12 Eylül’de darbeyi başarı ile tamamlayan 5 general, gittiği her ilde, bürokratlar ve ilin temsilcileri tarafından plaketlerle karşılanıyordu.
28 Şubat sürecinde hükümeti istifa ettiren komutanlar, 3. Dünya Savaşı’nın galip komutanları imiş gibi, her katıldıkları etkinlikte, ayakta alkışlanıyorlardı..
Yüksek yüksek hakimler, bu galip komutanların ayağına gidip, brifing alıp, arkasından da dakikalarca alkışlıyorlardı..
2003 darbesinin failleri de, benzer bir beklenti ile hükümeti devirmeyi planladılar.. Ama başaramadılar..
Yıllar sonra, Silivri’de yargılanmaya başladılar..
Ve dün karar açıklandı..
Sanık yakınlarından ayılanlar.. Bayılanlar.. Acile kaldırılanlar.. Sanık avukatlarından şaşkınlık yaşayanlar.. Kızanlar, bağırıp çağıranlar..
Merak ediyorum, bu insanlar acaba ne bekliyorlardı? Silivri Mahkemesi’nin, kendilerine ödül mü vereceğini sanıyorlardı?
Eski darbeler sonrasında yaşandığı gibi, kendilerine de; ülkeyi büyük belalardan kurtardıkları için(!) birer plaket mi verileceğini sanıyorlardı?
2 senedir; sanki sizin emir erinizmiş gibi azarlamaya kalkıştığınız, hakaretler ettiğiniz, mahkeme başkanı Ömer Diken’in ne yapmasını bekliyordunuz?
Sizlerin tek tek elinizi sıkarak, gözlerinizden öpüp, birer Atatürk rölevesi eşliğinde hepinizin adının isim isim işlendiği plaketlerle tebriklerini sunmasını mı bekliyordunuz?
Sadece darbe planı da değil sorun. Yargılanma sırasında bile, efelenip, dayılanmaya kalkıştılar.. Duruşma salonlarını, maç yapılan sahanın tribünlerine çevirdiniz.. “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye slogan atmalar. Pankart açmalar.. 10. Yıl Marşı okumalar. Protesto amaçlı olarak, duruşma salonundan ayrılmalar.. Avukatların duruşmaları boykot etmeleri. Barodan müdafi istendiğinde, meydan okurcasına, “Göndermiyoruz” efelenmeleri..
Neydi bunlar?
MHP Milletvekili Özcan Yeniçeri, dokunulmazlık zırhının verdiği şımarıklıkla, hem de duruşma sırasında, “Bu mahkemeden bir b.k olmaz” deme küstahlığında bulunmamış mıydı?
Bir başka zat-ı muhterem, “Mahkeme kadıya mülk değildir, gün olur devran döner, keser döner sap döner, gün olur hesap döner. Suç üretim makinesi çetesi mensupları ve uygulayıcıları buraya gelip hesap verecekler” dememiş miydi?
Sanıklardan, MHP listesinden milletvekili seçtirilerek mahkumiyetten kurtarılmak istenen Engin Alan’ın eşi, “O köpekler giderken trafik kazasında geberecekler inşallah” diyerek hakimlere hakaret etmemiş miydi?
“12 Eylül’de de yargılandım. Onların bir namusu vardı. Bu mahkemelerin namusu, vicdanı yok” diyenler, çılgınca alkışlanmamış mıydılar?
Hepsi bir yana, kararın açıklanmasından daha bir gün öncesinde, Balyoz’un bir numarası Çetin Doğan duruşmada son sözlerini açıklarken, adeta mahkeme heyetini tehdit edercesine: “Vereceğiniz karar, hakkınızda hayırlı olsun” dememiş miydi?
Bugün bazı sanık yakınları ağlıyorlar, bayılıyorlar.
Onlar adına üzülüyorum.
Ama bilsinler ki, 2003’de darbe planları yapılırken de, hukuk ağlıyordu..
% 34 ile iktidara gelen partinin, ilk vaadi olan “üniversitelerde başörtü yasağının kaldırılması” taahhüdünün gerçekleştirilemeyeceği, çünkü askerin bu konuda kesin kararlı olduğu gazeteler vasıtası ile tehdit gibi hükümete ulaştırıldığında, üniversiteli kızlar ağlıyordu..
Bunlar bir yana... Darbe planını yapmışsınız.
Şu olmuş, bu olmuş. Üzerinden yıllar geçmiş..
Hiç mi olmasın bugün, biraz efendi olun.. Yargılanırken, mahkeme heyetine birazcık saygılı olun..
Yok.. Bin türlü efelenmeler.. Dayılanmalar.. Hakaretler..
O tehditler/hakaretler yapılırken, hukuk ağlıyordu. Adalet bayılıyordu..
Ama darbeciler, küçücük bir pişmanlık beyanında bile bulunmuyorlardı..
“Onlara oh olsun” demiyorum..
Dün mahkum edilen darbecilerin hazırladıkları “Gözaltına alınacak kişiler” listesinde olmama rağmen, o yetkiyi kendimde bulmuyorum..
Ama bu ülkeyi seviyorlarsa.. Bu ülkenin çocuklarına birazcık saygıları varsa..
İşi bilen teknik adamların, kahkahalarla güldükleri “dijital terör” masallarını bıraksınlar, “Bir yanlış yapıldı.. O tarihlerde medya da bizi dolduruşa getirdi. Özür dileriz. Bundan sonrasında da bu tür illegalliklerin olmaması için, tüm çabamızla çalışacağımıza söz veririz” deyip, Yargıtay’ın vicdanına seslensinler..
Mahkemeye meydan okumasınlar.. Millete meydan okumasınlar.. Kışkırtıcılara kulak vermesinler.. “Evet yaptık. Allah’a şükür ki başaramadık. Başarsaydık, ülke felakete düçar olacaktı. Her şeyi mahkemenin takdirine bırakıyoruz” desinler..
Hayatlarında bir defa da, halka hizmet niyetiyle hareket etsinler..
Çok bilmiş avukatlarına aldanmasınlar..
TCK 36’yı açıp baksınlar.. Beraat edecekleri davayı, yalan söyleyerek, nasıl çıkmaza soktuklarını görüp, herkesten özür dilesinler!
YENİ AKİT