Nablus Bozgunu ve Kudüs’ün Kaybedilişinde Mustafa Kemal’in Rolü

Yazısında Nablus Bozgunu’nu değerlendiren Aydın Ünal, Filistin’in yanı sıra Ürdün, Lübnan, Suriye ve Musul dâhil Irak’ın direnilmeden kaybedilişinde Mustafa Kemal’in oynadığı role dikkat çekiyor.

Aydın Ünal’ın Yeni Şafak’taki köşesinde yayınlanan konuyla alakalı yazısı (4 Ekim 2018) şöyle:

Büyük Nablus Bozgunu

Bundan 100 yıl önce, 18 Eylül-30 Ekim 1918 tarihleri arasındaki 42 günde Filistin Cephesi’nde yaşanan büyük bozgun üzerinde kesif bir sis perdesi var.

Nablus bozgunuyla başlayan, Filistin Cephesi’nin çökmesi, Osmanlı Ordusu’nun Toroslara kadar hızla çekilmesiyle sonuçlanan 42 günde aslında son 100 yılımızı şekillendiren hadiseler yaşanmıştı.

8 Aralık 1917’de Gazze ve Kudüs, Allanby komutasındaki İngiliz ordusu tarafından işgal edilmişti. Osmanlı ordusu, Kudüs’ün biraz kuzeyinde, Nablus’ta güçlü bir direniş hattı kurmuştu. Savaşın artık sonu yaklaşıyordu. İstanbul, ateşkes antlaşmasının en azından bu hattı muhafaza ederek imzalanmasını hedefliyordu.

Mustafa Kemal Paşa ile Şehzade Vahdettin arasında sıkı bir dostluk vardı. Mustafa Kemal Vahdettin’le sık sık görüşüyordu. Bir ara Şehzade’nin yaverliğini yapmış, Vahdettin’e Almanya ziyaretinde eşlik etmişti. Sultan Reşat’ın ölmesiyle Vahdettin 4 Temmuz 1918’de tahta oturdu. Mustafa Kemal’in en büyük arzusu İstanbul’da önemli bir göreve getirilmekti. 5 Ağustos’ta saraya çağrıldı, Vahdettin’le görüştü. Sonuç büyük bir hayal kırıklığı idi: Vahdettin, “çok beğendiğim ve güvendiğim bir komutan” dedikten sonra Mustafa Kemal’i Filistin Cephesi’ndeki 7. Ordu’nun komutanlığı görevine atadı.

Mustafa Kemal, Harbiye Nazırlığı beklerken Filistin Cephesi’nde son derece önemli, kritik ve zor bir göreve atanmıştı. Bunu da Enver Paşa’nın bir tuzağı olarak görüyordu. Cepheye gitmekten başka seçeneği yoktu, zaten daha önce 7. Ordu Komutanlığı’ndan istifa etmişti. Tamamen gönülsüz olarak Filistin’e hareket etti.

18 Eylül 1918 gecesi İngiliz ordusu Nablus’taki Osmanlı ordusuna saldırdı. Cevat Paşa komutasındaki 8. Ordu darmadağın oldu. Mustafa Kemal 7. Ordu’yu hızla geri çekiyordu. Ordu dağılmasın diyordu ama, özellikle Albay İsmet (İnönü) komutasındaki 3. Kolordu tam bir beceriksizlik neticesi perişan edilmişti.

Osmanlı ordusu Şam’a kadar hızla geri çekildi. İstanbul’da Enver Paşa ve Yıldırım Orduları Komutanı Liman von Sanders direniş hattının Şam’da kurulmasını, buradan geriye gidilmemesini istiyorlardı. Mustafa Kemal’in durmaya hiç niyeti yoktu. Bir yandan hızla geri çekiliyor, bir yandan da İstanbul’a “İngilizlerle mütareke yapın” mesajları gönderiyordu.

1 Ekim 1918’de Şam teslim edildi. Halep’te de durulmayacaktı. 7. Ordu Halep’in kuzeyine kadar, oradan da Kilis-Antep hattına kadar çekildi. 30 Ekim 1918’de mütareke imzalandığında, Filistin, Ürdün, Lübnan, Suriye ve Musul dâhil Irak direnilmeden kaybedilmişti. Binlerce Mehmetçik, savaşırken değil geri çekilirken şehit olmuş, silahlar İngilizlere bırakılmıştı. Bölgede tek direnen, Medine’deki Fahrettin Paşa’ydı; o da çok uzun sürmeyecekti. Ama Fahrettin Paşa yenilmeyecek, geri çekilmeyecek, gelen baskılarla teslim olmak zorunda kalacaktı.

Osmanlı Ordusu Nablus bozgununa uğramasaydı, ordu hızla geri çekilmeseydi, direniş devam edebilseydi, Toroslara kadar geri çekilmek yerine Şam’da, Halep’te direniş hattını kurabilseydi, Birinci Dünya Savaşı’nın sonucu farklı olacak, Türkiye haritası farklı çizilecek, son 100 yılın hadiseleri farklı seyredecekti.

100 yıl önceki o 42 gün hezimetini yazanlar ve anlatanlar, iki gerçek dışı bahaneyle hadiselerin üzerini kapatıyor, tarihi karartıyorlar: İngiliz ordusunun çok güçlü olduğunu iddia ediyorlar. Arkasından da, eğer geri çekilmese Osmanlı ordusunun tamamen düşman eline geçeceğini söylüyorlar.

Hiç de öyle değil… Osmanlı ordusu Filistin Cephesi’nde son derece güçlüydü. Asker sayısı, silah, mühimmat, araç-gereç bakımından iyi durumdaydı. Askerin motivasyonu en yüksek seviyedeydi. Osmanlı ordusu savunma pozisyonundaydı, kendi topraklarındaydı, arkası Anadolu’ya yaslanmıştı. Yani son derece avantajlı konumdaydı.

Hızla geri çekilirken ordu ciddi zayiat vermişti. Geri çekilmeyip dirense, belki o kadar zayiat olmayacaktı.

Mondros Mütarekesi imzalanınca Mustafa Kemal Yıldırım Orduları Komutanlığı’na getirildi. Orada durmaya niyeti yoktu. Adana’dan bir trene binip İstanbul’a hareket etti. İzzet Paşa kabinesinde Harbiye Nazırı olacak, İsmet Paşa’yı da müsteşarı yapacaktı. İstanbul’a indiğinde İzzet Paşa kabinesi dağıldı; yeni kabinede ona yer yoktu. Canı pek sıkılmıştı.

Nablus ve Filistin Cephesi’ndeki büyük hezimetin hesabı kimseye sorulmadı. Zaten ortada hesap soracak bir devlet de kalmamıştı. Cephenin perişan ve mağlup komutanlarının ric’atleri, Filistin, Lübnan ve Suriye’yi düşmana teslim edişleri, efsanevi bir başarı gibi onlarca yıl anlatıladurdu.

100 yıl önce yaşanan Nablus bozgunu tarihimizin seyrini değiştirdi, Osmanlı Cihan Devleti’nin sonunu getirdi. Nablus bozgununun tüm yenilmiş komutanları ise birer kahraman oldu. İlginçtir, Nablus bozgununda yer alan hemen tüm komutanlar, misal Refet Paşa, Cevat Paşa, İsmet Paşa, Ali Fuat Paşa, Cumhuriyet’in kurucu kadrosunda yer aldılar.

100. yıldönümünde, Filistin Cephesi’nde yaşananlar keşke aydınlatılabilse… Gerçeğin bu saatten sonra kimseye zararı olmaz.

 

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!