Hiçbir değerin ama özellikle de toplumsal tarih açısından büyük bedeller ödenerek elde edilen, kıymeti ölçülemez kazanımlara ulaşarak yüzümüzü ağartan direniş ruhunun harcanmasına müsaade edilemez. 15 Temmuz’da ülkenin tüm sathında sergilenen direniş ruhunun kaşarlanmış darbeciler tarafından temellük edilmesine, Kemalist oligarşi hesabına topluma karşı konumlanan iktidar sınıfları tarafından tahfif edilmesine hiçbir surette fırsat tanınamaz.
Yakın tarihi askeri darbeler ve askeri vesayetin türlü araçlarıyla karartılmış, iğdiş edilmiş ve ufku karartılmış bir ülkesi olarak Türkiye’de 15 Temmuz direnişiyle elde edilen imkânlarını henüz muhasebe edebilmiş değiliz. Daha da can sıkıcı olanıysa 15 Temmuz direniş ruhunu tahrif ve tahfif eden, köklerini tahrip ve gayesini muğlâklaştıran gayretkeşliklere seyirci kalınıyor oluşudur.
Üzerinden henüz bir yıl geçen destansı bir toplumsal mücadelenin lüzumsuz tartışma ve pratiklere, klişe söylem ve sembolleştirmelere geçit vererek tipik resmi törenlere dönüşmesi en sık rastlanan ölümcül tuzaklardan birisidir. Modalaşan, prim yaptığı için yağcılık ve yaltaklanmaya vesile kılınan her şey gibi direniş ruhu da risk altındadır.
Halk Düşmanlığı İdeolojisi
15 Temmuz darbesinin lokomotifi ve koordinatörü elbette ki Fethullahçı Cunta’dır. Ancak ne 27 Mayıs, 9-12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan gibi askeri darbe süreçleri Kemalist ideoloji ve kadrolardan bağımsızdır ne de 15 Temmuz darbe süreci. Darbe ve darbecilik ideolojisinin bizzat kendisi İttihat Terakki ve Kemalizm’den neşet ederek Türkiye’de devleti topluma karşı mütehakkim bir pozisyonda tahkim etmiştir. Bu sebeple ordu, yargı, akademi, emniyet, mülkiye, hariciye vd. gibi tüm birimler hep ele geçirilmiş ve birilerine karşı korunan alanlar olarak seferberlik haliyle yönetilmiştir. Bu yüzden bürokrasiye normalleşme, hukuka uygunluk, hakları eşitleme gibi bir özlem ve davranış modeli hiç uğramamıştır.
15 Temmuz’a bakıp da Fethullahçı Cunta’dan ötesini göremeyen, Fethullahçı Cunta’dan başka düşman tanımayan bir iklimin hâkim olması ciddi bir açmazdır. Her şey FETÖ ile başlamadığı gibi hiçbir şey de FETÖ ile bitmeyecektir. Bu ülkedeki bürokratik oligarşinin ideolojik ve sınıfsal teamüllerini görmezden gelen bir mücadele tarzı henüz başlama aşamasında sapmaya ve mağlubiyete mahkûm olur. Ülke ve toplumun olağan üstü bir tehdit konseptinin ortasına düşürüldüğü bir vasatta Kemalist tecrübelere yaslanma yönünde gösterilen eğilimler çıkmaz sokakta inat etmektir.
Avrupa ve Amerika hangi askeri darbenin karşısına dikilip halkın yanında yer aldı ki 15 Temmuz darbesi için böyle bir pozisyon alsaydılar?! Israrla vurgulanması gereken 15 Temmuz darbesinin önceki askeri darbelerden farklı olduğu değil aynı hatta özdeş olduğuydu.
