Yasin Aktay’ın kısmen Sudan’daki gelişmeleri de içeren Tunus değerlendirmesinin yer aldığı Yeni Şafak’taki yazısı (22 Nisan 2023) şöyle:
Bayram, Sudan, Tunus ve Gannuşi
Bir Ramazan ayını daha geride bıraktık. Geldi, kendine özgü konuşma tarzıyla, diliyle, atmosferiyle bütün insanlığa varlığının bütün sırlarına açılacak anahtarları verdi. Bir rahmet yağmuru gibi dünyamızın kirini attı, karanlığımızı aydınlattı, bize unuttuklarımızı hatırlattı, uyandırdı ve geriye kalan tüm zamanlar için takip edeceğimiz pusulayı tekrar kurup gitti.
Hayrettin Karaman hocamız ne kadar güzel bir yerden yaklaşmış. Onun gidişi bir terk ediş değil, ne onun bizi terk edişi, dolayısıyla ne de bizim onu terk edişimiz.
Her yıl kendine ait zamanda, bizim müsait olup olmadığımızı sormadan, ona bakmadan, biz ne durumda olursak olalım, gelip hayatımıza kurulup, varlığımızı kuşatır. O zaman içinde varlığımıza en çok yakışan kulluk ve takva elbisesini giydirip öyle gider. Onu üstümüzde tutmak elbette bizim elimizde, ama o bize en çok yakışanı gösterir, teklif eder, bir aylığına da yaşatır.
Giderken de bize Kur’an’ı emanet bırakır. Ramazan’da inmiş veya inmeye başlamış olan Kur’an’ı. Ama her yıl kendine ait zamanda tekrar gelip o emaneti kalbimize tekrar yükler, hayatımıza tekrar teklif eder.
Rabbimiz bizi Ramazan’ın o mübarek teklifini işitenlerden, rahle-i tedrisinden en güzel şekilde nasiplenenlerden eylesin.
Ramazan bizim geçmiş insanlarla irtibatımızı hatırlattığı gibi aynı çağda yaşayan başka insanlarla da irtibatlandırır, onlarla diğerkâm kılar.
Her zaman edebiyat kitaplarında anlatılanlara özgü bir romantik havada cereyan etmiyor Ramazan ayı. Ne yazık ki Müslümanların ahvali içler acısı. Filistin, Keşmir, Myanmar, Yemen, Suriye’de durumlarda bir iyileşme yok.
SUDAN
Bunlara ilaveten Sudan’da işler iyice karışıyor ve ne yazık ki, Müslüman dünyanın dışındaki müdahaleler yüzünden değil, bizzat İslam dünyası içindeki iktidar hırsları ve mevzi kapma mücadelesi yolunda yapılan müdahaleler yıllardır Sudan’a rahat yüzü vermiyor.
Sudan’a müdahil olan güçlerin asla Sudan halkı için daha iyi, halkına refah, huzur ve mutluluk, adalet, insan onuru, gelişme ve kalkınma getirecek bir ülke talepleri veya vaatleri yok. Olabilecek en vahşi şekilde, sonucu ne olursa olsun iktidar aygıtını kapma kavgası var.
Ne yazık ki İslam dünyasının siyasi veya iktisadi kaynaklarını elinde bulunduranların İslam dünyası diye bir dertleri yok, İnsanlık onuru, insan hakları gibi bir endişeleri hiç yok.
Aslında Arap-İslam dünyasında bir model haline gelmiş ana çatışmanın bir tarafının mevzilerini ne pahasına olursa olsun pekiştirmesi sözkonusu sadece.
Malum, İslam dünyasında halihazırda geçerli iki siyaset tarzı, iki siyaset ekseni var. Birincisi demokratikleşme yanlısı, halkların iradesini öne çıkaran bir siyaset tarzı. Diğeri de otokratik rejimlere dayalı, özellikle demokrasi süreçlerini karşı-devrimlerle, darbelerle boğmaya çalışan bir tarz-ı siyaset.
Sudan’da demokratik tarz-ı siyasete bir şekilde şans doğduğu her durumda onu boğacak bir hamleyle karşı karşıya kalıyoruz son zamanlarda, tıpkı başka yerlerde olduğu gibi.
