Nasıl bir ülkeye düştük hey Allah’ım

Ahmet Altan

Bayram günü, adı üstünde insanların bayram yapacağı, hiç lekesiz ortaklaşa bir sevinci paylaşacağı, ailelerin biraraya geleceği, şakalaşacağı, güleceği, küslerin barışacağı, hayatın kirinden pasından arınacağı, zamanın biraz yavaşlayacağı, hepimizin sıradan bir sükûnet içinde dinlenip tazeleneceği bir gün.

Böyle bir günde yazı yazan bir adam ne yapar?

Bu sevinçten payına düşeni alır, bu sevince kendi payından bir şeyler katmaya uğraşır.

Bu mümkün mü?

On bir eve ateş düştü, onlar bir sevinci değil bir ağıtı paylaşıyor şimdi.

Ordu birlikleri, PKK’nın ateşkes ilan edip, çatışma alanlarından uzaklaştığı bir sırada, bayramdan sadece iki gün önce ani bir saldırıyla dokuz gerillayı öldürdü.

Bayramı ve barışı ülkeye zehir edecek bir hamle yaptı.

Ne oldu şimdi, Kürt meselesi mi çözüldü?

Dokuz insan ölünce ordu zafer mi kazandı?

Anlamsız bir saldırıyla insanlara bayramı haram edip, ateşkesi tehlikeye atmanın kime ne yararı oldu?

Kim karar verdi bu operasyona?

Hükümetin emri mi bu?

Genelkurmay mı emretti?

Yoksa bir birlik komutanı kendi kendine bütün ülkenin barışını tehlikeye atacak bir zalimlikle mi tetiğe bastı?

Sorumlusu kim bu saldırının?

Birisi kalkıp, “ateşkes sırasında bu saldırı emrini ben verdim” desin, “barışı ben vurdum.”

BDP Başkanı Demirtaş, saldırının ardından verdiği demeçte “kanlı bayram” demiş, olayı herhalde en iyi tarif eden söz bu.

Kanlı bayram.

Kimse bunu askerî nedenlerle açıklamaya kalkmasın, durduk yerde ateşkesi bozmanın, birilerini öldürmenin hiçbir orduya “askerî bir başarı” kazandırmayacağı açık.

Bu, sadece PKK’ya değil, bir nebze olsun barışa ihtiyacı bulunan bütün ülkeye zarar verecek, “barış kapısı açılacak mı” diye umutla bekleyenleri ümitsizliğe düşürecek, Kürtlerin acısını ve kuşkularını çoğaltacak, Türk-Kürt herkesin bayramını zehirleyecek bir saldırı.

Dokuz cenaze, şehir şehir bir hastane arayarak dolaştırılırken nasıl bayram yapılacak?

Ateşkesin uzatılması nasıl beklenecek, o ateşkesten kalıcı bir umut çıkar mı diye nasıl ümitlenilecek?

Bu saldırının, benim gözümde PKK’nın tam “Kürt açılımı” başladığı sırada yaptığı Reşadiye baskınından hiçbir farkı yok.

O saldırı gibi bu saldırı da, insanları değil barış ümitlerini vurdu.

Nedir bu barış düşmanlığı?

Nedir bu insanlar hep ölsün, ölümler hiç durmasın arzusu?

Bayrama kan bulaştı.

Ölen PKK’lıların aileleri, aynı asker aileleri gibi, “ateşkesin” güvencesinde, yürekleri “bir kara haber gelecek mi” diye sıkışmadan bir bayram geçirmeyi hayal ediyorlardı herhalde.

Kapıları “ölüm haberi” için çalındı.

Ölüm, ne kadar çok taraftar buluyor bu ülkede?

Bir iki gün önce de, “solcu” olduğu söylenen bir grup, bir baraj inşaatını basıp genç bir uzman çavuşu öldürdü.

Bir çavuş ölünce “proletarya devrimi” mi oldu?

Önceki gün de bir imam sahur vakti tarandı.

On beş günde öldürülen ikinci imamdı, birinci kurbanın katili olarak PKK gösterildi, onlar da bunu reddetmedi.

İkinci imamı kim öldürdü?

İmamları vurarak kim ne kazandı, kime ne yararı oldu?

Bu ölümlerin kimseye bir yararı yok, sadece “barış” düşmanlarının işine yarıyor.

Her kurbanla birlikte barış bir kere daha vuruluyor.

Ateşkes sırasında vurulan gerillaları, bir baskında hayatını kaybeden çavuşu, sahur vakti öldürülen imamı birbirinden ayırmam ben, onların annelerinin babalarının, sevdiklerinin bu bayramı nasıl yaşayacaklarını tahmin edebiliyorum.

Çoğunun annesiyle babası benden gençtir ama izin verirlerse ellerinden öpüp, baş sağlığı dilemek isterim.

Böyle bayram yazısı olmaz biliyorum ama böyle bayram da olmaz.

Kara bir bayram bu.

Ben görür müyüm bilmiyorum ama bir gün bu ülkenin barışa kavuşacağına, bayramların gerçek bayram olacağına inanıyorum, tek tesellim bu.

Bunca ölümün ortasında başka da tesellim kalmadı zaten.

ahmetaltan111@gmail.com

TARAF