Türkiye’deki diğer darbe-ihtilal örneklerinden nesi farklı 15 Temmuz’un. Fethullah Gülen’in heretik-mistik mesaj ve sembolleri dışında 15 Temmuz süreci de dört dörtlük bir NATO darbesiydi. Bu sebeple hem Amerika hem de Avrupa tarafından siyasal ve toplumsal direniş değil halkın üzerine tankları süren darbeciler sahiplenildi. Bu fasık ve münafık kadroların üç beş mistik sembol ve birkaç dini sıfat haricinde Kemalist darbecilerle aynı karakter, aynı hat ve aynı hedef doğrultusunda konuşlandıkları tartışma dışıdır.
Üniformanın Asaleti Üzerine Tiratlar
Üzerinden bir yıl geçen büyük musibet bizim tanımadığımız, bilmediğimiz veya daha önce maruz kalmadığımız bir zulüm değil. Devletten tasfiye edilmesi, toplumdan tecrit edilmesi aciliyet kesp eden kara bela Fethullahçılıktan daha fazlasıdır. Bakın aylardır 15 Temmuz darbesini Kemalist subayların başarısız kılıp çökerttiği yalanı propaganda ediliyor.
Maalesef Doğu Perinçek gibi tescilli bir cuntacı ve provokatöre tanınan imkânlar bu yalanın etki alanını giderek genişletiyor. Güya TSK’nın itibarını, askerin onurunu kurtarma hassasiyetiyle alenen bir darbe ideolojisi olan Kemalizm ve Kemalist kadroların günahları temizlenerek pazarlanmaya kalkışılıyor. Son olarak Cumhurbaşkanlığı tarafından düzenlenen anma etkinlikleri için hazırlanan afişler üzerinden alevlendirilen tartışma da bu projenin devamıdır.
Hürriyet Gazetesi’nde Ertuğrul Özkök’ün “kahraman ordunun kahraman subaylarını pespaye gösteren afişleri hiç sevmedim” tarzı çıkışlarla üniformalar üzerinden muazzam birlik ruhuna ulaşmak olduğu besbelli. Oysa üniformalara, üniforma giyenlere, üniforma giyenlerin inşa ettiği ilke ve inkılâplara sadakatin ne manaya geldiğini gayet iyi tecrübe ettik. Ancak unutanlar olur, bilmeyenler olur, aldananlar olur diye ordu-asker güzellemeleri yapmakta ısrar ediliyor. Bu benzetmelerin tutarsız ve temelsiz olsa da CHP tarafından sistematik olarak işlenen mottosu ‘kontrollü darbe’ söylemidir.
Artık “Orduya Sadakat Şerefimizdir” söylemiyle siyaset ve toplumu hizaya çekme kudretinden çok uzak oldukları aşikâr. “Darbeyi Atatürkçü subaylar engelledi, ordunun ancak %10’u darbeye katıldı, kontrollü darbeydi” filan gibi söylemler hiç tartışmasız psikolojik harp dâhilinde üretilip propaganda edilmektedir. Askeri darbelerle hayat bulan ideolojik ve sınıfsal aidiyetleri gereği bir taraftan 15 Temmuz direniş ruhunu temellük etmek istiyorlar diğer taraftan da tahfif ederek direnişi itibarsızlaştırmak istiyorlar. Lakin bu kirli teşebbüse müsaade edilmesi mümkün değil.
15 Temmuz’da rezil edilip mağlup edilen, zillet içerisinde teslim alınan Fethullahçı cuntadan çok daha fazlası yani emperyalizm hesabına yürürlüğe sokulan askeri darbe ve vesayet mantığıdır. Şerefle ilan ettiğimiz şudur: Darbenin ideolojisi ve kadroları teşebbüs edilen hukuksuzluğu ve ahlaksızlığı maskelemeye asla yetmez. 15 Temmuz direnişine ruh veren, cesaret aşılayan, irade ve ufuk kazandıran Türkçü-Atatürkçü, laik-seküler, Batıcı-liberal değerler değil İslami ve ahlaki aidiyetlerdir. Satılık veya kiralık bir değer arayanlar başka kapıya lütfen!
Yeni Akit