Nereden Çıktı Bu Dershaneler?
Turgay OĞUR'un, Zaman Gazetesinden yayınlanıp Haksöz Haber Sitesince 20.11.2013 tarihinde iktibas edilmiş olan "Dershaneler, Devrimler ve Hayatın Ritmi" başlıklı yazısındaki dershanelerle ilgili görüşlerine katılıyor, şu anda yapılmakta olan tartışmalara takılmadan memleketimizin dershane gerçeğini anlamak isteyenlere bu yazıyı okumalarını tavsiye ediyorum.
Yazıda da açıklandığı gibi, dershanelerin ortaya çıkmasının ana nedeni, ailelerin çocuklarını üst derece kariyer ve bilhassa devlet işine girmeye odaklamasıdır ve mevcut ÖYS sistemi şu andaki en adil ve uygun sistemdir. Ailelerin ve çocukların beklentileri değişmeden dershaneleri kapatıp ÖYS sistemini değiştirirsek çok büyük adaletsizlikler, suiistimaller ve kayırmalar ortaya çıkacak, muhtemelen 28 Şubatçıların İmam Hatipleri engellemek uğruna tüm meslek liselerinin önünü kesmeleri gibi çok olumsuz neticeler ortaya çıkacaktır.
Bu nedenle mevcut şartlar çerçevesinde şu anda ve yakın gelecekte dershanelerin kapatılma çabasını hikmetli bir davranış olarak görmediğim gibi, mümkün de görmüyorum. Çünkü kapatsanız da kapanmayacaktır dershaneler. Resmiyette kapatsanız bile, ihtiyaç olduğu için, nasıl ki merdiven altı üretim işletmeleri varsa, merdiven altı dershaneler oluşacak ya da başka bir görünüm ve isimle varlıklarını devam ettireceklerdir, taki şartlar değişip dershaneler kendiliğinden işlevsiz hale gelene değin.
Dershaneler Ne İşe Yarar?
Dershanelerin asıl kuruluş amacı olan lise ve üniversiteye giriş imtihanlarına hazırlamasının yanında, bizim açımızdan daha önemli iki misyonu söz konusudur kanaatimce.
Günümüzde ortaokul seviyesinde başlayıp, özellikle lise gençliğinin neredeyse tümüne hakim olan ve üniversite gençliğinde bir hayat tarzı haline dönüşen lümpenlik (hedefsizlik ve seviyesizlik) ile zaman zaman zinaya kadar varan cinsel laubalilik hali, cemaat ve diğer duyarlı kesimlere ait dershaneler sayesinde, en azından bu dershaneler ve bağlantılı ortamlara katılan gençler açısından, ciddi anlamda törpüleniyor.
Maalesef çok acı bir gerçek var ortada. Değil normal liseler, İmam - Hatip liselerinde bile (diğer liseler kadar olmasada), lümpenlik ve cinsel laubalilik hakim maalesef.
Konuya duyarlı kesimlere ait dershanelerin bu alanda İmam – Hatip Liselerinden bile başarı olduğu vakıası mevcut tartışmalar gölgesinde ıskalanmaması gereken bir vakıadır.
Yine cemaatin Kürt illerinde gençlerin Kürt Ulusolculuğuna kaymaması yönünde de mevcut dershane ve bağlantılı çalışmalarının ciddi etkisi olduğu vakıası da ortada. Nitekim bu durum cemaate ait kişi ve mekanların zaman zaman PKK ve eklentilerince tehdit ve saldırıya uğramalarına yol açmasına yol açıyor.
Gençlerimizi Lümpenlikten Ve Cinsel Laubalilikten Koruyamıyoruz
Mevcut iktidar bu konuda, İmam - Hatip Ortaokulları, tüm okullarda Kur'an ve Siyer Seçmeli dersleri koymak, üniversite gençliğinin kız erkek karışık yurtlarda kalmasını engellemek, karma evleri engellemeye çalışmak ve hatta karma eğitimden vazgeçmeye dair nabız yoklamak gibi tedbirlerle önlem almaya çalışmakta ise de, yukarıda bahsettiğimiz üzere İmam - Hatiplerin durumu ortada iken, diğer liselerde devletin eğitim müfredatı, mevcut eğitimci kadrosu ve yerleşmiş eğitim anlayışı ile böyle bir şey yapma misyonu ve imkanı olmadığı açıktır.
