Herşey on üç ay önce, bir dönem 1. Ordu Komutanlığı’nda görev yapan emekli bir askerle gerçekleştirdiğim buluşmayla başladı. Elinde koca bir bavul, gözlerden okunan tedirginliğin eşliğinde, bana bavul içersindeki belgelerden bahsediyordu. Yazılarımı takip ettiğini söyleyen kişi, elindeki bavul içersinde bugüne kadar ortaya çıkardığım belgeleri gölgede bırakacak kadar önemli belgeler olduğunu iddia ediyordu.
Ne yalan söyleyeyim, başta bu sözleri elindeki belgeyi abartan klasik bir “haber kaynağı ifadeleri” olarak yorumlamıştım. Olayların bu noktaya geleceğini nereden bilebilirdim ki? Ne var ki, on üç ay önce başlayan süreç, önceki gün mahkemenin aldığı tutuklama kararlarıyla yepyeni bir boyut kazandı.
Tutuklamalar öncesi, savcının talebi, Genelkurmay Başkanlığı’nda –tabir yerindeyse- olağanüstü hal ilan edilmesine neden olmuştu. Genelkurmay Başkanlığı’nda konuyla ilgili kriz masası oluşturulmuştu. Genelkurmay Adlî Müşavirliği tıpkı Temmuz 2010’daki tutuklama kararında olduğu gibi komutanları konuyla ilgili hukuki olarak bilgilendirmişti. Mahkemenin kararı üzerine ise Ankara-İstanbul arasında yoğun bir telefon trafiği başladı.
Aşılması gereken ilk kriz, aralarında korgenerallerin de bulunduğu tutukluları cezaevine kimin götüreceği konusunda patlak vermişti. Kriz, tutuklamaların mahkemede gerçekleştiği, dolayısıyla bu tutuklamalar için İç Hizmetleri Kanunu’nun uygulanamayacağı bilgisinin Silivri’ye bildirilmesiyle aşıldı. Generaller jandarma eşliğinde cezaevlerine götürüldü.
Bu aşamadan sonra devreye Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bir numarası Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner girdi. Harbiye Orduevi’nde tutuklu askerlerin aileleriyle görüşen Koşaner, ilgili kişilerle gerekli görüşmeleri yapacağını söyleyerek aileleri teskin etti. Ardından da Başbakan Erdoğan’la görüşmek üzere Dolmabahçe’deki Başbakanlık Konutu’na geçti. Bunun yanı sıra, gün boyunca Koşaner’in Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le de telefonla görüştüğü iddia edildi.
Yaşanan bu sıcak gelişmeler üzerine Ankara ve İstanbul’daki haber kaynaklarımdan Dolmabahçe görüşmesinin içeriğiyle ilgili bilgi almaya çalıştım. Edindiğim ilk bilgiler tutuklama kararının sürpriz olduğu bu yüzden şimdilik küçük bir yol haritası belirlendiği yönünde.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner, Dolmabahçe görüşmesinde Başbakan Erdoğan’a konunun TSK açısından “hassas” olduğunu belirtip, ondan “aileler adına” bazı isteklerde bulunmuş. Başbakan’dan, tıpkı Temmuz 2010’da olduğu gibi, bir üst mahkemeye yapılacak itiraz yoluyla tüm sanıkların tutukluluğun kaldırılması için hükümet nezdinde gerekli girişimlerin yapılması istenmiş. Kamuoyundan gelebilecek tepkiler nedeniyle bunun yapılamaması durumunda ise hiç olmazsa muvazzaf askerlerin tutukluluğunun kaldırılması, “hassas durumu” normale çevirebilecek bir adım olarak Başbakan’a sunulmuş.
Başbakan’ın, Koşaner’in taleplerine nasıl bir cevap vereceğini önümüzdeki günlerde hep beraber göreceğiz. Hatırlanacağı gibi Temmuz 2010’da, Askerî Şûra öncesi yine 102 Balyoz sanığı hakkında tutuklama kararı çıkarılmış, sanıklar tutuklama işlemini gerçekleştirecek olan polislerin giremedikleri orduevlerine saklanmışlardı. Ardından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Erdoğan ve dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Cumhurbaşkanlığı köşkünde kriz toplantısı yapmıştı. Yapılan zirvenin ardından İstanbul’daki mahkeme itirazı görüşmüş, yüz iki sanığın tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılması kararını çıkartmıştı.
Seçim öncesi yargı üzerinde yapılacak benzer bir baskının kamuoyunda tepkiyle karşılanabileceğinin farkında olan Karargâh, hükümetin isteklerine yeşil ışık yakmayacağı düşüncesinde. Ancak konunun en azından muvazzaf askerler açısından çözülmesi için AK Parti içersindeki askere yakın isimlerle temaslar sıklaştırılacak. “Ülkede büyük kriz olur” senaryosu bu kişiler üzerinden hükümete iletilecek.
Ülkeden kaçış hazırlıkları
Balyoz davasında yaşanan bu gelişmeler, 28 Şubat post-modern darbesine ve ortaya henüz çıkmamış bazı darbe planlarına bulaşan askerleri de tedirgin etti. Özellikle emekliler “sıranın kendilerine geldiğini” düşünüp, ülkeden kaçmak için hazırlık yapıyor. Tabii malvarlıklarıyla birlikte.
Tedirginliklerinin iki nedeni var. İlki, Gölcük Donanma Komutanlığı’nda çıkan 28 Şubat süreciyle ilgili belgeler, ses ve görüntü kayıtları. İkinci ve en önemli tedirginlik kaynakları ise Balyoz belgeleri arasında çıkan bazı emirlerin 28 Şubat’a dayanması. Balyoz darbesinde yapılan fişlemelerin dayandığı emirler 28 Şubat dönemine uzanıyor.
Özellikle, belgeler arasında bulunan “İrticanın Taktik Resminin Güncellenmesi” emri kendilerini çok tedirgin ediyor. Altında emekli Tümgeneral Deniz Ali Kutluk’un imzası bulunan bu emir nedeniyle Balyoz’la, 28 Şubat dosyasının birleştirilebileceğini, sıranın kendilerine geldiğini düşünüyorlar.
Önümüzdeki günler tarihe geçecek yeni gelişmelere sahne olursa kimse şaşırmasın. Seçim sonrasında ise daha büyük sürprizlere hazırlıklı olun derim.
mbaransu@gmail.com
TARAF