ARZU KILIÇ / ZAMAN
Günümüzde artık her şey gibi sosyallik de ölçülebilir bir hal aldı. Ancak arkadaş ve takipçi sayısı üzerinden sosyalliği ölçmek hem ilişkilerimizi hem de kişiliğimizi olumsuz etkiliyor.
Sosyal hayatın içinde yer almak insanlığın bir gereği olsa da, sosyalliğe yüklenen anlam artık eskisinden biraz farklı. Teknolojinin işin içine girmesiyle kişinin ne kadar sosyal olduğu artık telefon rehberindeki kişi sayısı ya da sosyal medyadaki arkadaş ya da takipçi sayısıyla ölçülebilir bir hal aldı. Yanılgıdan ibaret olsa da çoğu kez bu hataya düşüyor, bu sayıyı artırmaya çalışırken sosyalleşmenin ne kadar iyi bir özellik olduğunun da fazlasıyla altını çiziyoruz. Peki sosyalleşmeye ne gibi yanlış anlamlar yüklüyoruz ve sosyalleşelim derken nelerden oluyoruz?
İçe dönük fıtrat anormal kabul ediliyor
‘Dışa dönük’ olarak sınıflandırılan insan grubu sayıca çoğunluğu oluşturuyor olsa da, içe dönüklük de en az dışa dönüklük kadar normal bir kişilik özelliği. Ne var ki günümüzde sosyalliğin altının çokça çiziliyor olması, içe dönük kişiliğin anormal ve asosyal olarak algılanmasına neden oluyor. Ruh Sağlığı Derneği Başkanı Uzman Psikolog Ömer Akgül, “Fıtratında bireysel bir kişiyi sosyalleşmeye zorlamak, ilişkinin ters tepmesine neden olur. Özellikle aileler bu konuda çok hatalı davranıyor. Çocuklarının bireyselliği ağır basıyorsa, sosyalleşmesi için şartları fazla zorluyorlar.” diyor. Bu noktada yapılması gereken elbette ki çocuğu kaderine terk etmek değil. Uzman psikolog, “Çocuğunuzun zayıf olduğu alanları güçlendirin ancak baskın olduğu alanda kendini göstermesine fırsat tanıyarak, onu o şekilde kabullenin ve bu özelliğine saygı duyun.” tavsiyesinde bulunuyor. Nitekim çocuk ne kadar sosyalse hayata o kadar iyi tutunur düşüncesine sahip aileler, çocuklarının sosyal olmasını istiyor olsalar da, bu yönde baskı uygulamak agresif, karaktersiz ve kendi bireyselliklerinden kopmuş kişilerin yetişmesine neden oluyor.
Birey olmadan sosyal oluyoruz
Herkesin birbirinden farklı sosyallik algısına sahip olduğuna dikkat çeken psikolog Efkan Yeşildağ, bazıları sosyal ilişkilerini kısıtlı bir çevreyle sınırlamayı tercih ederken, bazılarının da geniş bir çevreyle tatmin olduğunu söylüyor. Günümüzde özellikle sosyal medyanın etkisiyle muhabbetlerin, ‘fotoğraf yayınladım neden beğenmiyorsun?’, ‘ben seni takip ediyorum, sen beni neden etmiyorsun?’ gibi bir yüzeyselliğe hapsolduğunu anlatan Yeşildağ, temel hatanınsa bireyselleşmeden sosyalleşmek olduğu görüşünde. “Herkes mutlu olduğu gibi yaşamakta özgür. Ancak insanlar diğerleri için kendinden vazgeçtiğinin farkına bile varamıyor. Hâlbuki bir kimse kendi inanç ve değer yargılarına vakıfsa çevresiyle ilişkileri de o kadar sağlıklı olur.” ifadelerini kullanan Yeşildağ’a göre, çok insan tanımanın iyi bir şey olduğuna vurgu yaparak bireyselliğimizin önünü tıkıyoruz. Birey olmadan sosyal olmaya kalkmak ise kişisel ve sosyal problemlere kaynaklık ediyor. Kendi özelliklerini bilmeden sosyalleşen kişi, zaaf içine düşüyor. Bu nedenle yalnızlığın da bir ihtiyaç olduğunu unutmamak gerekiyor.
Takipçi ve arkadaş sayısı ciddi bir baskı
Günümüzde sosyalliğin ölçütü büyük oranda sosyal paylaşım siteleri olmuş durumda. Kişileri bu sitelerdeki arkadaş ya da takipçi sayısına bakarak etiketliyoruz. Hesabı olmayan kimselerinse sosyallik adına esamesi bile okunmuyor. ‘Sosyal medya’ ifadesindeki ‘sosyal’ ibaresinin ironisine dikkat çeken psikolog Emel Yıldırım, insanların birbirlerinin mutlu fotoğraflarına baktığında mutsuzluğa sürüklendiğini, bunun sosyallik ya da arkadaşlıkla uzaktan yakından alakalandırılacak bir şey olmadığını söylüyor. Yıldırım, “Hastalarımın neredeyse yüzde 70’i ‘bugün öyle bir şey yazmalıyım ki takipçi sayım şuna ulaşmalı ya da arkadaş sayım artmalı’ düşüncesinden mustarip. Sayının kaliteyi belirlediğine yönelik yanlış düşünce insanları mutsuzluğa sürüklüyor.” diyor. Ayrıca bu psikoloji kişiyi sürekli bir onaylanma ihtiyacına soktuğu gibi temelinde de şöhret olma, tanınma ve kabul görme ihtiyacı yatıyor. Hatta gençler evden bile şöhreti yaşayabilirim duygusuna kapılarak sanal sosyalliği gerçek ilişkilere tercih ediyor. Yıldırım’a göre görülme sıklığında artış yaşanan kişilik yaralanmaları ve dünya algısında bozulmaların altında da bu baskı yatıyor.