Bilindiği gibi mevcut eğitim müfredatı buna uygun olmadığı gibi, müfredatı düzeltsek bile, mevcut öğretmen kadrosunun ekseriyeti böyle bir misyondan fersah fersah uzaktadır. İmam Hatiplere bile sirayet eden laçkalık, devlet kadrosundaki İslami hassasiyetlere sahip öğretmenlerin bile bu alanda başarısız olduğunu ortaya koyduktan sonra, İslami hassasiyete sahip olmayan öğretmenlerden ne bekleyebiliriz ki?
Değil devlet, cemaat harici diğer İslamcı camialar bile bu konuda ancak kendi mensuplarının çocuklarına vaziyet edebilmekte ve hatta edememektedirler. Bu nedenledir ki bizim camiadan bile, çocuklarını okul kazanmasından ziyade lümpenleşmesin ve cinsel laubaliliğe bulaşmasın diye cemaatin dershanelerine ya da evlerine gönderenler bulunmaktadır.
Bu nedenle, memleket bazında gençlerin lümpenleşmesini ve cinsel laubaliliğe kaymasını, Kürt İllerinde ise bunlara ilaveten Kürt Ulusolculuğuna kaymasını engelleyici yeni araçlar ve alanlar oluşmadan dershanelerin kapanması halinde, bu alanda telafisi imkânsız zararların doğması ve gençler arasında Türk ve Kürt Ulusolcusu Gezici Taifenin oranının artması kaçınılmaz bir netice gibi görünmektedir.
Meselenin Dershaneler Olmadığı Çok Açık
Şu anda Erdoğan'la Cemaat arasında dershaneler üzerinden yapılan mücadelenin dershanelerle alakası olmadığı, dershaneler üzerinden başka hesapların görülmeye çalışıldığı, ciddi bir iktidar mücadelesinin söz konusu olduğu, az çok gündemi takip eden herkesin malumudur.
Gezi Olayları sürecinde bu sütunlarda yayınlanmış olan "Hizmet Cemaatinin Son Olaylardaki Tutum" başlıklı yazımda ayrıntılı olarak işlediğim gibi, cemaatin eskiden beri diğer camialara ve özellikle radikal kesime karşı tutumu hep olumsuz ve çelmeleyici olmuştur. Bunun bir yansıması olarak Milli Görüş Hareketi ve Erbakan'a karşı da aynı tavırları göstermişlerken; Erdoğan'a karşı ilk başlarda ezici seçim galibiyetlerinin neticesi zahiren destekler pozisyonda görünmüşlerken, alttan alta iktidar mücadelesini sürdürmüşlerdir.
Lakin, 2010 yılında Mavi Marmara Hadisesi ile başlayıp, Mit Müsteşarı Hakan Fidan olayı ile gün yüzüne çıkan ve Gezi Parkı Olayları vesilesiyle alenileşen bu iktidar mücadelesinde sorun, Hizmet Cemaatinin (Hocanın); davul Erdoğan'da olsun ama tokmağa biz vuralım demesinden kaynaklanıyor anlayabildiğimiz kadarıyla.
Gitti Ergenokon Geldi F Tipi Ergenekon
Ak Parti iktidarına kadar Ergenekonvari gizli ve derin Kemalist yapılar vasıtasıyla sürdürülen vesayet sisteminin çökertilmesinin ardından adeta F tipi Ergenekon'la karşı karşıyayız yaşananlara bakılırsa. Tıpkı Ergenekon gibi yargı, polis ve medya ayaklarıyla; iktidarı iktidarsızlaştırmak, perde arkası yönlendirmelerle kendi siyasetlerini hüküm ferma etmek isteyen ciddi bir yapıyla. Kemalist Ergenekondan tek farkı, F tipi Ergenekon'un sadece silahlı kanadı ve eylemlerinin olmaması.
Hepimizin bildiği gibi cemaatin gerek insan ve gerekse maddi en önemli kaynağı dershaneler ve uzantısı olan yurtlar ve öğrenci evleri. Gayet haklı olarak iktidarın paylaşmak istemeyen Erdoğan açısından, ya cemaatin bu niyet ve çabasından vaz geçmesi, ya da dershanelerin kapatılarak kaynağının kurutulması suretiyle etkisizleştirilmesi elzem görünmektedir.
Dershanelerin kapatılmasına dair keskin açıklamalarıyla, Erdoğan'ın cemaatin iktidar çabasında etkisiz kılmaya dair iradesi çok açık ise de; bu hamle ile bir tartışma süreci başlatarak cemaatin açıklamaya çalıştığımız ciddi hatalarının ortaya serilmesi suretiyle cemaat tabanını uyarmayı mı istemekte, dershanelerin üzerine giderek cemaati hizaya getirmeye mi uğraşmakta, yoksa dershaneleri kapatarak cemaatin insan ve maddi kaynaklarını kurutmak mı istemekte, bu konuda net bir görüşe sahip değilim.
