Mütevatir Hadis Var mıdır?
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Allah’a hamd resulüne selam olsun. Hadis konusunu işlemeye devam ediyoruz. Bir önceki yazımızda hadisleri; 1-) Kaynağı açısından, 2) İfade ettiği Bilgi Değeri Açısından 3) Sıhhat açısından yapılan ayırımlar1 diye üçe ayırmıştık. Ayrıca bunlardan “kaynakları açısından hadisler”şıkkını da müzakere etmiştik. Şimdi de bilgi değeri açısından yapılan hadis ayırımların üzerinde durmaya çalışacağız.
2-) İfade ettiği bilgi değeri açısından hadisler
İfade ettiği bilgi değeri açısından hadisler mütevatir ve ahad olarak ikiye ayrılmaktadır.2
Bunları hadis çeşitlerini biraz açmaya çalışalım. İlk önce mütevatir hadis üzerinde duracağız. Ancak mütevatir hadis konusunun anlaşılması için, başta mütevatir haberin mahiyeti üzerinde durmamız gerekecektir.
Mütevatir haber nedir?
Vetr kökünden türeyen mütevatir kelimesi sözlükte, “araya zaman girmekle beraber kesintiye uğramaksızın devam etmek, birbiri ardınca gelmek” anlamına gelmektedir.3 Bu manaya uygun olarak, tevatere’l –haberu denildiği zaman, haberin fasılalarla birbiri arkasına gelerek aynı durumu ifade ettiği anlaşılır. Bu bir bakıma, haberin nesiller boyu herkes tarafından aktarılması ve nesilden nesile haber verilmesi demektir. Bu da, en basit ifade ile haberin her nesilde sayısı bilinmeyen bir kalabalık tarafından nakledildiği manasına gelir. O halde mütevatir haber, nesilden nesile, kalabalık bir cemaat tarafından rivayet edilen haberdir.4 Bazı alimler rivayet eden alimlerin sayısını bazı ayetlerden hareketle, 4, 5, 10, 12, 20, 40, 70, 300,5 1400, 15006 olması gerektiğini iddia etmiş, ama bunlar genel olarak kabul görmemiştir.7
Başka bir tarife göre mütevatir haber, sadık haber kapsamında değerlendirilen haberler içerisinde doğruluğu bizzat haberin kendisiyle sabit olan haberdir. Diğer haberlerin doğruluğunun bilinmesi haber dışında bir delile bağlıdır ve bu yönüyle söz konusu haberlerin doğruluğu bilgisi nazaridir (dolaylı, iktisabi, istidlalidir.)8
Başka bir tarife göre ise mütevatir haber “bütün tabakaları itibariyle, yalan üzere anlaşmaları imkânsız sayıda kişi tarafından rivayet edilen mahsusa dair haberdir”9
Mütevatir haber ile ilgili yapılan tariflerden hareketle, bir haberin mütevatir olması için üç şeye ihtiyaç duyulduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır10;
1-) Tevatür yeter sayısı: Mütevatir haber tarifinde öne çıkan ilk unsur, haberin kesin ve zorunlu bilgi ifade etmesidir. Ancak bu zorunluluk haberi aktaranların sayısının çokluğundan kaynaklanmalıdır. Bunun içinde haberin uydurulma ihtimalini imkânsız kılacak sayıda ravi tarafından rivayet edilmesi gerekir. Bu konuda ihtilaf yoktur11.
2-) Haberi bildirenlerin sayısının bütün tabakalarda aynı olması, en azından tevatür sayısının altına düşmemesi: Yani haber, rivayetin başında, ortasında, sonunda, başka bir ifadeyle bütün tabakalarda aynı şartları taşımalıdır. Bu sebeple, başlangıcı itibariyle, yanılması ve hata yapması mümkün olan kişilerce nakledilen haberler el- Bakillani’nin deyimiyle sonradan, yağmurlar ve kumlar sayısınca insan tarafından da rivayet edilse ilim doğurmaz.12
Pek çok hadis başlangıcı itibariyle bu şartı sağlamadığı veya başlangıçta sağladığı halde sonradan ahad seviyesine düştüğü için mütevatir sayılmamıştır.13 Mesela Hz. Ali’nin imameti konusunda nas bulunduğuna ilişkin haber, bütün tabakalarda tevatürün şartlarını taşımadığı için ilim oluşturmamıştır.14
3-) Haberi nakledenlerin haberin içeriğini duyulara dayalı olarak bilmeleri: Zira zanna dayalı olarak veya akıl yürütme yoluyla ulaşılan bilginin haber vermesiyle ilim (şüpheden uzak kesin bilgi) oluşmaz.15
Prof. Dr. Talat Koçyiğit ise, mütevatir haberin oluşması için dört şart gerektiği düşüncesindedir. Zikrettiği hususlar, yukarıya aldığımız şartlarla neredeyse aynıdır16.
