Önce yazdığı romanlar, sonra 28 Şubat sürecinde yazdığı öykülerle önemli bir okuyucu kitlesine ulaşan Nehir Aydın Gökduman, uzun süredir çocuk edebiyatı ürünleri veriyor. Özgün Duruş gazetesinden Yaşar Yeşil, Güller Ağlar Ülkemde, Düşler Ümitler Yarınlar, Prangalar Denizi, Karanlıkta Biri Var, Harbiyeli, Öyküye Ağıt, Eylülle Gelen gibi roman ve öykü kitapları olan Gökduman ile okuma-yazma serüvenini ve çocuk edebiyatını konuştu:
Uzun bir edebiyat yolculuğunun ardından son yıllarda çocuk kitapları da yazıyorsunuz. Yetişkin ve çocuk edebiyatına dair paylaşılacak çok şey olmalı. Öncelikle bize kendinizi tanıtır mısın?
1969 Çanakkale doğumluyum. Çocukluğum Bandırma'da geçti. Yatılı okuduğum Bursa Sağlık Meslek Lisesi'nin ardından 19 Mayıs Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu'nu bitirdim. İstanbul'da ikâmet etmekteyim. Evliyim. Üç çocuğum var.
Yazmaya nasıl başladınız, ne zaman başladınız. Yazın hayatınızdan bahseder misiniz?
İlköğretim yıllarından beri özellikle öykü yazmaya ilgim hep vardı. Öykülerimi edebiyat etkinliklerinde sınadığım çok oldu. Fakat düzenli olarak yazmaya yirmili yaşların başlarında niyetlendim diyebilirim. Yaşananlardan sonra belki de harflerin gölgesine sığınmak da denebilir buna. Üniversite eğitimi sırasında, İslam'a olan meyli ve teslimiyeti sonrasında başörtüsüyle var olma süreci hayli sancılı geçen biri olarak, benim için yazı hem kaçışı hem de inadına var oluşu tescilliyordu belki de. Bir yandan devlet memuru olarak çalışmak, diğer yandan üniversitede okumak ve başörtüyle kabul görmek çok zordu 1990'larda da. Hocalardan ve idarecilerden hemen her gün uyarılar, öğütler, ikna çabaları… Sonunda meslekten ayrılmak durumunda kaldım, atılma öncesinde. İşte yazıya yöneliş bu sancılı dönemin en hayırlı tezahürü oldu galiba…
Bugün geriye dönüp baktığımda yazıya biraz hızlı bir giriş yaptığımı düşünüyorum aslında. Birçok kimse kısa öykü ve denemelerle başlar genelde. Dergilerde yazar, kendini sınar. Çocukluk ve ilk gençlik deneyimlerimi saymazsak, benim ilk çalışmalarım roman ağırlıklı oldu. Yedi roman çalışmam kısa aralıklarla Ravza yayınlarından art arda yayımlandı. Bunların içinde okuyucunun en çok tuttuğu Güller Ağlar Ülkemde (1996) adlı çalışmamdır diyebilirim. Roman yazımı 28 Şubat süreciyle sekteye uğradı. Hayatımızdaki pek çok şey gibi… Olayların ışık hızıyla büyüdüğü günlerden geçiyorduk. Aynı hızla bir şeyler yapmazsak, ânı belgeleyememe telaşı sarmıştı pek çoğumuzu. Bu süreçte kısa öyküler ve denemeler yazdım ben de. Önce bir-iki sayfalık, sonraları da üç-beş sayfayı geçmeyen yazılardı çoğu. Haksöz, İktibas, Nida, Hece dergilerinde yayımlandı. Ekseriyeti Haksöz'de yer buldu. Sonrasında iki öykü kitabında topladık hepsini. Öyküye Ağıt (Ekin Yayınları, 2002) ve Eylülle Gelen (Pınar Yayınları, 2005) adlarıyla…
Okuma serüveninizden bahseder misiniz? Okuduğunuz yazarlardan etkilendikleriniz…
Okuma serüveni deyince klişe söylemlere kaymadan anlatabilseydim keşke. Farklı okuma serüvenlerine ilgim olmuştur hep. Sokak lambalarının ışığında ya da binek sırtında kitap okuyanlara oranla benim öyküm her kitapseverle aynı gibi… Küçük yaşlardan itibaren okuma aşkıyla dolu bir çocuğu başka türlü izah etmek güç. Kendimi bildim bileli kitaplara ayrı bir sevgi ve ilgim oldu. Kaldı ki benim çocukluğum kitaba ulaşma ve aradığını bulma açısından zengin bir döneme de rastlamıyor fazlaca. Şimdinin renkli, boyalı albenili çocuk kitapları tek tük geçerdi elimize. Ayşegül serisi en çok aklımda kalanı. Öyle ha deyince istediğimiz kitabı da alamazdık. Daha çok sınıf kitaplığından bulduklarımı okumaya çalışırdım. O zaman da dünya klasikleri yaygındı, yerli yazarlara ulaşmak daha güçtü sanki. Yerli denince Keloğlan, Anadolu masalları gibi daha çok anonim ürünler anlaşılırdı. Yüz temel eser dayatması da eskilerden beri meşhurdu.
