Allah (cc) bizi malımız, canımız ve sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak ve kimi zaman eksilterek imtihan ediyor. Bize hayır gibi gelen şeyde şer, şer gibi gelen bir şeyde hayır olabilir. Biz bilmeyiz Allah bilir. Yusuf’u kuyuya atanlar, aslında onu Mısır’a sultan yapmak için bir şartı yerine getirmemişler miydi?
Şu başörtüsü direnişinin Türkiye’yi getirdiği yere bakar mısınız?
Önemli olan bu işler olurken, biz nerede duruyoruz, ne yapıyoruz?
Zor görevlerde, Allah’ın meleklerini gönderip işlerin çözülmesini isteyenler, mucize ya da olağanüstü harikaların meydana gelmesini isteyenler, ondan hemen sonra gelecek felaketi göz ardı ediyorlar sanki. Hicr sûresi bize bundan da söz eder..
Mekke döneminde nazil olan, 99 ayetten ibaret olan Hicr sûresinde bir gerçekten söz edilir ki, hepimizin oturup bu gerçek üzerinde düşünmesi gerekir.
Ayette anlatıldığına göre, gün gelecek “İnkar edenler, ‘Keşke Müslüman olsaydık’ diye çok arzu edeceklerdir.” Allah (cc) kitabında “Bırak onları yesinler (içsinler), yararlansınlar; emelleri onları oyalayadursun. İleride (gerçeği) bilecekler” der. Gün gelecek, onlar da hakikatin farkına varacaklar..
Şu ayete bakar mısınız: “Helâk ettiğimiz her memleketin mutlaka bilinen bir yazısı (belli vakti) vardır.” “Hiçbir toplum ecelini geçemez ve ondan geri de kalamaz.”
N’olacak bu Suriye’nin, Libya’nın, Yemen’in hali? Mekke ve Medine’de, Kudüs’te bu işler ne zamana kadar böyle devam edip gidecek?
Cevap çok açık, basit ve net: Her memleket için takdir edilen bir ecel vardır ve hiçbir toplum ecelini geçemez ve ondan geri de kalamaz.
Okyanusun yüzeyinde şiddetli çalkantılar yaşanırken derinliklerde büyük bir sessizlik ve sakinlik hakimdir. Her şey saatini bekler..
“Ecelim ömrümün kefilidir” der Hz. Ali. Ecel gelip beni bulmadan, Allah’ın takdir ettiği zaman gelmeden benim canımı kim alabilir ki! Eğer ecelim gelmişse beni kim yaşatabilir ki!.
Şuara 227’de ne deniyordu: “O zulmedenler, yakında nasıl bir inkılâba uğrayacaklarını, nerede dönüp kalacaklarını, haksızlık eden kimseler nasıl bir yıkılışla yıkılacaklarını anlayacaklardır.”
Hayat dağlar, ovalar gibidir.. Doğan büyür, büyüyen yaşlanır, yaşlanan ölür.. Ölülerin bedenleri toprak olur, ruhları ise beden kafesinden ruhun özgürlük iklimine uçar.. Dünya sürgünü biter.. Temiz amel sahipleri için vuslat gerçekleşir.. Ya da herkes gün gelir yaptıklarının karşılığını görür!
Ben de Yunus misali derim ki, “Ne varlığa sevinelim, ne yokluğa yerinelim.”
Güzel bir söz var: Allah’ın sizin hakkınızdaki hükmünü bilmek ister misiniz? O zaman sizi neyle meşgul ettiğine bakın. Ya da Allah’ın Libya halkı, Mısır, Suriye, Yemen halkı ile, Amerikan halkı, İsrail halkı ile ilgili hükmünü bilmek istiyorsanız, o halkları ve ülkeleri neyle meşgul ettiğine bakın.
Bu arada Kur’an Allah’ın açıklanmış rızasını beyan eder. Allah’ın bizi nasıl imtihan edeceğini bilmiyoruz.. Bizim cennete ulaşmak için her şart altında yapacağımız bir şey var. Mesela Ömer Muhtar savaşı kaybetti, ama kendisi kazandı.. Savaşı kazanıp onurunu kaybedenler de var..
Gerçek kazancın ne olduğuna bakmamız gerek..
Ötekilerin sahip oldukları imkanlar, makam ve nimetlere bizim de sahip olmamız değil asıl mesele.
Bir insanın nasıl bir kaderi varsa, ülkelerin ve halkların da kaderi vardır.. Ve Allah servet ve iktidarı da ülkeler ve halklar arasında evirir çevirir..
Kendilerini güçlerinin zirvesinde sandıkları bir zamanda, şu ABD’nin, AB ülkelerinin, İsrail’in haline bakın.. Ne demişler: Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste. Kızılderililerin, karaderililerin ahını alanlar yaptıkları zulmün karşılığını iki cihanda da görecekler.
Gün gelecek Çin ve Rusya gibi ülkeler de zulm ile abad olunmayacağını görecekler.. ve sonra bir gün, hepimize bu dünyada yaptıklarımızın ve yapmadıklarımızın hesabı sorulacak tek tek. Sonuçta bugün yapıp söylediklerimiz ya da yapmayıp sustuğumuz acı gerçekler karşısında ya kendi cennetimize kendi sırtımızda tuğla taşıyor olacağız, ya da kendi cehennemimize kendi sırtımızda odun taşıyor olacağız.
Bu dünya ahretin tarlasıdır.. Vay o haram yiyip zulmedenlere, vay o hayatı bir eğlence sanıp zevkleri peşinde koşanlara, ve vay o haksızlıklar karşısında susanlara, Allah’ın ve ahret gününün farkında olmadan ömür geçirenlere. Şimdi bana, “Suriye’de ne olacak?” diye sormayın, olanları anlamaya çalışarak yapmanız gerekeni yapın. İnsanlara gerçekleri anlatın ve onları haktan yana tavır almaya çağırın. Çünkü bizi asıl ilgilendiren de bu.
Selam ve dua ile.
YENİ AKİT