Bu şartlara uygun olarak gelen mütevatir haberlerden örnekler:
Namazın kılınışı, ezan, haccın yapılışı ve zamanı, oruç ve zamanı, bayram günleri ve namazları, Hz. Peygamberin Mekke’de doğduğu, Medine’ye hicret ettiği, Bedir, Uhut, Hendek harplerine katıldığı gibi sireti nebevinin temel hatları, müslümanların elindeki Kur’an’ın, Hz. Muhammed’in tebliğ ettiği kitap oluşu, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’nin ilk halifeler oldukları gibi, aklı başında hiç kimsenin tersini iddia edemeyeceği haberler bu tür kesinliği sabit mütevatir haberlerdendir.
Mütevatir haber örnekleri olarak yukarıda yer verdiğimiz haberler, hadisler yoluyla değil (Örneğin ezanın tatbikatı mütevatirdir, ancak ezanla ilgili hadisler ahadtır.) çok büyük toplulukların, çok büyük topluluklara aktardıkları haberlerle, yani tevatür yoluyla sabit olmuş ve sonraki kesimler için ispatlanmaya ve ek bir delil getirmeye ihtiyaç duyulmayan kesin bilgilere dönüşmüşlerdir.17
Zaten bundan dolayı mütevatir haberlerde, senet sorulmaz ve haberi verenlerin adil olup olmamaları hatta müslüman olup olmamaları dahi önemsenmez.18 Zira haberi verenlerin sayıları öylesine çoktur ki mütevatir haberin kendisi, başka bir ihtimale imkân bırakmaz. Nitekim bir haberin mütevatir olması için olmazsa olmaz şartı, o haberde yalanın/yanlışlığın “aklen imkansızlık” içermesidir.19 Ayrıca şu da bilinmelidir ki, tevatür nasların sübutunun kesinliğine ilişkin bir kavram olup anlamın kesinliği ve bağlayıcılığı ayrı bir konudur.20
“Mütevatir” ilk önce kelam ve fıkıh usulü kavramı olarak doğmuştur.
Mütevatir haber kavramı, öncelikle kelam ve daha sonra da fıkıh usulünün kavramıdır.21 Bunlardan da özellikle kelamcılar bu kavramla ilgilenmiş ve geliştirmişlerdir. Zira mütevatir kavramı, kelam ilminde biri dış (nübüvvet inkârcıları) diğeri de iç olmak üzere (Şia) iki muarıza karşı önemli bir delil görevi görmüştür. Bu durum bize tevatür kavramının ve bunun bilgi değerinin niçin kelam kitaplarında daha çok tartışıldığını açıklamakta ve bu kavramın ilk defa kelamcılar tarafında kullanıldığı ihtimalini güçlendirmektedir. Kelamcılar, Yahudilerin Hz. Musa’nın “Benim şeriatımı nesih edeni tekzip edin” rivayetini, Hıristiyanların, Hz. İsa’nın çarmıha gerilişi iddiasını ve Şia’nın Hz. Ali’nin nassen imam seçildiği iddiasını sonradan yaygınlaşmasına karşın, ilk asırda/tabakada mütevatir olmayışından dolayı reddetmişlerdir.22 Öyle ki el-Bakillani, Şia’nın delil gösterdiği hadislerin ahad haberler olduğunu söylerken, başlangıçta ahad olan bir haberin, sonradan yağmur sayısınca kişi tarafından rivayet edilse bile mütevatir seviyesine çıkamayacağını belirterek, onların tevatür iddialarını reddetmiştir.23
Diğer yandan kelamcıların etkisiyle mütevatir haber kavramının erken dönemden başlayarak usulü fıkıh âlimlerin gündemlerine de girdiği görülmektedir. Bu husus usulcüler tarafından da kabul edilmektedir.24 Ama usulcülerin mütevatire yaklaşımında bazı farklılıklar vardır. Usul âlimleri, mütevatir haberi, hadis merkezli olarak tartışmışlardır. Kelamcılar haberi genel bilgi kaynağı olarak ele alırken, usulcüler haberi, hadis merkezli olarak aldıkları için isnadlı haberlerin tevatür imkânını tartışmışlardır. Buna göre mütevatir; çok sayıda olmaları, adalet vasıflarının bulunması ve farklı mekânlarda olmalarından dolayı yalan üzerinde birleşmeleri düşünülmeyen kalabalık bir topluluğun, Hz. Peygamberden bize kadar, muttasıl bir isnadla ondan görülmüş ya da işitilmiş gibi rivayet ettikleri hadistir. Bu tarifte; isnad, ittisal, Hz. Peygamberin haberi gibi şartlar, kelam âlimlerinin tanımında söz konusu değildir.25
Mütevatir kavramının hadis usulüne girişi:
Bilindiği gibi hadisçiler, bilginin değeri ile ilgili tartışmalarla pek ilgilenmemişlerdir. Onlar zahiren asgari sahihlik şartlarını taşımış görünenleri de dâhil, her türlü sünnet malzemesini toplamaya çalışmışlardır. Bunların doğruluk ölçüsü olarak isnadı (raviyi) esas alan bir yöntemi benimsemiş ve bütün dikkatlerini bu noktaya yoğunlaştırmışlardır. Daha sonraları bunlar arasında “amel” edilmeye elverişli olanları, yani sahihlik şartları toplayanlarını tespit etmeye çalıştılar.26 Bu nedenle mütevatir hadisin “Hz. Peygamber’e ittisalinde hiçbir şüphe bulunmayan hadis” şeklinde tavsif edilmesi bu haberin isnadının araştırılmasını gereksiz kıldığı için, mütevatir konusu hadisçilerin ve hadis usulünün gündemine çok sonraları girmiştir.27
Mütevatir kavramının hadisçilerin gündemine girişiyle ilgili Prof. Dr. Hüseyin Hansu, konuyla ilgili tarihi gerçekleri aktarıp şunları ifade etmektedir: “Zebidi’ye göre, Hatip el-Bağdadi (Ö.1071) dışında hadisçilerden bu mütevatir kavramını kullanan yoktur.
İbni Hacer’e (Ö.1449) kadar mütevatir, müstakil bir konu olarak da hadis usulü eserlerinde yer almaz. Hatta ebu Gudde’ye göre, mütevatir haber konusuna müstakil bir başlık altında genişçe yer veren ilk hadis usulü kitabı Tahir el- Cezairi’nin (1852-1927) Tevcihu’n – Nazar’ıdır.
Hicri üçüncü asır ve sonrasında büyük ölçüde tamamlanmış olan temel hadis kaynakları arasında “sahih” hadisleri derleyen eserler bulunurken, mütevatir ismini taşıyan eserlere rastlanılmaması da mütevatir haberlerin hadis rivayetleri arasında değerlendirilmediğini göstermektedir. Dokuzuncu hicri asra kadar mütevatir ismini taşıyan bir rivayet kitabı da yoktur. Mütevatir hadisleri toplayan ilk eser hicri 911 (miladi 1505) yılında vefat eden Suyuti tarafından telif edilmiştir28. Görüldüğü gibi mütevatir teriminin gerek kavram olarak gerekse konu olarak hadisçilerin ilgi alanına girmediği hem hadisçiler, hem de fıkıhçılar tarafından açık bir şekilde dile getirilmiştir.”29
Çok uzun bir süre mütevatir kavramı hadisçilerin gündemine girmediği gibi, sınırlı zamanlarda bu deyimi veya bu kavramı çağrıştıran ifadeler kullandıklarında da mütevatir kavramı anlamında değil, hadisin şöhret bulduğunu ifade etmek için kullanmışlardır.30
Mütevatir, hadisçilerin konusu dışında olduğuna göre, hadisçi ve fakihlerin hadis incelemeleri için kullandıkları ıstılahların ve taksimatın tamamının, ahad haberlerle ilgili olduğu Babanzade tarafından şöyle ifade edilir: “Hadis-i mütevatir için isnat aranmadığı için ve senetsiz olmakla beraber ilm-i yakin ifade ettiği için bu taksimden hariçtir. Ehl-i hadis ve fukahanın bu kadar inceledikleri bu taksimat ve ıstılahat hep haberi vahidin ne dereceye kadar mevsukun bih olduğunu ve hangileriyle amel caiz olup hangileriyle olmadığını tayin etmek içindir.”31
Mütevatir kavramı çok sonraları (Resulullah (a.s)’ın vefatından yaklaşık sekiz asır sonra) hadis usulüne girdiğini yukarıda ifade etmiştik. Bu anlamda İbn-i Hacer, mütevatir hadisin belirlenmesinde isnatlarının çokluğunu esas alan bir anlayış geliştirmiştir. Ona göre musanniflerine ait olduğunda şüphe bulunmayan temel hadis kaynaklarında farklı isnatlarla müştereken rivayet edilen hadislerin kaynağına ait olduğu hususunda ilmi yakın hâsıl olur. Görüldüğü gibi hadis âlimlerinin sıhhati üzerinde icma ettikleri hadis anlamında “ haberü’l- hasse”, “isnad tevatürü” tabirleriyle de belirtilen ve bazı hadis âlimlerine has mütevatir tanımı ortaya çıkmıştır. İbn Hacer, Suyuti, Kettani ve Tahir el cezairi gibi bu konuda telifleri bulunan âlimlerin çok miktarda müevatirin bulunmasından bahsederken kasıtları da bu olmalıdır. Ancak tekrar ifade etmek gerekirse bu kesin ve zorunlu bilgi ifade eden mütevatir değildir ve bu yaklaşım genel kabul görmemiştir.32
Mütevatir kavramının süreciyle ilgili yeterince bilgi verdik. Şimdi “ifade ettiği bilgi değeri açısından” hadislerin mütevatir ve ahad diye ikiye ayrıldığını söylediğimizi tekrar hatırlayalım ve mütevatirden başlayarak konuyu açmaya çalışalım.
