Mutlu tesadüf!

Ali Bulaç

Bugün 14 Şubat, hem Mevlid Kandili, hem sevgililer günü.

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez'e göre "iki kutlamanın aynı güne denk gelmesi güzel bir tesadüf veya tevafuk".

Sayın Başkan, Mısır'da 60 yıldır süren dikta rejimine karşı başlayan halk ayaklanmasında da "dinî faktör"ün az bir paya sahip olduğunu söylemişti. Açıklamasına göre, başka siyasi, toplumsal ve ekonomik faktörlerin de payına bakmalı. Hemen her şeyi dine bağlamak yanlış.

Sadece Diyanet İşleri Başkanı değil, "akademik kimliği"yle de konuştuğunu özellikle belirten Sayın Görmez'in, Lübnanlı Hıristiyan yazar Halil Cibran'ın Derviş kitabındaki el Mustafa'nın münzevi hayatı bitirip de etrafını saran şehir halkıyla olan diyaloglarından haberdar olmadığını sanmıyorum. Belki bir gün bunu Sayın Başkan'a sorma fırsatımız olur.

Gelelim, "iki mutlu günün tesadüf etmesi"ne. Artık mecburiyetten âdet haline getirdik, birer "dinî-kültürel bid'at" olarak hayatımıza giren bazı günlerin kutlamalarıyla ilgili yazılar yazıyoruz.

Kur'an ve Hz. Peygamber (sas)'in güvenilir tatbikatı temel alındığında, İslam tarihinde Kadir Gecesi'nden başka kutlanacak gece yoktur. Bütün geceler kutsaldır, her gece Allah'a ihlas ve huşu ile ibadet edilir. Kadir Gecesi'nin önemi, Kur'an-ı Kerim'in bu gecede indirilmiş olması dolayısıyla kutsalın bunda kesafet kazanmasıdır. Cuma günü, Ramazan ayı ve iki bayram (Ramazan ve Kurban) gibi bir öneme sahiptir. Bunun dışında Mevlid, Miraç, Beraat, Kutlu Doğum Haftası gibi geceleri ve günleri Hz. Peygamber (sas)'in, ashabının ve tabiinin kutladığına dair güvenilir tek bir kayıt yok. Çok sonraları özellikle Türkiye ve İran'da hayli revaçta olan bu gecelerin kutlanması, tarih içinde gelişen birer âdettirler, hüküm açısından da "dinî bid'at" sayılırlar. Hz. Peygamber (sas) ve ashabı ne Bedir Günü'nü, ne Hicret'in başlangıcını, ne Mekke fethini kutlamışlardır. Bunların kutlanması icap etseydi Efendimiz, bunu bize apaçık bildirir, kendisi de kutlardı. Biz tarihte, başka dinlerin kendilerine özgü kutsallıklarından ve kutlamalarından etkilenerek bu türden kutsal geceler icat ettik.

Doğum günleri, yılbaşı, anneler günü, babalar günü, Nevroz gibi sevgililer günü de birer kültürel bid'at olarak son yıllarda hayatımıza girdi. Türkçe ve Arapçada "sevgili/mahbup" karşı cinsten sevilen kişiye denir. Kültürel örfte, aralarında nikâh bağı olmayan kadın veya erkek sevdiğine "sevgili" der. Tabii ki evli çiftler, nişanlılar ve sözlüler de birbirinin "sevgilisi"dir. Ama bir kere nikâh akdedilmişse, artık "sevgili"nin yerini başka hitaplar alır. Son yıllarda yaşadığımız kültürel değişimin derin etkisinde evliler veya sevgililer olur olmaz "Sevgilim, aşkım" diye birbirlerine hitap ediyorlar.

"Sevgililer günü"nü eşlerin birbirlerine hediye alıp sevgilerini hatırladıkları gün olarak anlarsak, masum gibi görünür. Ama Mevlânâ Celaleddin bunu çocukça bulur. Oğlu Sultan Veled'i evlendirdiğinde şu öğüdü yapar: "Bundan sonra her geceyi gerdek gecesi gibi algıla ve yaşa." Birbirlerini seven evliler sevgilerini uluorta dile getirmezler, sevgi aralarında yaşayan özel-mahrem bir şeydir. Ancak asıl sevgililer gününün dolaylı olarak empoze ettiği şey, sevgilisi olmayanların bir an önce kendilerine sevgili bulmalarını öğütlemesidir. Nitekim "Çocuklar Duymasın" dizisinin bu haftaki bölümü, tamamen "sevgilisi olmayanların bir an önce kendilerine sevgili bulup 14 Şubat'ı kutlamaları" temasına dayandırılmıştı. Bu sayede 14 Şubat kutlamaları, aralarında nikâh bağı olmayan kadın-erkek ilişkisini teşvik eder, tolere edilebilir forma sokar. Bu sayede zaman içinde nasıl derin bir zihniyet dönüşümüne uğradığınızı anlamazsınız.

Bugün isteyen Mevlid Kandili'ni, isteyen sevgililer gününü veya ikisini kutlasın. Bizim kimseye diyecek bir şeyimiz olmaz. Dinini ciddiye alan ve hayatlarını Hz. Peygamber'in sünnetine göre yaşama azmi içinde olanlar ise, -'Ne olsa gider' postmodern hurafesine iltifat etmeden- her günü nasıl yaşıyorlarsa öyle yaşayacaklar. Belki "Asr Sûresi"ni okuyup tefsiri üzerinde düşünmek faydalı olabilir.

ZAMAN