Namaz, Aidiyet ve Cihat Dolayımında Kur’an’da “Ailen” İfadesi

MURAT KAYACAN

Kur’an’da “ailen (ehlike)” ifadesi, iki Mekki surenin birer ayetinde ve diğeri de Medeni bir surenin bir ayetinde olmak üzere toplam üç yerde geçmektedir. Söz konusu ifadenin, ayetlerdeki bağlamları gereği sırasıyla “ailene ve ailenden” şeklindeki çevirisi tercih edilmiştir. Bu ifade bağlamında namaz, dinî aidiyet ve cihat konusunun nasıl ele alındığı konusu, yazımızın problematiğini oluşturmaktadır. Söz konusu ayetler, kronolojik sırayla çağdaş dönem yorum tarihi ışığında değerlendirilecektir. Amaç, söz konusu ifadenin bağlamlarını ortaya koyup yorumlamaktır.

İslam’da ibadetler birbirinin yerine geçmez. Sözgelimi “Namaz kılmak yerine oruç tutuyorum.” denilemez. Benzer şekilde “Aileme rızık temin ediyorum. Namaz kılmaya vakit kalmıyor. Zaten rızık temini de bir ibadet.” şeklindeki ifadeler doğru değildir: “Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz; (aksine) biz seni rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç, takvâ iledir.” (Tâhâ 20/132). Bu ayet, Müslümanların baskılara maruz kaldığı, alışveriş konusunda müşriklerin baskılarından kaynaklı olarak sıkıntı yaşadıkları bir dönemde inen bir surenin ayetidir. Dolayısıyla rızkın Allah’tan olduğu bilinciyle hareket etmek ve geçim derdine düşüp namazı ihmal etmemek gerekir. Namaz rızk elde etmeye engel olmadığı gibi kazanca bereket getirir. Güzel sonucu elde etmek yani cennetlik olmak isteyenlerin hem namaz kılması hem de aile bireylerini, akrabalarını namaza teşvik etmesi ve kendinin de  beş vakit namaz kılması gerekir. Aile reisi, sadece “kendine Müslüman” olamaz. Örnek bir Müslüman aile kurmak ve devam ettirmek büyük oranda onun sorumluluğundadır. Bu sayede kendisinin ve ailesinin lüks peşinde koşup para kazanmayı hayatın merkezine koymalarını önlemiş olur. Zaten namaz, Allah’ın değil kulun ihtiyacıdır.

Hz. Nûh’un, salih bir çocuk olmasını arzuladığı oğlu inkârı seçmiş ve iman edip gemiye binmeye davet edilmişse de yanıtı olumsuz olmuştur. Zalimleri yok etme yasası, onun peygamber oğlu olmasını dikkate almamış diğer kâfirler gibi boğulanlardan olmuştur: “Allah buyurdu ki: Ey Nuh! O asla senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim.” (Hûd 11/46). Hz. Nûh’un oğlunun “kötü bir iş” olması, küfürle özdeşleşmiş olması anlamındadır. İnananları taşıyan gemiye binmeyip kâfirler arasında kalmayı yeğlemesi de bunun kanıtıdır. Hz. Nûh’a “bilgin olmayan bir şeyi benden isteme” şeklinde yapılan ilahi uyarı, oğlunun kâfir olarak ölmesinden sonradır. Dolayısıyla Hz. Nûh, oğlunun dünyevi değil, uhrevi açıdan kurtulmasını istemiş olsa gerektir. Ondan dolayı cahillerden olmaktan sakındırılmıştır. Ahirette kâfirler, peygamber yakını bile olsalar yardımsız kalacaktır. İslam’ın ön plana çıkardığı şey, aile bağlarından çok dinî bağlardır. Bu ayetin mesajlarından biri de şudur: Yoldan çıkmış bir genç görüldüğünde verilecek ilk tepki, “Aile terbiyesi görmemiş ki!” olmamalıdır. Bazıları çok iyi aile terbiyesi görür ancak ıslah değil, ifsat yolunu seçer.

İstişare sonucu şehirde değil Medine’nin dışında savunma kararı alınan Uhud Savaşı öncesinde Resulullah (s) zafere ermek için üstüne düşeni yapmıştı: “Hani sen, sabah erkenden müminleri savaş mevzilerine yerleştirmek için ailenden ayrılmıştın. Allah, işiten ve bilendir.” (Âl-i İmrân 3/121). Müminlerin savaşta üstün gelebilmek için gerekli tedbirleri almaları gerekir. Resulullah’ın (s) savaş öncesi zırhını giyip kılıcını eline alması ve erkenden savaş meydanına gidip hazırlıkları organize etmesi bu tedbirlerden birkaçıdır. Tedbirsiz tevekkül olmaz. Allah kimin işlerini istişare ile yaptığını işitir ve kimin savaşta zalimlere karşı gelmek için gerekli tedbirleri aldığını, kimin de Allah’ın dinine düşmanlık ettiğini bilir.

Görüldüğü gibi “ailen” ifadesinin geçtiği ayetlerde Müslümanın ve ailesinin namazlarına özen göstermeleri gerektiğine, rızkın Allah’tan olduğuna ve kullarından rızık beklemediğine, din bağının kan bağından daha değerli olduğuna, din uğruna savaşmak gerektiğinde ailenin terk edileceğine ve gerekli savaş tedbirlerinin alınmasının değerine işaret edilmektedir.