Aşağı Tükürsen Sakal, Yukarı Tükürsen Bıyık
Bizim açımızdan tam bu deyime uygun bir durum söz konusu. Dershaneleri kapatsan gençleri kaybediyorsun, Gezici Taifeye kaptırıyorsun, kapatmasan cemaate.
Cemaatin bu potansiyeli sadece İslam'ın maslahatı için kullanacağına inansak sorun yok. Hatta cemaatin bu potansiyeli diğer cemaatlerin aleyhine bile olsa sadece kendi anlayışındaki İslami hedeflere ve çabalar lehine kullanacağını bilsek, ben yine sorun yok derim.
Lakin yukarıda bir kısmını açıkladığımız geçmiş örnekler ve hali hazırdaki durum, cemaatin İslam'ın maslahatından ziyade kendi maslahatı gereği gördüğünden olsa gerek? Batı ile İsrail'in maslahatını öncelediğini, elindeki potansiyeli bu çıkarlar için kullandığını ortaya koyuyor. (Hüsnü zannım böyle, sui zannımı dillendirmiyorum).
İşte bu durum sadece Erdoğan'ın değil, diğer İslamcı camiaların da cemaatin iktidar hırs ve uğraşısından ciddi rahatsızlık duymasına, cemaatin amaçları ve faaliyetleri karşısında endişe ve tedirginlik duymamıza sebep oluyor.
Dershane Tartışmalarının Faydaları
Her ne kadar dershanelerin kapanmasını imkansız ve zararlı görüyorsam da, bu vesileyle başlayan tartışmaları çok faydalı ve yaşananları hayra vesile olacak bir süreç olarak görüyorum.
Açık yara adam öldürmez derler. Bu tartışmalar vesilesiyle cerahat toplayıp kangren olma ve uzun vadede tüm vücudu zehirleyip öldürme potansiyeli olan bir yaranın deşilmesine dair bir tartışma ortamı oluşmuştur ve bence çok faydalıdır.
Birbirimize düşmeyelim, hepimiz kardeşiz demek suretiyle cerahatin üzerine pansuman yapmakla, kangren olmak üzere olan vücudu kurtarmak mümkün değildir. Yaranın deşilerek cerahatin akıtılmasını takiben pansuman yapılması elzemdir.
Bu tartışma süreci ister istemez cemaatin röntgeninin çekilmesine, gerçekten ne olduğunun ve neye hizmet ettiğinin aşağı yukarı ortaya çıkarılmasına, gizli kapaklı yanlarının deşifre edilerek artı ve eksi yönleriyle cemaatin kısmen de olsa şeffaf, tabandaki mensupları ile diğer camiaların oto kontrolüne uygun hale gelmesine vesile olacaktır ümidindeyim.
Cemaat Yeknesak Bir Yapı Değildir
Dışarıdan görebildiğimiz kadarıyla cemaatin Piramitvari yapısının en tepesinde Hoca bulunup, tabanda ise her kesimden geniş bir kitleyi kuşatmaktadır. Lakin istişari ve şeffaf bir yapı olmadığı, iletişimin sadece alttan üstte doğru tek taraflı emir komuta zinciri şeklinde olduğu; üsttün altı denetlerken, altın üstü denetlemediği (denetleyemediği) bir yapı söz konusu gibidir.
Bu nedenle, taban seviyesinde cemaatin gerçek yüzünü, gerçek amaçlarını görebilmek, görse bile üstü kontrol edebilmek neredeyse imkansız hale gelmektedir.
Kanaatimce piramitin üstüne doğru yaklaştıkça niyetler ve samimiyet konusunda sıkıntılar artmakta iken, tabana doğru yaklaştıkça niyetler ve samimiyet konusunda açıklık ve samimiyet artmaktadır. Tabanda cemaate sadece islami hassasiyetlerle katılanlar olduğu gibi, çeşitli maddi ve manevi faydaları gözeterek katılanların da bulunduğu hepimizin vakıf olduğu bir durumdur.
Cemaat Var Cemaatten İçeri
Bu yapının herkesin gördüğü zahiri görünüşün altında, çok gizli, sivil ama askeri mantıkla sadece emir alan, üstün altı bildiği ama altın üstü bilmediği daha derin bir yapılanmanın, özellikle yargı ve polis alanında hakim olduğu bizler için sır değildi. Zaten cemaate F Tipi Ergenekon denmesi de bu gizli yapıdan kaynaklanmaktaydı.
