Muttakiler nerede?

Hayatımızın gidişatını belirleyen esas ölçü ne?

HAKSÖZ HABER

İnsan en temelde bir  günü ihtiyaçlarını gidermek üzere geçiren organizmadır. Yer, barınır, giyinir… İnsanın bu gerçeği onun diğer varlıklarla ortak özelliği olmaktayken farkı ise sadece insana ait olan bazı hasletlerden güç alır.

İnsan düşünerek medeniyet tasarlama gayesine sahip olan bir varlıktır. Düşüncenin doğal sonucu ise anlamlı bir hayat sürmektir. İnsan –bildiğimiz kadarıyla- eylemlerini anlamlandırma derdine sahip olan tek canlıdır.

Peki, insanın hayatının gidişatını belirleyen esas ölçü nedir? Kimileri bu noktada ideolojilerin gösterdiği yolu seçerken kimileri ise batıl inanışları tercih etmektedir. Tercihin çetinliği imtihanın gerekliliğinden kaynaklanıyor. Milliyetçilik cahiliyesi ise bugünün en yaygın yönelişlerinden birisi olma özelliğine sahip…

Kimileri Türk kimileri Kürt vb. milliyetçilikler adına can alıyor ve can veriyor. İnsanın böylesi süfli işler adına hayatını ortaya koyması cahiliye aidiyetlerinin gücünü gösteriyor. Modern cahiliyenin kuşatıcılığı insanları anlam arayışından uzaklaştırarak nefsine ve ideolojisine tapınmaya kadar götürebiliyor.

Allah Resulü’nün (sav) örnekliğinden gördüğümüz ise insan hayatının temel ölçüsünü belirleyen kıstası hatırlatıyor. İnsanın kendisinden daha yüce bir değere bağlanması sadece ve sadede Allah’a karşı kayıtsız bir imanla mümkündür. Soy-sop, ideoloji vs. hiçbir şey imanın anlam derinliğini karşılayamaz. Bu bağlamda muttaki olmak hayatımızı belirleyen esas ölçü olmalıdır!

Beyhaki'nin aktardığına göre sahabeden bir grup, bir halka yapmış oturmuş, aralarında sohbet ediyorlardı. İçlerinden birisinin Hz. Selman ile bir problemi vardı. Selman-i Farisi, Mescid-i Nebevi’nin kapısından girdiğinde, onunla sorun yaşayan kişi Selman işitecek şekilde konuyu değiştirdi. Etrafındaki arkadaşlarına, “Soyun-sopun nedir, sülalen nereye dayanıyor, hangi kabiledensin?” diye sormaya başladı. Cevap olarak her birisi kendi soyunu-sopunu anlattı. Birisi dedi ki:

“Ben Mudar kabilesindenim, falan oğlu falanım.” Bir başkası, “Ben Evs kabilesindenim, benim babam Medinelilerin en şereflilerinden falan oğludur. Dedem şudur, dedemin babası şudur.” diye, kendi soyunu-sopunu anlatmaya başladı. Bir başka sahabe, “Ben de Temim kabilesindenim, falanın oğlu falanım.” Bir başkası “Ben Hazrec kabilesindenim.” Bir başkası da “Ben de Kureyş kabilesindenim, insanların en şereflilerinin soyundanım” dedi.

Sohbet bitince sohbeti yöneten zat, Hz. Selman’a döndü: “Ey Selman, senin soyun-sopun nereye dayanıyor? Sen nerelisin, sen hangi kabiledensin?” diye sordu. Selman (r) şöyle cevap verdi:

“Ben dalalette, sapıtmış bir insandım, Allah beni Muhammed (sav) ile hidayete erdirdi. Ben fakir, yoksul bir insandım, Allah beni Muhammed (sav) ile zenginleştirdi. Ben basit bir köle idim, Cenab-ı Hak beni Muhammed (sav) ile özgürlüğüme kavuşturdu. Benim soyumu-sopumu öğrenmek mi istiyorsunuz? Ben de İslâm oğlu Selman’ım.” dedi.

Hz. Ömer uzaktan bu sözleri duydu, ayağa kalktı, topluluğun yanına geldi. Onlara dedi ki, “Benim de soyumu-sopumu öğrenmek istiyor musunuz? Ben de İslâm oğlu Ömer, İslâm oğlu Selman’ın kardeşiyim.” dedi.

Allah Resulü de (sav), “Selman Ehl-i Beyt’tendir.” buyurmuş ve Ehl-i Beyt’ten olmanın soy-sop ile değil akide ile ilişkili olduğunu kastetmiştir.

İmam Gazali’nin (Allah ondan razı olsun) İhya’sından konu ile alakalı bir bölümü aktararak sonlandıralım.

Resul-i Ekrem’e:

-“İnsanların en akıllısı, en keremlisi kimdir?” diye sorulduğunda, Resul-i Ekrem:

-“Benim mensup olduğum aileye mensup olandır.” buyurmadı da:

-“Onların en keremlisi, ölümü en çok hatırlayıp, onun için en çok hazırlanandır.” buyurdu. (c. 3 s. 800)

İmam Gazali aktarmaya devam ediyor. Resul-i Ekrem şöyle buyurdu:

“Allahu Teala, muayyen olan kıyamet günü için bütün canlıları mahşer yerine topladığı vakit, yakındakiler gibi uzaktakiler de aynı şekilde duyacakları bir sesle karşılaşırlar. Bu ses şöyle der:

Ey insanlar! Sizi yarattığımdan bugüne kadar, hep ben sustum da sizi dinledim. Bugün siz susun da beni dinleyin. Bugün size amellerinizin karşılığı verilecektir. Ey insanlar! Ben sizin aranızda bir nesep, asalet koydum; siz de kendi aranızda bir nesep tayin ettiniz. Benim koyduğum nesebi düşürdünüz ve kendi nesebinizi yücelttiniz. Ben en keremliniz en çok muttaki olanınızdır, dedim. Fakat siz buna yanaşmadınız da, falan zâde falan, dediniz. İşte bugün ben de sizin koyduğunuz asaleti düşürür ve kendi koyduğum asaleti yüceltirim. Muttakiler nerede! (c. 4 s. 296)

İslam Düşüncesi Haberleri

Felah; fıtrat ve vahiyle yeniden buluşmamızda!...
Diyanetten hatırlatma: Tüm kumarlar haramdır!
Kemalistlerin cehaleti uçsuz bucaksız saçmalama özgürlüğü sunuyor!
İ’tizâl ile itidal arasında Allah nerededir?
Mutlak kötüye karşı el-Kassam’ın özgürleştirici ribatı ve cihadı