Bir ülke insanının bir türlü anlaşamaması, kendi iç dinamikleriyle birbirlerine düşmesi veya basit iktidar yarışları gibi görülemez bunlar.
İslam dünyası bir türlü adam olmuyor, kendini yönetemiyor veya ancak böyle yönetebiliyor işte diyenler ile işleri karıştıranlar aynı mihraklar. Maalesef bu ateşler dışarıdan körükleniyor, finanse, himaye ve riayet ve tahrik ediliyor.
TUNUS VE RAŞİD GANNUŞİ
Yine Ramazan günlerinin sonlarında Tunus’ta yaşanan hadise aynı mücadelenin Tunus’taki tezahürü. Kadir Gecesi’nde Nahda hareketi lideri, eski Meclis başkanı Raşid Gannuşi’nin evine iftar saatinden hemen önce 50 polisle yapılan bir baskınla iki saat boyunca evi aranan Gannuşi, daha sonra gözaltına alınarak merkeze götürüldü. Avukatlarıyla görüşmesine bile izin verilmeyen 82 yaşındaki Gannuşi iki günlük bir gözaltı süresinden sonra da tutuklanarak cezaevine konuldu.
Gannuşi’den önce aslında Nahda hareketinin birçok başka üyesi de tutuklanmıştı. Seçilmiş Cumhurbaşkanı Kays Said’in seçildikten kısa bir süre sonra adım adım hayata geçirdiği yumuşak darbesiyle Arap Devrimlerinin beşiği olan Tunus’a adeta kesilen bir cezanın tahsildarı gibi davranıyor.
Gerçekleşen son genel seçimlerde katılımın yüzde 10’un altında gerçekleşmesi aslında bu yönetime karşı halkın tepkisini net bir biçimde ortaya koyuyor.
Demokrasi yoluyla darbenin sandıkla elde etmeyi umduğu meşruiyeti almakta başarısız olması bir öfkeye yol açmış durumda. Bu öfke özellikle Nahda hareketine karşı intikam tutuklamalarına yöneltiyor.
Oysa yönetimi onaylamayan sadece Nahda hareketi değil. Kays Said’in hiçbir makul gerekçesi yokken Meclis’i fesheden ve bilahare devreye soktuğu hiçbir uygulama sadece Gannuşi liderliğindeki Nahda hareketi tarafından değil, halkın çok geniş kesimleri tarafından reddediliyor.
Ama bu muhalefete karşı otokratik öfke münhasıran Nahda hareketi üzerinde patlatılıyor. Çünkü herkes biliyor ki Nahda İslam dünyasında İslam ve demokrasinin uyumluluk ihtimalinin adıdır ve bu ihtimal tam da karşı-devrimci eksenin korkulu rüyasıdır.
Hayatı boyunca her tür şiddet hareketine karşı mesafeli duruşu ve çok güçlü entelektüel kişiliğiyle bilinen Gannuşi’nin bu muameleye maruz kalması aslında Batılıların da onlara müzahir İslam ülkelerinin de İslam ve İslam dünyası ile ilgili bütün tasavvurlarının foyasını ortaya çıkaran bir durum.
Halbuki 2012-13 yıllarında Mısır İhvanına tavsiye edilen yol Gannuşi gibi ılımlı ve tavizkar davranmasıydı.
İşin aslı Mısır ihvanının da hiçbir taşkınlığı, hiçbir otokratik uygulaması sözkonusu olmadığı halde darbeye maruz kaldı. Onlara önerilen Gannuşi’ye de nereye kadar tahammül edebildikleri de böylece görülmüş oldu.
Gannuşi, entelektüel derinliği, ufku, siyasi ve manevi kişiliği ve liderliği ile sadece Tunus için değil, esasen bütün İslam dünyası için büyük bir şans.
Tarz-ı siyaseti ve bunun altını entelektüel ve fıkhi açıdan doldurma şeklinin İslam siyaset ilmi açısından bir içtihat yolu oluşturduğunu söylemek mübalağa olmaz.
Böyle büyük bir değerin (ve yine başka Müslüman ülkelerin zindanlarında tutulan diğer Müslüman alimlerin) son derece sığ ve aptalca bir siyasi tartışma ortamında, asla dengi olmayan bir seviyede
kendini savunmak zorunda bırakılması sadece Tunus için değil bütün İslam dünyası için de büyük bir ayıptır.