Bu güne kadar Müslümanların maslahatı ve cemaatin bu yapıyı Müslümanların aleyhine kullanmayacağına dair hüsnü zannımız bu konuları medya bazında gündeme getirmekten bizleri ve diğer camiaları alıkoymuştur.
Lakin cemaat diğer camiaların kendisine olan bu hüsnü zannını maalesef istismar etmiş, bu derin gücünü Müslümanların aleyhine de kullanabileceğini Hakan FİDAN olayı ile Gezi Olaylarında ortaya koymuştur.
Benim kanaatim cemaatin her yönüyle bizzat Fethullah Gülen tarafından yönlendirildiği, AK Partide Tayyib Erdoğan'ın konumu ne ise, cemaat içinde Gülen'in konumumun aynı olduğu, dolayısıyla yukarıda bahsettiğimiz süreçlerdeki tüm mücadelenin bizzat Erdoğan ile Gülen arasında sürmekte olduğu yönünde.
Burada şu hususu ortaya koymak gerekir. Bu gizli yapının mahiyet, hedef ve faaliyetlerinden cemaat tabanının çoğu gafil olup, cemaat yöneticileri ve Hoca hakkında hep iyi niyetli düşünmektedirler. Üstelik cemaatin gizli yapısını sadece dahil olan bireyler bildiği gibi, bu bireylerde sadece kendi konumu ile altını ve bir üstünü bilebilmektedir.
Ayağımıza Kurşun Sıkmamalıyız
Bu tartışmalar vesilesiyle cemaatin geniş tabanının içinde bulunduğu halde içyüzüne vakıf olamadığı cemaat gerçeğine vakıf olabilmesi, kabullenmediği durumlara tepki ve tavır koyabilmesi, bu şekilde otokontrol neticesi üstünü hizaya getirebilmesi neticesi ortaya çıkabilir.
Bu nedenle cemaatin tümünü tu kaka ilan etmek doğru olmayıp, cemaat ile ilgili vakıf olduğumuz gerçekleri kamuoyu ile paylaşarak cemaat tabanını özeleştiri ve otokontrole, kendi kendini düzeltmeye davet etmek, cemaatin ıslahı için dua ve çaba göstermek hepimizin hayrınadır.
Kur'andaki mücadeleye dair ayetler, ve mesela 7.Araf Suresi 199'dan 202'ye kadar olan ayetler gereğince; bu konuda tartışmalara müdahil olduğumuzda hakkaniyet, adalet ve hikmeti terk etmemek, kendini cemaat mensubu hisseden iyi niyetli kişileri ötekileştirip şeytanlaştırmamak, öfkeli söz ve tavırlara aynı üslupla cevap vermemek gerekir.
Ne Yapılmalı?
Bu soruya üç taraf açısından cevap verilmeli uygun olur diye düşünüyorum.
Öncelikle Erdoğan dershaneleri kapatma ve cemaatin insan kaynaklarını kesme kararından vaz geçmeli, iktidara devlet yapısı içinde alacağı tedbirlerle hakim olmaya çalışmalı, cemaatle olan mücadelesini fikir bazında sürdürmelidir. Bu da cemaatle ilgili halkımızın vakıf olmadığı gerçekleri uygun yollarla kamuoyuna sunmak şeklinde olabilir.
Cemaat devlet içindeki yargı ve emniyet yapılanması vasıtası ve medya manipülasyonu ile iktidarı yönlendirme ve ortak olma mücadelesinden vazgeçmeli, illa da iktidar istiyorsa, parti kurmalı ya da başka bir partiyi iktidar ortaklığı anlaşmasıyla desteklemelidir.
İktidar ve cemaatin dışındaki İslamcı camialar ise yukarıda belirttiğim esaslar dahilinde islamın ve Müslümanların maslahatını gözeterek hareket etmeli, mümkün olduğunca tarafsız ve adil olmalı, her iki tarafı da hakkaniyete ve Müslümanların maslahatını dikkate almaya çağırmalıdırlar.
Kim ki kişisel ya da grupsal çıkarlarını İslam'ın ve Müslümanların maslahatının önünde tutarsa, kısa vade de başarılı bile görünse, uzun vade de ve ahiret açısından mutlaka zararlı çıkacaktır. Bu nedenle konuyla alakalı herkes konuya bu bilinçle yaklaşmalı, mevcut yaklaşımlarını bu açıdan gözden geçirmeli ve yanlışlarını düzeltmelidirler.