Kenan Alpay, bugünkü yazısında Suriye’de zalim ve katil bir cuntaya başkaldıran insanların ne için öldüklerine, ne istediklerine veya geleceğe dair ne vaad ettiklerine kulak vermek bir tarafa bütün bunları anlamsızlaştırmak üzere kurgulanan ABD’li Thing-Tang raporlarına, Siyonist medyanın provakatif-asparagas haberlerine, Kemalist ve ulusal-sol hareketlerin İslam karşıtı dezenformasyonlarına daha çok itibar eden kesimin yanılgılarını yazdı. Alpay, Müslümanların sorumluluklarının da ceset saymak olmadığına dikkat çekti.
CESET SAYIM MEMURU MUYUZ?
Anlaşılan o ki, Suriye’de iktidarını korumak için Baas-Esed cuntası katliam ve işkencelerine herhangi bir limit koymamış. Henüz babası Hafız Esed’in Hama katliamındaki cinayet rekorunu egale etmekten epeyce geride seyreden Beşşar Esed bakalım iktidarını korumak adına daha kaç bin insanın canını alacak?
Esed ve Baas cuntası şahit olduğumuz toplu kıyım ve büyük yıkımlar dâhil elbette kendisinden beklenenleri icra ediyor. Baas-Esed mantalitesi ve geleneği açısından şaşırtıcı gelebilecek bir durum yok ortada. Askeri cunta kurup darbeyle iktidara gelen, Muhaberat ve Şebbihalarla halka kan kusturarak iktidarlarını koruyan zalim bir çeteden başka ne beklenir ki?
Baas Görevini Yapıyor, Ya Müslümanlar?
Tunus, Mısır ve Libya’da başlayan aynı süreçte Yemen ve Bahreyn’de de baş gösteren dikta rejimlerine karşı halk ayaklanmalarının Suriye’de karşılık bulmaması mümkün değildi.
Baas cuntası, yaygınlaşan ve giderek kitleselleşen ayaklanmalar karşısında keskin nişancılarla göstericileri kafa ve göğüslerinden vurup öldürme formülünü devreden çıkarmak durumunda kaldı. Bunun yerine şehirleri tanklarla kuşatıp bombardıman altında yıkıp ezme stratejisine ağırlık verdi. Suriyeli Müslümanlar ise sadece Allah’a sığınarak adalet ve özgürlük yolunda canlarıyla, kanlarıyla mücadele yolunu tercih etmekte tereddüt etmediler.
Katil Baas cuntasını yıkmak üzere gece-gündüz demeden sürdürülen onurlu mücadele bir yılını doldurmak üzere. Türkiye’de ise yanı başında otomatiğe bağlanmış katliam ve yıkımları ‘direniş cephesi’ adına hayra yoran büyük stratejisyenler, Ortadoğu uzmanları ise kafa karıştırmaya devam ediyor. Suriye intifadasının arka planına dair şüpheler, kaygılar pompalıyorlar.
Suriye’de zalim ve katil bir cuntaya başkaldıran insanların ne için öldüklerine, ne istediklerine veya geleceğe dair ne vaad ettiklerine kulak vermek bir tarafa bütün bunları anlamsızlaştırmak üzere kurgulanan ABD’li Thing-Tang raporlarına, Siyonist medyanın provakatif-asparagas haberlerine, Kemalist ve ulusal-sol hareketlerin İslam karşıtı dezenformasyonlarına daha çok itibar eden bir kesim var.
Suriye’de ölen kim, öldüren kim? Öldüren ne adına ve nasıl öldürüyor? Öldürülenler kime, ne adına başkaldırıyor? 50 yıldır tahakküm eden Baas’a Suriye halkının başkaldırma hakkı nasıl olur da tanınmaz!
Baas işkence ediyor, hapsediyor, katlediyor, şehirleri kuşatıp yıkıyor fakat Türkiye’de birileri “NATO müdahalesine karşıyız” diye slogan atıyor. İyi de Suriye’de bütün bu cürümleri işleyen NATO değil, muhtemel NATO müdahalesine karşı durma iddiasındaki bir dikta rejimi.
Hali hazırda katleden Baas’a değil de katletme ihtimali taşıyan NATO’ya Suriye üzerinden muhalefet etmenin adı strateji uzmanlığı değil siyasal körlük, ahlaki zafiyet veya çıkar ilişkileri bağlamında değerlendirilebilir.
Suriye’de bizim işimiz ölü, yaralı, mahpus, işkence mağduru, mülteci vs. saymak değil. Sorumluluğumuz (...)
YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ...