Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de okulda şiddet temel bir problem. Eskisi gibi disipline önem verilmediğinden öğrenciler çekinmeden okula bıçak, çakı, muşta getirebiliyorlar.
Öğrenciler hem birbirlerine hem öğretmenlere karşı şiddet kullanabiliyorlar. Babasının beylik tabancısını çantasına koyup gelenler de var. Hemen hemen her okulda "çeteler" etrafa terör estiriyor. Liselerde, hatta ortaöğrenimde öğretmene bıçak çekip notunu yükseltmesini isteyen öğrenciler var. Okul çıkışında öğrenciler dövülüyor, paralarına, değerli eşyalarına el konuluyor. Zaman zaman kız meselesi veya başka ihtilaflardan dolayı çıkan kavgalar ölümle veya yaralanmalarla sonuçlanıyor. Paylaşamadıkları erkek arkadaşı yüzünden birbirlerine meydan dayağı çeken kız öğrencilere bile rastlanıyor.
Öğrencilerin gündeminde genellikle cinsellik, futbol, gürültüyü bastıran müzik, korku filmleri, marka giyim-kuşam vb. konular var. Marka giyim herkesin tutkusu. Forma giyen ilköğretim öğrencilerinin ayaklarındaki ayakkabılar, üstlerindeki kabanlar marka. Ellerindeki telefonlar, bileklerindeki künyeler birbirlerine hava atmaya yarayan gösteriş ve kibir malzemeleri.
Öğrencilerin seçtiği rol modeller tabii ki yörelerinin erdem sahibi alim, iyilik sever, yol gösteren şahsiyetleri değil. TV dizileri aileyi kasıp kavuruyor. Sadece öğrenciler değil anne-babalar da dizilerin derin etkisinde. Diziler Bermuda şeytan üçgeni gibi bütün iyi değerleri yutup yok ediyor; aile içi çarpık ilişkileri, dinen günah ve suç olan cürümleri estetize edip normalleştiriyor. Televizyonlar, gazeteler, magazin kültürü, sinema, eğlence ve yarışma programları rol model olarak mankenleri, dizi sanatçılarını, futbolcuları, popçuları empoze ediyor. Aileler çocuklarını şarkıcı veya 'sanatçı' yetiştirmek için çırpınıyor, bir yarışmaya katılma hakkını kazanmaları bile onlar için büyük bir gurur kaynağı ve başarı sayılıyor. Dizilerin etkisiyle anne-babalar da çocuklarıyla aynı masada içki içiyor; kızlarının gayrı meşru ilişkilerini olağan şeylermiş gibi konuşabiliyor.
Genellikle öğrenciler ailelerini beğenmiyor. Ailede atmosfere sinmiş değerlerle okulda edindikleri değerler çatışma halinde. Artan bilgi formasyonları zaten nesiller arasındaki iletişimi koparmaya yetiyor. İletişim kopunca değerler ve duygu paylaşımı da kopuyor, çocuklar ebeveynlerine yabancılaşıyor, bir süre sonra yabancılaşma çatışmaya dönüşüyor. İnternet, facebook, twitter, sosyal medyadan anlamayan anneler-babalar, çocuklarının hangi bilinmez dünyada ve sanal galaksilerde neler yaşayıp paylaştıklarını bilmiyor. Çocuklar anne-babalarını cahil buluyor, kendilerini anlamadıklarını düşünüyorlar. Bazı aileler de ümitsiz vak'a gördükleri veya yetersizliklerine kanaat getirdikleri için çocuklarını kendi hallerine bırakmış bulunuyorlar; mali gücü olanlar güvendikleri okullara yatılı verip onları başlarından atma yolunu seçiyorlar.
Kısaca mevcut eğitim sistemi çocuğu hiçbir şekilde hayata doğru bir istikamette hazırlamıyor, çocuğa hayata ilişkin işe yarar doğru bir perspektif kazandıramıyor. Devletin nazarında okul, hâlâ klasik dönemdeki gibi "ideolojinin derin etkisinde". Çocuklar ise bu ideolojiden radikal bir biçimde kopuk yaşıyor. Çocuklar ideolojinin eğitiminden geçiyor, ama söz konusu ideoloji yetmiyor; bu yüzden popüler kültür (medya, TV dizileri, tüketim toplumunun piyasa değerleri) boşluğu dolduruyor. Sokak ve yakın sosyal çevreyi de aynı etmenler belirliyor. Bu eğitim sistemi nesilleri heder ediyor; anlamdan ve amaçtan yoksun, tüketici, duyarsız, sorumluluk bilinci zayıf, her türlü dış etkiye açık, hazcı, saygı noksanı, manevi değerleri zayıf, bencil/bireyci bir insan yetişiyor. Küresel piyasanın istediği gibi.
Sayın Başbakan "dindar nesiller" yetiştirmek istediklerini söylemişti; bu sistemde sadece yukarıda genel profili çizilen nesiller yetişir; darı ekilen toprakta buğday yetiştiği görülmemiştir. İlahi sünnet gereği, ne ekerseniz onu biçersiniz. Bu sorun ne kesintisiz 12 yıl zorunlu, ne kesintili eğitimle çözülecek gibi. Sorun nesillerimizi zehirleyen bu sistemin tarlasına hangi tohumların ekildiği sorunudur. Devam edeceğiz.
ZAMAN