Napolyondan Obamaya Mısır hitabeleri

Ali Bulaç

Obama'nın 4 Haziran'da Kahire'de yaptığı konuşma üzerinde durulmaya değer. Türkiye, İran ve Mısır'ı; İslam dünyasını ve taşları yeni döşenmekte olan küresel düzeni yakından ilgilendirmektedir.

Obama'nın neyi hedeflediklerini anlayabilmek için Kahire konuşmasını Ankara metniyle bir arada ele almak lazım.

Obama'nın neredeyse herkes tarafından olumlu karşılanan konuşması, bana bundan 211 sene önce Napolyon'un Mısır'da halka dağıttığı bildiriyi hatırlattı. Fransız İhtilali'nin muhteris çocuğu Napolyon'un hayalinde "Büyük İskender" vardı. Avrupa'da hakimiyet kurmanın yeterince insana şeref kazandırmadığını düşünen Napolyon'un hedefi, Hindistan'a kadar büyük bir imparatorluk kurmaktı. Bu küresel imparatorluğun başkenti İstanbul olacaktı. Gel gör ki, İstanbul ve Hindistan'a giden coğrafya Osmanlıların elindeydi. Napolyon, bu büyük sefere Mısır üzerinden gitmeyi planlıyordu. 1797 sonlarında İtalya'daki dostlarına yazdığı mektuplardan birinde, "Bu küçük Avrupa insana kâfi derecede şeref vermez. Doğu'ya gitmek lazım. Büyük şerefler oradadır. Meselâ Mısır'ı, Filistin'i ve Suriye'yi aldıktan sonra, ya Hind'e yürümeli, yahut Anadolu, İstanbul, Balkanlar üzerinden Doğu Avrupa'ya geçmeli, Fransa'nın üzerine Doğu'dan bir güneş gibi doğmalı." diyordu.

Napolyon'un bu sözleri, tarihsel ve coğrafi olarak daima ve ebediyen kenar (periferi) beşeri havzalar olarak kalacak olanların, (mesela İngiltere, Batı Avrupa, Rusya, Uzak Asya ve ABD'nin) niçin İslam coğrafyasına sadece petrol kuyularını ve enerji nakil hatlarını kontrol altına almak amacıyla değil, bunlar yanında yeryüzü gezegeninin din ve medeniyetler merkezi olan bu coğrafya üzerinde hakimiyet sağladıklarında ancak politik ve sosyo-kültürel şeref kazanacaklarına inandıkları için bir dürtünün hep onları bu bölgeye doğru ittiklerini göstermektedir. Bu dürtünün mahiyetini anlamak için farklı kavramlara ve düşünce malzemelerine ihtiyacımız vardır. Napolyon şöyle sesleniyordu:

"Ey Mısırlılar! Size, benim buraya dininizi yıkmak için geldiğim söylenecektir. Bu açık bir yalandır, inanmayınız. Zalimlere benim buraya gaspedilmiş haklarınızı iade için geldiğimi, Allah'a Memlüklerden daha fazla inandığımı ve Hz. Muhammed ile hayranlığımı celbeden Kur'an-ı Kerim'e saygılı olduğumu söyleyiniz. Nerede verimli arazi, kıymetli elbiseler, güzel esirler ve mükemmel evler varsa, hepsi Memlüklere ait. Eğer Mısır onların çiftliği ise Allah'ın bunu onlara verdiğine dair tapu senetlerini göstersinler. Allah adildir ve merhametlidir. Bundan böyle herkes idareye ortak olacak ve mutlu şekilde yaşayacak.

Ey şeyhler, imamlar ve diğer önde gelenler! Halka Fransızların da hakiki Müslüman olduklarını ve Osmanlıların şevketli padişahı ile her zaman dost bulunduklarını söyleyiniz. Amacımız, padişaha asi olan Memlükleri ezmektir. Bize hemen destek verecek olanlar müsterih olsunlar. Fakat Memlüklere katılacak olanların vay haline! Onlar için hiçbir kurtuluş yoktur, dünyadan izleri silinecektir."

Bu sözlerin ferasetleri zayıflamış Müslüman ahalinin ne kadar hoşuna gittiğini tahmin etmek güç değil. Nitekim Fransızlar, pek de zorlanmadan Mısır'a girdiler, girişlerinden sonra Mısır'da sömürgecilikle katmerlenecek karanlık bir tarih başladı. Fransa, eğer Napolyon'un bu yumuşak sömürgeci politikasını takip etseydi, İngilizlere büyük fark atacaktı. Fransa Üçüncü Cumhuriyet'le jakoben bir kimliğe büründü. Napolyon'un hedefinde "Memlükler" vardı, Obama'nınkinde "aşırılar". Bugün ABD, geleneksel İngiliz ve Fransız sömürgeciliği arasında bir stil tercih etme durumundadır. Bu "geleneksel modernlik" ile "küresel modernlik" arasındaki anlayış farkından kaynaklanıyor. Bill Clinton küresel modernlikten yanaydı; Bush her şeyi altüst etti. Obama ise yeni bir dil kurmak istiyor. Kahire konuşması, Napolyon'un bildirisine hiç de yabancı değil.

ZAMAN