Bu kitaplar yetmeyince ilkokulun daha üst sınıflarında şehir kütüphanesine üye olduğumu hatırlıyorum kendi çabamla… Bandırma'da deniz kenarında, taş yapılı tarihi bir şehir kütüphanesi vardı. O zaman internet filan olmadığı için sık sık oraya gider hem ödevlerimi yapar hem de okumak için kitap alırdım. Ama tek kütüphane bütün şehre hizmet verdiğinden içine girmek de kolay değildi. Dışarıda sıraya girer saatlerce sıranın gelmesini beklerdik. Denizden esen sert rüzgâr iliklerimize işlerdi. Fakat yine de benim kütüphane sevgimi dindiremezdi. Orası ayrı bir dünyaydı benim için. Alabildiğine yalnız bir o kadar da kitaplarla dost çocuklar için büyülü bir dünyadır kütüphaneler. Benim okuma şevkime de şehir kütüphanesinin çok katkısı olmuştur.
O gün bugündür sürüyor okuma macerası. Edebiyat ağırlıklı okumayı sevdim genelde. Tür olarak roman beni en çok kuşatanı. Çocukluk dönemimde Doğu'dan ve Batı'dan okumadığım klasik kalmamıştır. Jules Verne, Alexandra Dumas, Daniel Defoe, Charles Dickens, Eleanor Porter, Ferenç Molnar severek okuduğum yazarlardı. Yerli ürünlerde çok şanslı sayılmazdım. Anonimler dışında, Muzaffer İzgü, Kemalettin Tuğcu, Gülten Dayıoğlu, Ömer Seyfettin kitapları en çok elime geçenlerdendi. Okumalarımız bilinçli tercihlere dayanmıyordu tabii. Ulaşılanı okuyorduk genellikle. Düşünsel açıdan tartışılır boyuta rağmen dil ve üslup açısından çocuk dünyasını kuşatan kitaplardı pekçoğu. Bu kitapların karakterleri uzun yıllar etkilemiştir beni. Mesela Ferenç Molnar'ın Pall Sokağı Çocukları'ndaki Nemeçek karakteri bunlardan yalnızca biri…
Şimdilerde Michael Ende, David Hanry Wilson, Asa Lind, George Orwell severek takip ettiğim çocuk yazarlarından bazıları. Yerli yazarlar da var tabii. Mevlana İdris'i ilgiyle okuduğumu söyleyebilirim. Yetişkin edebiyatta ise dünya klasiklerini ve komşu ülkelerin düşünür ve edebiyatçılarını sayabiliriz. Rus edebiyatından Dostoyevski, Mısır denince Seyyid Kutup, İran denince Ali Şeriati değinmeden geçilemeyecek isimler. Mısırlı Edebiyatçı Necip Mahfuz, Lübnan'ın Halil Cibran'ı edebi yönleriyle takip ettiğim isimlerden birkaçı.