Mütevatir hadis nedir?
Mütevatir hadis, aklın ve adedin yalan üzere birleşmelerini imkânsız gördüğü bir topluluğun, senedin başından sonuna kadar yine kendileri gibi bir topluluktan rivayet ettiği sahih hadistir.33
Mütevatir hadisler lafzi ve manevi mütevatir diye ikiye ayrılır.
a-) Lafzi mütevatir: Aklın ve adedin yalan üzere birleşmelerini imkânsız gördüğü bir topluluğun, senedin başından sonuna kadar yine kendileri gibi bir topluluktan rivayet ettiği ve bütün rivayetlerinde lafızları aynı olan, başka bir ifadeyle Hz. Peygamber’in ağzından çıktığı şekilde bize ulaşan hadistir.34
Yukarıda tarifi yapılan hadisin özelliklerini bünyesinde barındıran bir hadis yoktur. Bu konuda hadisçilerce otorite kabul edilen İbn-i Salah şunları söyler: “Bu yüzden hadisçilerin rivayetleri arasında bu tür hadisler neredeyse hiç bulunmaz. Çünkü bu kavram (mütevatir), haberi zorunlu bilgi doğuran kimselerin rivayet ettiği haberdir ve bu şartın senedin başından sonuna kadar bulunması gerekir. Hadisler arasında bunun örneğini bulmak isteyen bu talebinde aciz kalır.”35
İbn-i Salah’ın tek istisna olarak gösterdiği “kim benim üzerime kasıtlı yalan uydurursa…” rivayetidir ki yapılan araştırmalar bu rivayetin de lafzi olarak aynen aktarılmadığını ortaya koymaktadır.36 Nitekim Tirmizi (Ö.279) bu rivayet için “mütevatir” demediği gibi, “sahihun, hasenun, garibun” demiştir. Ebu Dem ise bu hadisin meşhur olduğunu söylemiştir. El- Iraki ve El-Leknevi de bu hadisin mütevatir olmadığını söyleyenlerdir.37
Lafzi mütevatir hadise örnek verilenlerden “mestler üzerine mesh” ve “niyet” hadisine de birçok âlim itiraz etmiş ve bunların ahad hadisler olduğuna dair tespitler ortaya koymuşlardır38.
Aynı şekilde, İbn Hiban, İbn-i Salah, En- Nevevi, el-Cezairi, ez-Zebidi ve Subhi es-Salih de lafzi mütevatir hadis bulunmadığı fikrindedirler. Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu “mütevatir –uygulama olarak değil, ravisi isnadı bulunan bir hadis olarak- mevcut değildir” diyen İslam âlimlerinin görüşü daha doğrudur der.39
Hatta Prof. Dr. Hüseyin Hansu bu konuda şu tespitte bulunur: “Hadisler arasında lafzi mütevatirin bulunmadığı bilgisi neredeyse “tevatür” seviyesinde bilinen bir husustur.”40
Prof. Dr. Hüseyin Hansu’dan, bu konularla ilgili alıntılar yaparak konunun daha iyi anlaşılmasını sağlamaya çalışalım;
“Daha sonraları mütevatir olarak gösterilen hadislerin, daha önceki âlimler tarafından, daha önce meşhur veya müstefiz olarak gösterilmesi de mütevatir kavramındaki değişimleri ortaya koymaktadır.41 Nitekim Hâkim el Nisaburi’de (Ö. 405/1014) meşhur olarak geçen hadisler, Kettani’de (Ö. 1345/1927) mütevatir olarak değerlendirilmiştir. Bu hadislerden bazıları şunlardır; “ilim talep etmek her müslümana farzdır, benim sözümü işitip başkasına tebliğ eden kimsenin Allah yüzünü ağartsın, Hariciler cehennemin köpekleridir, hacamat yapanın da yaptıranında orucu bozulur, Ammar’ı baği bir grup katledecektir”42 vb.
