Hüda Hüseyni’nin Şarku'l Avsat’ta Arapça olarak yayımlanan ve Independent Türkçe tarafından Türkçeye çevrilen yazısını aşağıda ilginize sunuyoruz:
NASRALLAH İRAN'IN ÇIKARINA LÜBNAN'I YAĞMALAYACAK MI?
Biten bir günün şafağında yüzümü İran'a dönüyorum. İran'ı tekrar muhafazakarların ellerine bırakacak 'Tahran kasabı' hakkında yazmayı bırakmamalıyız.
Pragmatik Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin ve nispeten ılımlı bir hükümetin iktidarda geçirdiği iki dönemin ardından İran'da güç, tekrar aşırı muhafazakarların eline geçti.
Tahran kasabı, Yargı Erki Başkanı ve İran'ı daha muhafazakar, yoksul, saldırgan ve izole hale getirmesi beklenen İbrahim Reisi, rejim tarihindeki en düşük katılımın gösterildiği cumhurbaşkanlığı seçimlerinde galip geldi.
İran rejiminin lideri "Rehber" Ali Hamaney, cumhurbaşkanlığının aşırı muhafazakarların eline geçmesini sağlamak için elinden gelen her şeyi yaptı.
Ancak Reisi'nin herkesin tam anlamıyla favorisi olmadığı ortada. Dünya çapında sağdan soldan kendisine eleştiriler yağıyor.
Dünya, Reisi'nin devrim düşmanlarına yardım ettikleri gerekçesiyle hapse atılan binlerce rejim muhalifinin idam edilmesinden sorumlu olduğu için 'Tahran kasabı' lakabını aldığını unutmuş değil.
Ölenler arasında düzene uymayan din adamları da vardı. Şu anda dünya çapındaki medya kuruluşları ve İran'dan sürgün edilenler Reisi'nin karanlık geçmişini tartışırken, seçim kampanyası sırasında bundan hiç söz edilmemişti:
Televizyonda yapılan üç münazaranın birinde bile bu Reisi'nin önüne getirilmedi ve diğer adayların hiçbiri tarafından kendisine karşı bir silah olarak kullanılmadı.
Tabi hiç kimsenin, Dini Lider'in ölümünden sonra halefi olması beklenen 'gözdesine' meydan okumaya kalkışmaması şaşırtıcı değildi.
İranlıların yüzde 50'sinden fazlasının oy kullanmamasının ve oy kullananların yüzde 13'ünün ise protesto amaçlı boş oy atmasının sebebi, sonuçların Reisi'nin lehine olacak şekilde düzmece oluşuydu. İranlılar siyasi bir aldatmacanın parçası olmak istemediler.
Aynı şekilde rejimin içerisinde de seçimlere yönelik eleştiriler yapıldı. İran'ın Dini Lideri'nin ofisinden üst düzey bir yetkili, gizlice eleştirilerini dile getirdi ve seçimlere katılım konusunda rejimin karşılaştığı sıkıntıları vurguladı.
Seçimlerden sadece bir gün sonra İran haber ajansı IRNA, Hamaney'in ofisinde üst düzey yetkili olan Vahid Hakkaniyyen'in sürpriz bir açıklamasını yayımladı.
Hakkaniyyen açıklamasında Reisi'nin kalan üç rakibine seçimlerin bir yarış gibi görünmesini ve katılımın beklentilerin üstüne çıkmasını sağladıklarından ötürü teşekkür etti.
Bundan bir gün sonra İran Devrim Muhafızları Ordusu'na (DMO) bağlı Tesnim haber ajansı sert bir dille Hakkaniyyen'i kınayarak yaptığı açıklamayla Rehber'e ve çevresindekilere verdiği zarara işaret etti.
Hamaney Reisi'nin cumhurbaşkanı olmasını istedi ve yönetimin hepsi bunun olması için kendisine itaat etti.
Ancak Hamaney'in Reisi'yi seçmesinin ne gibi bir önemi var ve bu İran'ın geleceği için ne anlam ifade ediyor?
Reisi'nin seçilmesi, Rehber'in öldükten sonra devrimin değerleri olarak benimsediği şeyleri korumaya yönelik ulvi çıkarı doğrultusunda radikal muhafazakarların güç kazandığı bir eğilimin yansıması.
Reisi'nin cumhurbaşkanlığı, yaşının ilerlemiş olması sebebiyle Hamaney'e bağlı olanların ve muhafazakarların üzerindeki kontrolü artırmayı hedefliyor.
Aynı zamanda burada amaç, Reisi'yi zamanı geldiğinde Hamaney'in yerini almak üzere hazırlamak veya en azından iktidara Hamaney'in, favori adayının reklamını yapmasına yardımcı olacak sadık bir müttefik yerleştirmek olabilir.
