Erol Göka’nın Yeni Şafak’taki köşesinde yayınlanan konuyla alakalı bugünkü (07 Haziran 2018) yazısını ilginize sunuyoruz:
Özgüvenli Kişi Narsist Değildir!
Narsisizm ve narsistler üzerine konuşacağız. Ortada ciddi bir kavram kargaşası olduğu için öncelikle narsistik kişiliği nelerden ayırmamız, nelerle karıştırmamız gerektiğini açıklamaya çalışarak yola koyulduk. “Narsist”e karşılık olarak “özsever” demek hatalı, çünkü her kişi, her öz kendini sever, bunda bir beis yok dedik. Burası bir kez daha vurgulanacak kadar önemli.
Yazılarımızda insanın mükerremliği diyebileceğimiz hususu sık sık dile getiriyoruz. Evet, hür ve irade sahibi her insan, şüphesiz her davranışıyla değil ama sırf insan olması hasebiyle olduğundan muhterem, mükerrem haysiyetli ve saygıdeğerdir. Zira her insan, insana atfedilen tüm olumlu nitelikleri, adeta insanlığın özünü bağrında taşır. Bu fikir, filozof İmmanuel Kant’ın insan yaklaşımının ve Batı’daki insan hakları anlayışının temeli olduğu gibi İslam dininin insana verdiği önemin ve yüklediği misyonla da uyum içindedir. “And olsun ki Biz, insanları mükerrem/haysiyetli kıldık. Onları, karada ve denizde taşıdık, kendilerine güzel rızıklar verdik; onları, yarattıklarımızın pek çoğundan üstün kıldık” (İsra, 17/70) buyurur Kur’an-ı Kerim. İnsana, Allah’ın halifesi olarak yeryüzünü yönetmek (Bakara, 2/30); arzda, arzı imar etmek için var olmak (Hud, 11/61) misyonu verilir. Ondan, Allah’ın eliyle (Sad, 38/75), Ahsen-i takvim üzere (Tin, 95/4) yarattığı varlık olarak bahsedilir. Allah’ın topraktan yaratıp kendi ruhundan nefh ederek (Hicr, 15/29; Secde, 32/9) onurlandırdığı varlıktır insan. Göklerin ve yerin çekemediği ağır yükü insan sırtlanmış; ilahî emaneti yüklenmiştir (Ahzab, 33/72). Bu nedenle göklerde ve yerde bulunan her şey, ilahî bir rahmet olarak insana verilmiş, her şeyin onun emrine müsahhar kılınmıştır (Casiye, 45/13).
İnsan elbette bu hasletleriyle öne çıkacak, özgüven içinde hareket edecektir. Lakin “Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen yeri asla yaramazsın, boyca da dağlara asla erişemezsin” (İsra-37) buyruğunun sınırlarından taşmadan… Psikolojiden baktığımda, insanın içinde kalması gereken çerçeveyi, “özgüven”, bu sınırların aşılmasını ise “narsisizm” olarak görüyorum. Özgüvenli nesiller yetiştirmenin hem insanlığın geleceği hem psikolojik sağlık açısından şart olduğunu düşünüyorum. Sağlıklı olan özgüvenli olmaktır, kendine güvensizlik de narsisizm de özgüvenin olmadığı hale işaret eder. Kendine güvenmeyen insanı tanımak nispeten daha kolaydır, o zaten bunu söyler, tedirgin tutumlarıyla belli eder. Narsistik kişi ise sorunun bile farkında değildir, örter ve sanki kendine çok güveniyormuş gibi yapar. Bu nedenle narsisizmin insanda olması gereken özgüvenli tutumdan, narsistik kişiliğin özgüvenli insandan ayırt edilmesi şarttır. Deneyelim.
“Gurur” kelimesinin anlamı üzerine düşündüğümüzde, özgüven ve narsisizm farkının ipuçlarını görürüz. “Gurur” ve “mağrur”, Arapça kökenli, “aldanma” ve “aldanan” demek ama dilimize bir anlam kaymasına uğrayarak girmiş, kıvanç, övünç arasında bir yere yerleşmiş. “Gurur”, gurur duyulacak bir olay yaşanırken iyidir. Evladımız, muvaffak olduğunda, bir başarı kazandığında haklı olarak “seninle gurur duydum” deriz ne biz ne evladımız ne de bizi izleyenler bunu tuhaf karşılar. Ama gurur hissiyatımızın reklamını hele hele afişini yapmaya kalkarsak tuhaflık da başlar. Artık ortada haklı gurur değil sorunlu bir insan hissedişi olan kibir vardır.
Özgüven, insanın kendisine, benliğine güvenmesini, saygı duymasını ifade eder. Gurur ve kibir abidesi, şişinmeci, büyüklenmeci kişiliklerin balon yapmış egolarıyla hiç mi hiç alakası bulunmaz. Kendine güvenen kimse, başka insanlara da saygılı, barışıktır. Şişinme ve ukalalık, içsel bir boşluğun ve insanın kendisinden şüphesinin, endişe hissinin gurur gösterisiyle kapatıldığının belirtisidir.
Hepimiz yaşadığımız olumsuzluklardan, hayal kırıklıklarımızdan etkileniriz ama özgüveni, kendilerine saygısı yüksek olanlarımızı hayat olayları, pek de etkilemez. Kendisinin de başkalarının da hata yapmaya hakkı olduğu bilinciyle hareket eder. Onlar her halükârda kim oldukları ve ne yaptıkları konusunda kendilerinden emin ve olumludurlar. Başarılarından gurur duymasını bilir ama asla kibre kapılmazlar. İnsan ilişkilerini güç savaşları olarak görmez, sırf başarılı görünmek için taktiklere, oyunlara başvurmazlar. Narsistler, başarısızlıklar karşısında, yeterince alkış almadıkları durumlarda hemen pes eder, kolayca depresyona girerler. Adeta böbürlenme ile depresyon gölcüklerine batma arasında seyreder hayatları. Oysa özgüvenliler, yılmazlar, çalışmaktan vazgeçmezler, başarısızlık onlar için dünyanın sonu değildir. Bugün olmazsa yarın, bu alanda olmazsa başka alanda mutlaka başarılı olacaklarına inanırlar. Yeni girişimler için gerektiğinde risk almaktan kaçınmazlar. Olumsuz bir hayat olayının etkisini ortadan kaldırmak için yeniden olumlu özelliklerine odaklanan bir strateji geliştirirler.