Aynı şekilde, Hâkim en-Nisaburi ile çağdaş olan Eş’ari kelamcı ve usulcüsü Abdülkadir el-Bağdadi, son dönem hadisçileri tarafından lafzi mütevatire örnek gösterilen rüyet, şefaat, havz, Kevser, mizan, recm, mestler üzerine mesh, kabir azabı, varise vasiyet yoktur, kadın halası üzerine nikahlanmaz gibi ilk çıkışında tevatür derecesine ulaşmayan sayıda sika kişiler tarafından rivayet edilen, ancak daha sonra tevatür seviyesine ulaşacak derecede yaygınlaşan haberleri, müstefiz olarak değerlendirmiştir.
El-Bağdadi, daha sonraları lafzi ve manevi mütevatire örnek gösterilen haberleri dâhil, pek çok haberi müstefiz olarak değerlendirmiştir. Ona göre sadece Kur’an’ın mucize oluşu mütevatirdir.
Zahid el-Kevseri ve Ebu Gudde de müteahir dönemlerde tevatür konusunda yazan kimselerin -es-Suyuti ve el Kettani gibi-tariklerinin çokluğuna dayanarak tevatür hükmü verme konusunda gevşek (tesahul) davrandıklarını belirtmişlerdir.”43 (Ayrıca bakınız44)
b-) Manevi mütevatir.
Manevi mütevarin nasıl anlaşılması gerektiğine dair, Prof. Dr. Ahmet Yücel şunları söylemektedir: “Manevi mütevatir, aynı anlamın farklı lafızlarla rivayet edilmesiyle meydana gelir. Bu tür haberlerde tevatür derecesine yükselen husus, “kadri müşterek: ortak nokta” denilen haberin aslı ve özüdür. Bu tür tevatürde, ravilerin her biri farklı lafızlarla değişik olaylardan söz etseler bile bunların tamamında bir kadri müşterek (ortak nokta) vardır. İşte tevatür seviyesine ulaşan kısım bu noktadır. Söz gelimi Hz. Peygamberin dua ettiğine dair farklı lafızlarla birçok hadis rivayet edilmiştir. Bunlarda dua ederken Hz. Peygamber’in ellerini farklı şekillerde kaldırdığı ifade edilmektedir. Ancak hadislerin hepsinde ortak nokta, Hz. Peygamber’in dua esnasında ellerini kaldırdığının ifade edilmesidir. Şu halde Resul-i Ekrem’in duada ellerini kaldırması bize manevi mütevatir olarak ulaşmıştır. Namazda tekbir alırken ellerin kaldırılması, Hz. Peygamber’in abdest aldığı, namaz kıldığı, oruç tutuğu, hac ettiğini bildiren farklı lafızlarla rivayet edilmiş birçok hadis bulunmakta ve bunlar tevatür derecesine ulaşmaktadır.
Ezan, namaz, oruç, haç, zekât gibi ibadetler; Bedir, Uhud, Hendek gazveleri Hz. Peygamberden günümüze kadar bütün müslümanların naklettikleri mütevatir haberlerdir. Bunların mütevatir olması; haklarında hadis kitaplarında nakledilen hadislerin bulunmasından değil, nesiller boyu kalabalıklar halinde aktarılarak ve bazısı da uygulanarak nakledilmelerinden kaynaklanmaktadır45.
İbn-i Hacer gibi bazıları, birçok hadis kitabının, bir hadisin rivayetinde ittifak etmesini, o haberin mütevatirliğe yükselmesi ve kesin bilgi ifade etmesi şeklinde değerlendirmişlerdir.46 Bu değerlendirmenin yanlış olduğunu birçok âlim ifade etmiş ve görüş genel kabul görmemiştir47.