Öte yandan Reisi'nin İran toplumunu daha bağnaz bir hale getirmesi, bireysel özgürlükleri ve internet erişimini kısıtlaması ve İran'ın bölgesel saldırganlığını sürdürmesi bekleniyor.
Gündemdeki en önemli madde nükleer anlaşma. Reisi daha önce bu konuda birkaç kez, Nükleer anlaşmanın canlandırılmasının önce yaptırımların kaldırılmasına ve İran'ın taleplerinin yerine getirilmesine bağlı olduğunu vurgulayan İran'ın resmi çizgisinin dışına çıkmadan görüşlerini dile getirmişti.
İran'ın pazarlık amacıyla aşırı taleplerde bulunup bulunmadığı veya bir anlaşmayla hiç mi ilgilenip ilgilenmediği henüz belli olmasa da Reisi, karar masasında ılımlı bir tavır sergilemeyecek gibi görünüyor.
Bölge ülkeleri, ABD Başkanı Joe Biden'ın yönetiminin yeni cumhurbaşkanının taleplerini karşılama veya anlaşmayı tüm bölgeyi çıkışı olmayan derin, durgun suların altında bırakacak şekilde değiştirme taraftarı olmayacağını umuyor.
Bunun yanı sıra dış dünyaya güç gösterisi yapmaya çalışan İran rejimi, içeride meşruiyetini kaybediyor. Nükleer anlaşmanın, son yılların en kötü ekonomik krizinin ortasında yaşayan İran halkı için tünelin sonundaki ışık olması bekleniyordu.
Yaptırımların kaldırılması İranlıların son umuduydu. Ancak bu umut da giderek sönüyor ve İranlıları ekonomik açıdan bir çaresizlik çukuruna itiyor.
Hükümete duyulan güvenin kaybolması ve seçimlerden sonra eski günlerin doğması çaresizliğin temelini oluşturuyor.
İşte tam bu noktada İran'ın kara günler için hazırladığı vekillerinin rolü devreye giriyor.
Geçtiğimiz cuma günü Lübnan Hizbullahı Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Lübnan'ın iç işleri hakkında bir konuşma yaptı ve konuşmasında Lübnan lirası ile İran'dan petrol almaktan söz etti.
Bu, Lübnan lirası ile ödeme yapmanın ülkenin merkez bankasında geriye kalan milli serveti, yani insanların geri kalan mevduatlarını kullanmasını sağlayacağını sanan basit, saf insanları aldatmaktır! Şarlatanlıktır!
Lübnan'ın İran'a ödeyeceği her liranın, ya halkın Merkez Bankası'ndaki dolarlarından -zorunlu karşılık (rezerv)- ya da Lübnanlıların ailelerine yardım etmek için Lübnan'a gönderdiği transfer dolarlardan veyahut lira basılarak karşılanacağı -ki bu liranın değerinin daha da düşmesine yol açacaktır- aşikar.
Lübnanlıların ödeyeceği petrol faturası, ister Exxon Mobile için ister İran için olsun aynı.
Ancak Nasrallah, elindeki olanakların koruyucusu olan İran'a çıkar sağlamaya çalışıyor.
Nitekim İran'ın, içerisinde Hizbullah'ın maliyetlerinin de bulunduğu giderlerini karşılaması için acilen petrolünü satması gerekiyor.
En kötüsü de Nasrallah yaptıkları ile "Lübnanlıları güzel bir şekilde kazanıyor" ve Lübnanlılar için çalışması kendisini İran'ın Hâtim et-Tâî'si (cömertliği ile cahiliye döneminde nam salmış bir şair) gibi gösteriyor.
Trajik olan şey şu ki Hizbullah, Lübnan ile Suriye arasındaki denetimsiz sınırların ötesinde bilinen bir hırsızlık operasyonu ile devlet destekli malların kasıtlı olarak kaçakçılığını yapan bir örgüt.
Hizbullah, devletin kendisine desteği yakında biteceği için şimdi İran'dan Lübnan lirası ile petrol satın alma kisvesi altında Merkez Bankası rezervlerini yağmalamaya çalışıyor.
Merkez Bankası'nda kalan zorunlu rezervleri tükettiğinde de altına yöneleceği aşikar. İşin çirkin yanı, Hizbullah'la birlikte bu komploya katılanların Lübnan'a bağış yapması.
Bu kişiler, Lübnan'a doğru giden Suriye petrol tanklarının İran petrolüyle dolu olduğunu söyleyerek "efendilerine" İran petrolünün Lübnan'a teslimatını başlatma emrini vermek için neyi beklediğini soruyorlar.
Ancak işin komik tarafı İran Büyükelçiliği başka bir yalanla onları kandırdı. Cumartesi sabahı Twitter hesabından bir paylaşım yapan büyükelçilik bir geminin fotoğrafını paylaşarak geminin İran bandıralı olduğunu ve kardeş Lübnan halkı için yükünü boşaltmak üzere Lübnan sahillerinde beklediğini ifade etti.
