Ne gülüyorsun! Anlattığım senin hikayen...

Ülkemizde insan hayatının pek kıymeti yok! Çocuklar belediyenin açtığı ve sonra kapatmadığı çukurlara düşüp ölürler.

Karayolları'nın tamirat ya da başka sebeplerle yollarda oluşturduğu tehlikeli bölgelerde sürücüler kaza yapar ölürler.

İstiklal Caddesi'nde yürürken insanın başına inşaattan büyük bir cam kütlesi düşer.

Böyle ne haberler okudum.

Evde, beşiğinde uyuyan bir bebek, sokaktan geçen kamyonun çift lastiği arasına sıkışan bir taşın fırlayıp evin camını kırıp beşikte yatan bebeğin üzerine düşmesi ile ölür.

Dışarıdan bir kamyonun bir evin yatak odasına girip uyuyan insanları öldürdüğü bile vaki.

Bütün bunlar bir tarafa, sokakta yürürken bir bombanın patlaması ile ölür insanlarımız.

Köyünde, mezrasında kendi başına koyun otlarken terörist sanılarak vurulup ölür insanlarımız.

Ceylan adındaki küçük kızlarımız hedef gözetilerek atılan 20 kiloluk havan toplarıyla paramparça olarak ölür.

Parçalarını çevredeki ağaçlardan toplarsınız.

Hastanelerde yanlış vurulan bir iğneden ölür çocuklarımız.

Yanlış verilen bir ilaçla felç olur sakat kalırlar.

Askerde ölürler terörist kurşunlarıyla, şehit olurlar!

Komutanlarının kanunsuz emrini yerine getirirken ölür Mehmetçiğimiz.

Dağda operasyon sırasında unutulur ölürler. Kafayı yiyen bir asker arkadaşının silahından çıkan kurşunlarla ölürler.

Ölürler, ölürler, ölürler...

Ölürler insanlarımız. Sonra ne olur?

Hiçbir şey!

Ölen öldüğü ile kalır.

Bunun için "Ölen ölür kalan sağlar bizimdir" denilir bu topraklarda.

Kimse ne hesap verir ne tazminat ne de bir özür.

İnsan hayatının değeri yoktur bu topraklarda.

Bilseniz ne çok örnek var bu şekilde ölen insanlarımıza dair.

Ama bir şekilde kamu veya kamu kuruluşlarının hataları, ihmalleri yüzünden ölen ya da sakat kalan insanlarımızın daha sonra bir şekilde yüksek bir tazminat elde edildiği vs. pek vaki değildir.

Çünkü sorumlu kimdir bulunamaz bir türlü.

Mesela 20 kiloluk havan ile öldürülen Ceylan'ın ölümünden kim sorumludur?

Sorumlu asla bulunamayacak.

Böyledir bu ülkede bu işler.

Aynı şey bizim ülkemizde bir yabancını başına gelse onlara milyon dolarlara varan tazminatlar öder mahkemelerimiz. Kendi vatandaşlarımıza "Nasıl olsa sen bizim adamımızsın" muamelesi yapılır!

Bakın... Aydın'ın Kuşadası ilçesinde 4 yıl önce Kadınlar Denizi Plajı hattında çalışan minibüse konulan bombanın patlatılması sonucu hayatını kaybeden İngiliz Helyn Bennett'in ailesine ve yaralananların yakınlarına 2 milyon 190 bin lira tazminat ödenmesi kararı verildi. Aynı patlamada mağdur olan Türkler'e ise hiçbir şey verilmedi.

Neden böyle?

Neden olacak, sen bizim oğlansın kültürü yüzünden!

Yani, "sende bizdensin arkadaş çekeceğiz biz bu derdi."

Basınımız için hazin bir durum...

Pazar günü gazete bayiine gittim gazeteleri almak için.

Aşağı yukarı ulusal gazetelerin hepsinden birer tane aldım.

Bayii arkadaş gazeteleri teker teker verirken bir yandan da çeşitli kırtasiye malzemelerini de veriyordu yanlarında.

Bir gazete, bir kurşun kalem.

Bir gazete bir adet not defteri.

Bir gazete bir cetvel takımı.

Bir gazete bir adet atlas... vs.

Neticede gazete almaya gelmiştim ama gazete alırken aynı zamanda şöyle orta halli bir kırtasiye alışverişi de yapmış kadar oldum.

Şimdi...

Gazetelerin okulların açıldığı bu hafta böylesi kırtasiye malzemelerini promosyon olarak vermesi gazetelerin ilköğretim çağındaki çocuklarımızı hedef kitle olarak seçtiğini gösteriyor.

Türkiye gibi aşağı yukarı 15 milyon civarında ilköğretim çağında çocuğu olan bir toplum için akıllıca bir girişim.

Ama... Yazılı basınımızın tiraj için çocuk kandırma noktasına gelmesi çok hazin bir durum!

BUGÜN