Nitekim bizimde sonuna kadar katıldığımız Prof. Dr. Hüseyin Hansu’nun bu konudaki görüşleri şunlardır: “Kuşkusuz mütevatirle ilgili en hararetli tartışmaların yaşandığı ilimlerden biri de hadis ilmidir. Aslında mütevatir haberler, konusu itibariyle zaten kesin ve doğru bilgi ifade ettiği için hadis ilminin konusuna girmez. Hadis ilminin konusu olan ve doğruluk araştırmasına tabi tutulan haberler, doğruluğu zanni (kuşkulu) olan ahad haberlerdir. Hadisçilerin inceleme ve araştırma konusu bu tür haberlerle sınırlı olup mütevatir haberleri kapsamaz. Hadis ilminde tevatür ve mütevatir tabirleri, genellikle meşhur olmuş, yaygınlık kazanmış hadis anlamında kullanılmıştır. Kimi hadisçiler de bunlara manevi mütevatir demişlerdir. Bu bakımdan hadis eserlerinde bulunanları kastederek ve kastedilen tevatür çeşidini belirtmeden ‘hadisler arasında kaç mütevatir vardır’ sorusu anlamsız yanlış bir sorudur. Aynı şekilde başta ahad kabul edilmiş hadisleri yeniden mütevatir ve ahad diye ayırmaya çalışmak başka bir tutarsızlıktır.48
Son olarak mütevatir konusu ile ilgili görüşlerimizi şöyle özetleyebiliriz:
1-) Mütevatir haber, din ve din dışı konularda kesin ilim ifade eden haberdir.
2-) Bir haberin mütevatir olması için üç özelliği taşıması gerekir:
A) Aklen, kasıtlı veya kasıtsız yalan üzere bir araya gelme imkânı olmayan çok büyük bir topluluğun bu haberi iletmesi.
B) Bu kalabalığın her tabakada eksilmeden bulunması. (Sahabe, tabiin, tebei tabiin ve diğer alt tabakalar.)
C) Nakledilen haberin akli bir çıkarsama veya benzeri başka bir yolla değil, nakledenlerin bizzat görmesi ve işitmesinde oluşan bir haber olması.
3-) Mütevatir haberler vardır. Kur’an’ın Hz. Muhammed’in iman edilmek üzere getirdiği kitap olduğu, Kabe’nin Kur’an’ın bahsettiği Beytüllah oluşu, Bedir, Uhud, Hendek gazvelerinin yapıldığı, Ya da Aristo denilen bir şahsiyetin var olduğu bilgisi gibi.
4-) Mütevatir sünnetler de vardır ve bunlar da mütevatir haberlerdendir. Namazın ve rekâtların sayısı, orucun ramazanda tutulacağı, haccın şekli ve zamanı, zekâtın varlığı, ezan, cemaatle namaz, bayanlarda tesettürün varlığı, domuzun bildiğimiz haram kılınmış hayvan olduğu, kurban kesilirken Allah’ın zikri ve benzeri olaylar mütevatir sünnetlerdir ve redleri küfrü gerektirir. Zira bu konudaki bilgi kesin bir ilmi ifade etmektedir. Buradaki kesinlik hadislerden değil, on binlerin fiilen uygulamaları ve haber vermelerinden dolayıdır.
5-) Manevi mütevatir diye adlandırılan ve hadislerde ortak payda olarak geçen hususlar vardır. Ama bu ortak noktaları “kadri müşterekleri” belirleme akli ve ilmi bir çabayı gerektirdiğinden herkesi bağlayan ve reddi durumunda küfrü gerektiren haberler değildir. Zira bunlar kendiliğinden herkesin bilmesi gereken bir bilgiyi ifade etmezler. Bu bilgiler için hadis âlimi olmak, özel alan ve eserlerde araştırma yapmak gerekmektedir. Ayrıca âlimlerin akılları da farklı çalıştığı için, manevi mütevatirin oluşup oluşmadığıyla ilgili ihtilaflar olabilmektedir. Bu hususlarda bu tür haberleri kesin bilgi oluşturan gerçek mütevatir haberlerden ayırmaktadır. Zira bu bilgi artık zorunlu değil, istidlali bir bilgidir.
5-) Yukarıda zikrettiğimiz özelliklere ve mütevatir haber vasfına sahip, mütevatir hadis yoktur. Mütevatir hadis olarak zikredilen hadisler, mütevatir haber özelliklerine sahip değildirler. Mütevatir hadis olarak nitelendirilip kesin bilgi verdiği söylenen bir çok husus, bir çok alimce reddedilmiştir. Nitekim içlerinde Cüveyni, Gazzali, Taberi gibi alimlerinde bulunduğu bazı usulcüler, rüyet, kader, kabir azabı, havz, kevser, mizan, şefaat, recm ve mest üzerine mesh hakkında, ikinci, üçüncü veya dördüncü asırda tevatür seviyesine çıkan haber-i vahitlerin kesin bilgi ifade edeceği şeklindeki görüşün zahiren sıhhatinden söz edilse de, aslında bu haberlerin kesinlik ifade ettiğinden söz edilemeyeceğini belirtmişlerdir.