Şunu soralım: İran neden petrolünü Suriye'ye boşaltılmıyor!?.
Böylece 'En Onurlu İnsanlar' Partisi(!) (Hizbullah) İran petrolünü Lübnan'dan Suriye'ye kaçırmaya bir son verebilir ve Lübnanlıları saatlerce benzin istasyonlarında kuyrukta bekleme rezaletinden kurtarabilir!
İran'ın Beyrut Büyükelçiliği'nin sahtekarlığına gelince, Lübnan devleti böyle bir şey talep ettiğini yalanladı ve Hizbullah, bölgelerindeki herhangi bir deposuna 'resimdeki' petrolü koymaya cesaret edemedi.
İran'a başta ABD olmak üzere uluslararası yaptırımlar uygulanıyor ve bu yaptırımlar İran'la doğrudan veya dolaylı olarak iş yapan herkesi kapsıyor.
İran'dan petrol ithal edilmesi, Lübnan'ı herhangi bir ticari veya yatırım amaçlı bankacılık işlemi yapmasını veya bağlantı kurmasını engelleyecek bir yaptırım listesine sokmuş olur.
Böylece uluslararası muhabir bankalar (bir bankanın şubesinin bulunmadığı yerlerde ilgili banka adına işlem yapmakla yetkili kılınmış bankalar) Lübnan bankalarının hesaplarını kapatır ve ülke içi ile dışına yapılan banka havalelerini askıya alır.
Bu da gurbetteki çocuklarının ve ailelerinin havaleleri ile ayakta kalan insanların etkilenmesi demek.
Buna ek olarak sadece finansal ödeme araçlarının olmamasından ötürü değil, aynı zamanda ihracatçı firmaların ABD hazinesine ödenecek milyarlarca dolarlık büyük kayıplara yol açacağı endişesiyle yaptırım prosedürlerine uymalarından ötürü ithalat işlemleri durur.
İran ile ticari ilişkilerin sürdürülmesi durumunda ise yaptırımlar, Lübnan havacılığını ve tüm tıbbi ekipmanlar da dahil olmak üzere ekipmanların ve fabrikaların yedek parçalarını çemberine alır.
Böyle bir durumda dizlerin dövülmesi veya 'Fida es-Seyyid' bu yaptırımların kaybettirdiklerini geri getirmeyecek.
Ayrıca anlamamız gereken önemli siyasi bir mesele daha var. O da şu ki, Eski ABD Başkanı Donald Trump, İran ile imzalanan nükleer anlaşmadan geri çekilip İran'a uyguladığı yaptırımları iki katına çıkardığı günden beri, Nasrallah ambargo altındaki İran'ı Lübnan'da kendisine sağlam para sağlayacak projelere dahil etmeye çalışıyor.
Nitekim Nasrallah, Lübnan ordusu için İran'dan füze satın alınmasının yanı sıra İranlı müteahhitlerin trafik sorununu çözmek için bir tünel ağı inşa etmeleri ve elektrik santralleri, petrol rafinerileri ve atık yakma kazanları inşa etmeleri için çağrıda bulunmuştu.
Nasrallah, Lübnan halkına sorunlarını çözmeye çalışan İranlıların cömertliğini sayıp döküyor. Ancak aslında Genel Sekreter, Lübnan ve halkı pahasına bile olsa tüm sağlam para döviz kaynaklarını kurutan yaptırım ipiyle boğulan İran'ın sorunlarını çözmeye çalışıyor. Sonra Lübnan uluslararası yaptırımlar listesine girmiş girmemiş umrunda değil.
İran'da yakıt ve enerji krizi olduğunu reddeden Nasrallah, böyle şeyler söyleyen herkesi cahillik ve bilgisizlikle suçluyor ve İran'ın Venezuela'ya petrol ihraç ederken nasıl petrol sıkıntısı çekebileceğini soruyor.
Nasrallah'ın söyledikleri doğruysa Venezuela'ya yapılan ihracat, muhtemelen İran'daki mali ve ekonomik krizi daha da kötüleştirecek.
Çünkü Venezuela'nın İran petrolünü karşılayacak gücü yok. Karşılığında verebileceği tek şey tarımsal üretiminin bir kısmı olur. Dolayısıyla Nasrallah'ın yapmaya çalıştığı şey, Lübnan'da kalan para pahasına da olsa İran'a yardım etmek.
Sadece hatırlatmak için küçük bir not: İran, Buşehr Nükleer Güç Santrali'nin Rusya'ya olan borçları ödeyemediği için kapatıldığını itiraf etti.
Bu yüzden Nasrallah'tan, Lübnan Merkez Bankası İran'ın Rusya'ya olan borçlarını ödemek için gerekli olan parayı sağlasın diye Lübnan'ın ihtiyacı olandan daha fazla İran petrolü ithal etmemesini rica ediyoruz!