaten karşı mıyız? Bürokratik oligarşi tümden tasfiye edilmeden, yerine köklü bir hukuk devleti kurulmadan adil ve güvenli bir refah toplumu kurulabilir mi? Türkiye halkının üzerinde 90 küsur senedir askeri ihtilal komiteleri mantığıyla tahakküm eden Kemalist ideoloji ve iktidar sınıfları değil miydi? Ki bu dönemde ‘yurttan sesler korosu’ gibi ‘Başkomutan Atatürk ve gerçek Atatürkçülük’ güzellemeleri peydahlıyor troller, troliçeler? (…)