3 Aralık tarihli yazımda "Bugün NATO'nun Afganistan'da ve Pakistan'da giriştiği sivil katliamların neredeyse elde kalan tek gerekçesi 'Afgan kadının özgürleştirilmesi'dir" demiştim. Bu basit bir iddia olmayıp bir gerçeğin ifadesidir:
16 Haziran 2009'da Hürriyet'in internet sitesinde şöyle bir haber yer alıyordu:
"ABD'nin 2001'de Afganistan'da Taliban iktidarına karşı başlattığı harekâtla Taliban'dan "kurtardığı" ülkede, kadınların gelişimine dair verilen sözler çoktan unutuldu. Taliban gitti ama yerine gelen iktidar, kadınlar için neredeyse hiçbir şey yapmadı. Kadınlar yine eğitimden mahrum, sosyal hayattan dışlanmış, mahalle baskısı altında yaşamaya devam ediyor. Güçlüklerle dolu yaşamlarından kaçabilmek için kendilerini yakarak intihar etmeyi seçen kadınların sayısı giderek artıyor. Bunun için ise kendilerini yakarak öldürmeyi seçiyorlar. Çünkü en ucuz intihar şekli bu. Yapılan araştırmalara göre Afgan kadınları en kolay ateşe ulaşabiliyor. İşte bu yüzden şu sıralar Herat kentindeki hastanenin Yanık Ünitesi, kendini yakarak öldürmeye çalışan kadınlarla dolup taşıyor. Onlar burkadan çıkıp, sargılara giriyor. Çoğu da kurtarılamıyor. Alman sivil toplum örgütü 'Medica Mondiale'ye göre, son bir yılda "tek kurtuluşu" kendini yakmakta bulan Afgan kadınlarının sayısı ikiye katlandı. Başkent Kabil'de sadece bu yıl 36 kadın kendini yakarak intihar etti. İntihar olaylarının başlıca sebepleri arasında zorla evlendirilme, tecavüz, cinsel taciz, mahalle baskısı, burka altında geçen ya da geçmek bilmeyen yıllar var."
Eşzamanlı olarak benzer haberler yaygın olarak Avrupa medyasında yer aldı. Haberi okuyanlar ister istemez şöyle düşünüyor: İyi ki Amerika Afganistan'ı işgal etmiş, iyi ki NATO bugün Afganistan'da.
Elbette bu tür haberlerin bir arkaplanı var. 2010 yılının başlarında bugünkü gibi NATO sivil katliamlarına öylesine hız vermişti ki, Avrupa kamuoyu hükümetlerine "Bizim Afganistan'da ne işimiz var?" diye sormaya başladı, hatta baskılar Hollanda'da hükümetin düşmesine yol açtı. Hükümetler zorda kalınca ABD ve NATO merkezi kamuoyunu yatıştıracak çareler aramaya başladı. İşte tam o sırada CIA'nın internet sitelerine düşen bir raporuna göre, "ABD'nin Afganistan işgalini Avrupa'ya satma" planı hazırladığı ortaya çıktı. "CIA belgesinde, başta Fransa ve Almanya olmak üzere birçok Batı Avrupa ülkesinde Afganistan'daki işgale karşı artan bir tepki olduğu vurgulanıyor, söz konusu ülkelerdeki kamuoyu görüşünü etkilemek için üç ana başlık öneriliyordu:
1. Obama savaş için en önemli satıcı olabilir.
2. "Kadınlar" savaşın kamuoyunda destek bulması konusunda etkili olur.
3. Uyuşturucu ve mülteci korkusunun abartılması.
Raporda 10 Fransız askerinin ölümü ve Kunduz katliamı sonrası Sarkozy ve Merkel'in yaşadığı sıkıntılara dikkat çekilirken, "doğru mesajlarla bu tepkiler kontrol altında tutulabilir" deniyordu.
Mesaj şu olmalıydı: "Taliban'ın geri dönmesi durumunda kız çocuklarının eğitimi konusundaki tüm kazanımlar kaybedilecekti." Medyada "yeni bir mülteci krizi"nin işlenmesi tavsiye ediliyor, ama ağırlıklı olarak Obama ve Afgan kadınların "savaşın Avrupa'ya satılması" konusunda en etkili araçlar olduğu ifade ediliyordu.
Avrupa kamuoyunda Obama'ya yönelik olumlu bakış açısının kullanılması gerektiğine dikkat çekilen raporda, ABD başkanının Afganistan işgali hakkında yapacağı destek taleplerinin Avrupa'da yankı bulacağı, Obama'nın "en iyi satıcı" olduğu öne sürülüyordu. CIA'ya göre, Afganlı kadınlar, özellikle medya kullanılarak, işgal için desteğin artırılmasında "en etkili araçlar" olarak kullanılabilirdi. "Taliban baskısı altında deneyimleri hakkında konuşan" kadınların medyada daha fazla yer alması gerektiği savunulan CIA raporunda, Afganlı kadınların özellikle Avrupalı kadınlara ulaşmak için çok önemli olduğu vurgulanıyordu. (Daha geniş bilgi için bkz. Dünya Bülteni, Çiğdem Aktı'nın haberi, 29 Mart 2010)
ABD ve Avrupa'nın (NATO) Afganistan'da ne aradığını biliyoruz. Ama bizlere "neyi satarak" bu Müslüman ülkeyi harabeye çevirdiklerini biliyor muyuz?
ZAMAN