Yıllar içinde, kitapların da insanlar gibi, hem dost hem düşman olabileceğini anladığımdan beri, aynı masumane hislerle uzanmıyorum artık raflara. Kitapları eskisi kadar seviyorum fakat temkinli yaklaşıyorum ister istemez. Fakat şunu da biliyorum ki yazan biri okuma yelpaze ve grafiğini ne kadar geniş ve üst tutarsa kalemi o kadar hızlı gelişiyor. Buna mukabil prensipli ve bilinçli okumalar gerekiyor. Düzenli olarak okuma gayretinde olduğum bazı kitapları saymazsak, yazının hangi türünde yazıyorsam o alandaki eserlere yoğunlaşırım genellikle. Öyküyse öykü, çocuk edebiyatıysa çocuk kitapları. Hangi alanda yazarsam yazayım, işin teknik kısmını akademik boyutuyla irdelemeyi çok sevmiyorum. Tabii tezler üzerinden araştırmalar yaptığım da oluyor zaman zaman. Fakat kitaplar üzerinden okuma yaparak işin sırrını çözmek çok daha keyifli ve anlaşılır geliyor açıkçası. Yeni kuşaklarla aramızdaki fark da biraz buradan kaynaklanıyor galiba…
Yine de okumayı hayatımın hemen her döneminde çok büyük plan program dahilinde sürdürdüğümü söyleyemiyorum ne yazık ki. Söylemek isterdim ama lüks. Çünkü ülke şartlarında kadın yazar olmak zor. Bunu feminen hislerle filan söylediğim anlaşılmasın sakın. Hangi meslek grubundan olursanız olun, evde sizi bekleyen yükümlülükler çok da değişmiyor. O yüzden prensipleriniz ve ev çatışır durur hayatınızda. Ama okumadan varolmak da bir o kadar zordur yazının kaderinde. Kendi adıma söyleyecek olursam, edebiyat, eve galip geldiği, hayatın hay huyundan arınabildiği sürece okuma ve yazma akıp gidiyor mütevazı mecrasında…
Yazarken ise, kendimi tekrardan kaçınmaya özen gösteririm genellikle, tekrarladığımı hissettiğim zaman okumaya yönelirim yeniden. Bazen günlerce tek satır yazmam, bazen de kısa zamanda umulmayacak kadar hızlı üretirim. Yarım bıraktığım yazı yazarlık hayatım boyunca üçü beşi geçmemiştir. Bitirmeyi göze alamadığım çalışmalara hiç başlamam. Çünkü o dosyayı bitirmeden rahat edemeyeceğimi bilirim. Yazdığım metin kendi içime sinmemişse kimseye sunmam. Bir de yazılarımı demlenmeye bırakmanın faziletine inanırım yazan pekçok kimse gibi. Yazıya yönelik ilkeli ve tutucu yanlarım varsa da yenilik ve değişime de kapalı sayılmam pek.
Roman ve öykü kitaplarınızın dışında, standlarda boy boy, rengârenk çocuk kitaplarınızla da karşılaşıyoruz. Son yıllarda çocuk edebiyatı sarmış kuşatmış görünüyor kaleminizi. Yetişkin edebiyatının ardında çocuklara yönelik çalışmalarınız nasıl gidiyor?
Evet çocuk edebiyatıyla on yıla yakındır ilgileniyorum. Roman ve öykü çalışmalarım art arda yayımlansa da bizim ülkede edebi eserlerin okuma trendi bellidir. Kitaplar hem az adetle basılır hem de yıllarca rafları meşgul eder. Bir de 28 Şubat gibi postmodern bir darbe sürecinden geçirilirseniz rafların yükü daha da artar ne yazık ki. Zaten iyi okuyan bir toplum değiliz. Eline kitap almayan nice ebeveyn var yanımızda yöremizde. Allah'tan çocuklar öyle değiller. İyi bir temel verilirse okumaya meyilli pek çoğu.