6-) Mütevatir hadis diye nitelendirilen hadisler, geçmişte âlimlerin meşhur veya müstefiz diye adlandırdıkları hadislerdir. Zaten bunlar mütevatir haber özelliklerine sahip de değillerdir.
7-) Mütevatir hadis vardır diyen âlimlerimiz, genel geçer ve ümmet tarafından kabul edilmiş ve mutlak kesin bilgiyi ifade eden mütevatir haberi değil, Çoğunlukla özel ve dar bir anlam yükledikleri mütevatir anlayışını kast etmektedirler. İbn-i Hacer ve İbn-i Teymiyye gibi.
8-) Mütevatir olmayan hadisler kesin ilmi ifade etmedikleri tespiti, onlarla amel edilemeyeceği anlamına gelmemektedir. Bu tespitten, onların akide gibi kesin bir ilmi gerektiren alanlarda delil olamayacakları, ama sahih olduktan sonra ameli konularda delil olabileceği şeklinde anlaşılmalıdır.
Sözlerimizin sonu Allaha hamdtır. İfade ettiği bilgi değeri açısından hadisler başlığının ahad kısmını inşallah gelecek yazımızda açmaya çalışacağız.
Dipnotlar:
1- Prof. Dr. Ahmet Yücel, “Hadis Usulü”, M.Ü. İlahiyat Vakfı Yayınları, s. 141.
2- Prof. Dr. Talat Koçyiğit, “Hadis Usulü”, s. 15-21. Prof. Dr. Ahmet Keleş, “Hadis Tarihi ve Usulü Dersleri”,FecrYayınları, s.64. Prof. Dr. Ahmet Yücel, “Hadis Usulü”, M.Ü. İlahiyat Vakfı Yayınları, s. 141.
3- Prof. Dr. Ahmet Yücel, “Hadis Usulü”, M.Ü. İlahiyat Vakfı Yayınları, s.153.
4- Prof. Dr. Talat Koçyiğit, “Hadis Usulü”, s. 15.
5- Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “MütevatirHaber”, Bilge Adamlar Yay., s. 94.
6- Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu, “Alternatif Hadis Metodolojisi”, OttoYayınları, s. 100.
7- Prof. Dr. Subhi es-Salih, “Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları”, s. 116. Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “Mütevatir Haber”, Bilge Adamlar Yay., s. 94. Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu, “Alternatif Hadis Metodolojisi”, Otto Yayınları, s. 100. Ahmet Naim Babanzade, “Tecrid-i Sarih Mukkadimesi”, s. 102.
8- D.İ.A.,c.32, s.208.
9- Ahmet Naim Babanzade, “Tecrid-i Sarih Mukkadimesi”, s. 102. Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “Mütevatir Haber”, Bilge Adamlar Yay. s. 103.
10- D.İ.A.,c.32, s.209.Prof. Dr. Talat Koçyiğit, “Hadis Usulü”, s.16-17. Prof. Dr. Hüseyin Hansu, Mütevatir Haber, Bilge Adamlar Yay. s. 91-96.
11- Ahmet Naim Babanzade, “Tecrid-i Sarih Mukkadimesi”, s. 102. . Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “Mütevatir Haber”, Bilge Adamlar Yay. s. 91. D.İ.A.,c.32, s.209. Prof. Dr. Talat Koçyiğit, “Hadis Usulü”, s. 17. Prof. Dr. Ahmet Keleş, “Hadis Tarihi ve Usulü Dersleri”, Fecr Yayınları, s. 65. Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu, “Alternatif Hadis Metodolojisi”, Otto Yayınları, s. 99.
12- D.İ.A. c.32, s.209. Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “Mütevatir Haber”, Bilge Adamlar Yay. s. 96. Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu, “Alternatif Hadis Metodolojisi”, OttoYayınları, s. 100. Ahmet Naim Babanzade, “Tecrid-i Sarih Mukkadimesi”, s. 102.
13- Ahmet Naim Babanzade, “Tecrid-i Sarih Mukkadimesi”, s. 102, 103. Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “Mütevatir Haber”, Bilge Adamlar Yay. 96.
14- D.İ.A.,c.32, s.209. Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “Mütevatir Haber”, Bilge Adamlar Yay. 96.
15- D.İ.A. c.32, s.209. Ahmet Naim Babanzade, “Tecrid-i Sarih Mukkadimesi”, s. 102. Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “Mütevatir Haber”, Bilge Adamlar Yay., s. 96. Prof. Dr. Talat Koçyiğit, Hadis Usulü, s. 17.
