Nasıl Bir Gençlik ya da Dala Bakan Oğlak

Asıl tehlike arz eden, ilimsiz sadakat değil aksine ilimden cömertçe istifade etmiş, birkaç titri ile birkaç diploması olan, medyatik bir yüze ve iyi görünüme sahip olanların asıl niyetlerini görünmez kılan bir şal gibi üzerlerine geçirdikleri sadakattir.

Milat gazetesinden Ali Aydın, umut beklenen gençliği olası manzarayı yorumlamış:

Ali Aydın / Milat Gazetesi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçen hafta, Uluslararası Münazara Turnuvası'nın ödül töreninde yaptığı konuşmada, “Bize, sorgusuz, sualsiz biat eden, cahil bir gençlik değil, neye inandığını, neyi savunduğunu, neyin mücadelesini verdiğini bilen, bunun için gereken her türlü donanıma sahip bir gençlik lazım.”, dedi.

Bu vesileyle birkaç hususun altını çizmekte fayda var.

BİRİNCİSİ; bu konuşmada bir hitap eden bir de hitap edilenler var. Mesajın hatipten hitap edilenlere doğru aktığı düşünülebilir. Ne var ki böyle bir konuda durum hiç de göründüğü gibi değildir. Yetişmesi, eğitimi, sosyal ve kültürel çevresi ile tesiriniz altında olan, tasarruf ve müdahalenize açık bir topluluğun hem mevcut hem de müstakbel hali bir yönüyle sizin de aynadaki aksinizdir. Bu nedenle ‘Nasıl bir gençlik?' sorusu, ‘Nasıl bir zihniyet?', ‘Nasıl bir eğitim?', ‘Nasıl bir öğretmen?', ‘Nasıl bir yetişkin?', ‘Nasıl bir aile?', ‘Nasıl bir siyasetçi?', ‘Nasıl bir medya?' sorularıyla birlikte düşünüldüğünde anlam kazanır. Dolayısıyla Cumhurbaşkanının ağzından çıkan cümle başta kendisi olmak üzere herkesi muhatap kılıcı mahiyettedir. Gençler o muhataplardan yalnızca biridir.

İKİNCİSİ, nasıl bir gençlik görmek istediğimize dair özlem, onlarla nasıl bir ilişki kurduğumuz gerçeği ile beraber düşünülmeli. Bir ayağımız gençliğe ilişkin tasavvurlarımızda ise bir ayağımızın da mevcut gerçeklikte olması icap eder. Tasavvurlarımız ile gerçekliliğimiz arasındaki mesafe hedeflerimizin ne ölçüde gerçekleştirilebilir olduğuna ve gerçekleştirme arzumuzun sıhhatine dair çok şey söyler. En otoriter ideolojilerin takipçileri bile gençler söz konusu olduğunda aklını kullanmaktan, hür düşünmekten, gençlerin sorgulayan ve eleştiren olması gerektiğinden söz ederler. Mesela bizim MEB bünyesinde aralıksız devam eden tek tipçi eğitim sistemimiz bile yazılı mevzuatına baktığınızda bu tip laflar eder. Bireysel istidat, yaratıcılık, özgünlük gibi sözcükler havada uçuşur. Ne var ki işin rengi bunları diyenlerin gençlere neyi reva gördüğüne baktığınızda değişir.

Eleştiriye toplum ne kadar açık?, Siyaset ne kadar açık?, Medya ne kadar açık?

Gençler önlerine baktıklarında eleştirel düşünmenin bu ülkede ederi hakkında ne görüyorlar? Aile içinde ya da okulda özgüvenle kendini ifade girişimleri nasıl bir muameleye maruz kalıyor? Toplumun makbul bulduğu ilişki biçimi içerisinde doğruyu söyleyenler niye 10 köy gezmek zorunda kalıyorlar? Kimler el üstünde tutuluyor kimler yer altına sürülüyor? En halim selim bir eleştiri bile dost gülümsemesi ile mi düşman oklarıyla mı karşılanıyor?

Bu tip sorulara vereceğimiz samimi cevaplar, tıpkı hastalık halinde vücutta beliren ateşin hekimler tarafından bir sıhhat belirtisi olarak görülmesi gibi derdimiz olan meselemizin esastan idraki bakımından önemli bir sıhhat arayışına imkân sunacaktır kuşkusuz.

ÜÇÜNCÜSÜ; sorgusuz sualsiz biat etmenin iki nedeni olabilir. Bunlardan birisini Cumhurbaşkanı aynı cümle içerisinde söylüyor. Cumhurbaşkanı kör bir sadakatin nedenini cahillik olarak tanımlıyor. Fuzuli ilimsiz şiiri yıkık duvara benzetir. İlimden nasibini almayan şiirin durumu neyse ilimden nasipsiz bir inanç da öyledir. Yıkık olduğu kadar yıkıcıdır da. Ancak sorgusuz sualsiz sadakatin en az tehlikesidir yine de!

Asıl tehlike arz eden, ilimsiz sadakat değil aksine ilimden cömertçe istifade etmiş, birkaç titri ile birkaç diploması olan, medyatik bir yüze ve iyi görünüme sahip olanların asıl niyetlerini görünmez kılan bir şal gibi üzerlerine geçirdikleri sadakattir. Kör sadık numarası çekerek sadakatini, beklediği rant kapılarının, ihale masalarının kendisi için açılmasının sigortası haline getiren çıkar maksimizasyonuna dayalı ve korkunç rasyonel bir biçimde kurgulanmış lacivert takım elbiseli, plaza zırhlı sadakattir.

İlk grupta yer alanlar cahilliklerinin faturasını işin kavgasını verdiklerini düşünüp avunarak lakin sofrada kendilerine yer açılmaması ile öderler. Sofra her zaman ikinci grup için rezerve edilmiştir. İlk grupta yer alanların payına istihza ve küçümseme düşer. İkinci gruptakiler ise hep el üstündedirler.

Gençlere yetişkinlerin nasıl bir manzara sunduklarına bakarak, onların olası tercihlerinin yönünü kestirebiliriz. Kendimizi kandırmayalım: Ağaca çıkan keçinin dala bakan oğlağı olur!

Tekrar başa dönersek bu da asıl muhatabın gerçekte kim olduğu sorusuna biz götürür. Sunmadığımız bir örneği onlardan isteyemeyiz, yapmadığımızı yaşamalarını bekleyemeyiz. Bu onlara haksızlık olur kendimiz için ise kaçış.

 

Yorum Analiz Haberleri

Camiler Ermeni, Rum ve Yahudilere de satılmış
Sosyal medyanın aptallaştırdığı insan modeli
Dünyevileşme ve yalnızlık
Cuma hutbelerindeki prangalar kırılsın
Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?