Yazının rotasını çocuk edebiyatına çevirirken biraz bu persfektiften baktım galiba. Aslında yetişkinlere yazanların çocuğa dönük yazması buralarda pek yaygın değil. Oysa Batı'daki pek çok yazar çocuklar için de yazmayı ilke edinmiş durumda. Birçoğunun çocuk kitapları var. Benim de aklımda gerçekleştirmek istediğim birkaç proje vardı. Belki çocuklara bir selam verip dönmekti niyetim yine eskiye… Fakat ilk çalışmaların kitaplaşmasının ardından projelerin ardı arkası kesilmedi. Yazdıklarımın kısa zamanda okuyucuya ulaşması da motive edici etken oldu. Resimli, rengârenk kitaplara sahip olmak içimdeki çocuğu canlandırdı diyebilirim. Şimdi yazının başına oturduğumda, sanki kütüphane sırasında beklerken denizin sert rüzgarını içine çeken o kız kadar heyecanlıyım. Bir zamanlar okumak için can attığım kitapları, şimdi yazma fırsatım var ve bu çok iç açıcı…
Yazdıklarımın raflarda kalmadığını bilmek ise işin en güzel tarafı. İçine giren bilir. Çocuk edebiyatı sanıldığından çok büyük bir deryadır. Önceleri biraz öğretmen, biraz anne ya da bilgece yazmayı görev sayıyor gibiydim. Zaten çocukluğumdan beri değer yargılı bir duruşum vardır hayata. Didaktik olmaktan sakınmayı öncelemiyordum da diyebiliriz buna. Çocuklara yazan kimselerin genel handikabıdır bu. Allah'tan gelişime ve değişime açık durarak, çocukları çocuk gözüyle anlamaya çalışarak yazmanın peşine düşebildim. Tabii bu arada diğer çalışmalar ister istemez kesintiye uğradı. Zaman zaman birkaç deneme dışında kalem oynatamaz oldum. Başlarda dert etmedim değil bunu. Yetişkinlere yazmayı da özlüyorum. Özellikle öyküyü güzel bir dönemde bırakmanın sıkıntısı hep var…
Çocuk kitabı yazmanın incelikleri ve hassasiyetleri nelerdir? Nelere dikkat etmek gerekiyor?
Çocuk kitabı yazabilmenin temel klavuzu, çocuğun doğasını, çocuk duyarlılığını iyi bilmek, yaşamı, olayları ve de düşünceyi çocuk gözüyle değerlendirebilmektir. Çocuklar tarihin hemen her döneminde kendilerine uygun sözlü ve yazılı kaynaklara ilgi duymuşlar. Bugün Batı'da çocuk edebiyatı okullarda ders olarak okutuluyor. Bizim literatürümüzde ise anlam ve önemi yeni yeni sorguluyor denebilir. Ben çocuğun olduğu yerde durağanlık yoktur diye düşünüyorum. Çocuk masumiyeti yazanın da yayınlayanın da mürekkebine bereket katar. Yeter ki çocuklara, hem eğlendiren hem düşündüren, öğütvari, tekdüze ve didaktik olmaktan sakınan ama gerçekliği de metnin merkezine alan anlatılar sunulabilsin.
Çikolatalı Masallar, Masal Saati, Peygamberimizin Çocuk Arkadaşları, Alican'ın Günlüğü Fesleğen Sokağı, Dedem Eve Dönüyor, Sevap Yağmuru, Büyüteç Gözlüklü Kız… Çocuk kitaplarınız içinde ilk göze çarpanlar… İçlerinde siz de ayrı bir yere sahip olanı var mı?
Hepsini seviyorum. Ama Büyüteç Gözlüklü Kız'ı (Salıncak Yayınları, 2008) ayrıca anmadan geçemeyeceğim. Büyüteç Gözlüklü Kız, yedi-dokuz yaşa yönelik bir öykü kitabı. Okuyucudan ve edebiyat çevrelerinden güzel eleştiriler alıyor. Ayrıca 2010 Uluslararası Kitap Katoloğu'na girdi. Bu oldukça önemli bir gelişme benim için. Bu konuda değerli katkılarından dolayı Melike Günyüz Hanımefendi'ye buradan teşekkürlerimi sunmak isterim.
Bundan sonraki plan ve projelerinizle ilgili bilgi verebilir misiniz?
"Çitlembik Ağacındaki Kulübe" adlı son öykü kitabım yayın aşamasında. İnşallah 2011'de çocuk okurlarla buluşacak. Bunun akabinde kapsamlı bir masal kitabı ve on kitaplık bir çocuk romanı serisi oluşturma gayretindeyim. Metinlerin bir kısmı hazır. Allah'ın izniyle neticeleneceğini umuyorum.
RÖP: Yaşar Yeşil / Özgün Duruş / Sayı: 56