16- a-)Mütevatir haber, kalabalık bir cemaat tarafından nakledilmelidir. b-) öyle bir kalabalık ki, fertlerin yalan üzerinde kasıtlı veya kasıtsız ittifak etmeleri mümkün değildir. c-) Herhangi bir nesilde veya tabakada, bu kalabalığın sayısında azalma olmamalıdır. Ancak sayıda artış bu haberin doğruluğunu teyit eder. d-)Haber menşeinde onu nakledenlerin “görme” veya “işitme” fiillerine istinat eden cinsten olmalıdır; başka bir ifade ile menşei akli kaziyeye müstenit olmamalıdır. (Prof. Dr. Talat Koçyiğit, “Hadis Usulü”, s. 17.)
17- Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “Mütevatir Haber”, Bilge Adamlar Yay., s.115.
18- Ahmet Naim Babanzade, “Tecrid-i Sarih Mukkadimesi”, s. 104, 105. Prof. Dr. Talat Koçyiğit, “Hadis Usulü”, s. 19. Prof. Dr. Subhi es-Salih, “Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları”, s.119.
19- Prof. Dr. Ahmet Keleş, “Hadis Tarihi ve Usulü Dersleri”, Fecr Yayınları, s. 65.
20- D.İ.A. c.32, s.208.
21- D.İ.A. c.32, s.208.
22- Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “Mütevatir Haber”, Bilge Adamlar Yay. s.84-95.
23- Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “Mütevatir Haber”, Bilge Adamlar Yay. s.84.
24- Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “Mütevatir Haber”, Bilge Adamlar Yay. s.85.
25- Prof. Dr. Ahmet Yücel, “Hadis Usulü”, M.Ü. İlahiyat Vakfı Yayınları, s. 154.
26- Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “Mütevatir Haber”, Bilge Adamlar Yay., s.139.
27- Ahmet Naim Babanzade, “Tecrid-i Sarih Mukkadimesi”, s. 200. D.İ.A. c.32, s.208.
28- Prof. Dr. Ahmet Keleş, “Hadis Tarihi ve Usulü Dersleri”, Fecr Yayınları, s. 66.
29- Prof. Dr. Talat Koçyiğit, “Hadis Usulü”, s. 18. Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “Mütevatir Haber”, Bilge Adamlar Yay.,s.152.
30- Prof. Dr. Talat Koçyiğit, “Hadis Usulü”, s.18. Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “MütevatirHaber”, Bilge Adamlar Yay., s.153.
31- Ahmet Naim Babanzade, “Tecrid-i Sarih Mukkadimesi”, s. 200.
32- Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “MütevatirHaber”, Bilge Adamlar Yay., s.154-157, 165-166. Prof. Dr. Ahmet Yücel, “Hadis Usulü”, M.Ü. İlahiyat Vakfı Yayınları, s. 156.
33- Prof. Dr. Subhi es-Salih, “Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları”, s. 115.
34- Prof. Dr. Subhi es-Salih, “Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları”, s. 117.
35- Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “MütevatirHaber”, Bilge Adamlar Yay. s. 154.
36- Prof. Dr. Ahmet Yücel, “Hadis Usulü”, M.Ü. İlahiyat Vakfı Yayınları, s. 157.
37- Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “MütevatirHaber”, Bilge Adamlar Yay. s. 176-177.
38- Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “MütevatirHaber”, Bilge Adamlar Yay. s. 178.
39- Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu, “Alternatif Hadis Metodolojisi”, Otto Yayınları, s. 111.
40- Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “MütevatirHaber”, Bilge Adamlar Yay. s. 127.
41- Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “MütevatirHaber”, Bilge Adamlar Yay. s. 178-179.
42- Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “MütevatirHaber”, Bilge Adamlar Yay. s.178-179
43- Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “MütevatirHaber”, Bilge Adamlar Yay. s. 180.
44- Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu, “Alternatif Hadis Metodolojisi”, Otto Yayınları, s.101-103.
45- Prof. Dr. Ahmet Yücel, “Hadis Usulü”, M.Ü. İlahiyat Vakfı Yayınları, s. 156.
46- Prof. Dr. Ahmet Yücel, “Hadis Usulü”, M.Ü. İlahiyat Vakfı Yayınları, s. 157.
47- Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “MütevatirHaber”, Bilge Adamlar Yay. s.188- 199.Prof. Dr. Ahmet Yücel, “Hadis Usulü”, M.Ü. İlahiyat Vakfı Yayınları, s. 157.
48- Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “Mütevatir Haber”, Bilge Adamlar Yay. s.188.