Naipaul ve bir kısım Türk entelijansiyası

Hilmi Yavuz

V. S. Naipaul meselesinin Türk entelijansiyası tarafından alımlanma biçimi: Galiba asıl mesele bu! Elbette herkes dilediğini düşünmekte özgürdür ve buna kimsenin karışmaya elbette hakkı yoktur.

Ben, bir okuryazar olarak görevimi yaptığımı ve Naipaul'un sadece bir İslam düşmanı değil, ama aynı zamanda kolonyalist ve emperyalizm yanlısı bir kimlik olduğunu düşünüyorum ve ben de bu konudaki düşüncelerimi özgürce söyleme hakkına sahip olduğumu sanıyorum.

Benim Naipaul meselesini gündeme taşımakta 'niyetimin ne olduğundan emin olmayan'lar olduğu gibi, konuya safderunca bir tavırla yaklaşarak, Naipaul'un özür dileyeceği beklentisi içinde olanlar da vardı. Ama bunlar değildi hiç şüphesiz, asıl önemli olan. Asıl önemli olan, Naipaul'a hoşgörülü davranarak onunla bir diyaloga girilmesinden yana olanların tavrıydı...

Sevgili hoşgörücü dostlarımın beni de hoşgörmelerini diliyorum, ama bu gerekçe bana fena halde komik görünüyor. Naipaul'la nasıl bir diyaloga girilecek? Hazret, bu konuda bir diyalogu kabul edecek mi? Diyelim ki, bir diyalog başladı, adama ne söyleyeceksiniz: 'Bakın, biz Türk Müslümanları sizin zannettiğiniz türden geri zekalı, parazitler değiliz. Biz de sizin gibi Avrupalıyız. Sizin gezdiğiniz ülkelerdeki Müslümanlar başka, biz başkayız: Biz laik bir toplumuz' mu diyeceksiniz? 'Biz de Arapları sevmeyiz. Onlar pistir!' mi? Yoksa, 'Sayın Sir Vidia, Pakistan'daki, Malezya'daki, Endonezya'daki Müslümanlar, sömürgeleştirildiler o nedenle de aptallaştırıldılar. Oysa Biz Türkiye Cumhuriyeti olarak, Avrupalılaştık, modernleştik. Biz de sizin gibiyiz. Yok birbirimizden farkımız' mı, demeye hazırlandınız!

Naipaul'un gözüne girmeye ve 'lütfen bizi o geri Müslümanlar gibi görmeyin!' diyerek ricacı olmaya mı, 'dialoga girmek' adını veriyorsunuz? Naipaul gibi 'İran, Pakistan, Endonezya ve Malezyalı 'öteki' Müslümanları aşağılayıp ona hak vererek mi, diyaloga gireceksiniz? Bunun bir 'hoşgörü' değil, 'Ressentiment' olduğunu yazdığım için eleştirenler oldu. Evet, bu tavır, bir 'Ressentiment' tavrıdır. Avrupa medeniyeti karşısında ezik, iktidarsız ve çaresiz oluşun, güçlünün karşısındaki aşağılık duygusunun getirdiği, 'bükemediğin eli öp!' tavrı! Yılışık bir Oryantalizm!

Oryantalizm, evet, hem de en yılışığından! Yıllardır yazdığım gibi biz modernleşmedik, oryantalistleştik. Avrupalı olmadık, Avrupalı gibi olduk! Avrupalı olamazdık da, o medeniyete ait değildik çünkü:- ait olmak başka, mensup olma başkadır. Mensubiyetin, bizi Avrupalı ve modern yapmadığını, bu medeniyete ait olamayacağımızı yaza söyleye dilimde tüy bitti. Oryantalizm, Avrupalı gibi olmaktır; Avrupalı olmak değil!

Naipaul, bir turnusol kâğıdı. Naipaul, bilinçdışıları, Avrupa medeniyetinin tek ve mafevk medeniyet olduğuyla yapılanmış zihinleri ile -tıpkı ve tastamam onun gibi-, kendi yerli ve madun (subaltern) kimliğinden tiksinen bir kısım Türk entelijansiyası için 'dialoga girilecek' ideal bir muhataptır.

İki çift sözüm de sevgili öğrencim Bülent Somay'a: Radikal'deki yazısında, Naipaul ve onun gibi anadilleri dışında Avrupa dilleriyle yazanların, 'sonradan intisap ettikleri dili' dönüştürdüklerini öne sürüyor ve bunu o dilin 'gerçek sahiplerinin arzularının aksine' (çünkü 'sahipler'in, dillerinin bir 'ayrıcalık' olarak kalmasını' istediklerini düşünüyor Somay!) o dili evrensel bir dil haline getirdiklerini bildiriyor! Çok hayret ettim: İngilizler Hindistan'da, Kenya'da İngilizceyi; Fransızlar Cezayir'de, Tunus'ta, Fas'ta Fransızcayı, yerli halklara, dilleri sadece kendilerine kalsın diye mi, kafalarına vura vura zorla öğrettiler?

Ne diyeyim: Naipaul'a, Salman Ruşdi'ye ve diğer 'sömürge aydınları'na, İngilizceyi, İngilizlere rağmen(!) 'evrensel bir dil haline getirdiği için teşekkür borçluyuz, herhalde! h.yavuz@zaman.com .tr

ZAMAN