Mustafa Özel / İnsicam Dergi
Mutedil ilim çizgisi: Yusuf el-Karadavi
Bu yazıya nasıl bir başlık koyayım diye bayağı düşündüm. Birçok isim, sıfat, tamlama ve ifade geldi aklıma. Ancak hangisine baktıysam, gözüme eksik ve yetersiz gözüktü. Çünkü 96 yıllık ömrünün neredeyse 90 yılını Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim’i ve Peygamberi Muhammed’in (s.a.v.) sünnetini, sîretini öğrenmeyle, anlamayla, yaşamayla; öğretmeyle, anlatmayla, yaşatmayla geçirmiş birinden söz ediyoruz; Yûsuf Karadâvî’den (9 Eylül 1926-26 Eylül 2022). İlim adamıyım, ilimle uğraşıyorum diye toplumdan, hayattan kopmamış; hep hayatın içinde, merkezinde, ortasında bulunmuş bir şahsiyetten. Meziyetlerini saymaya kalksak, sonu gelmez. Yazmadığı bir ilim dalı yok gibidir. Ama onun mahir, yetkin ve mütehassıs olduğu saha, fıkıhtır. Bunda elbette konusu, ez-Zekâtü ve Eseruhâ fî Halli’l-Meşâkili’l-İctimâiyye (1973, Ezher Üniversitesi) (Zekât ve Toplumsal Problemlerin Çözümünde Etkisi) olan doktora tezinin büyük tesiri vardır. Tezin adındaki son üç kelime hall, meşâkil, ictimâiyye (çözüm, problemler, toplum/sal), merhum üstadın hayatını çok net ve öz bir şekilde anlatmaktadır. Bir asra yaklaşan ömür, İslam ümmetinin, insanlığın problemlerine çözüm bulmakla geçmiştir. Neticede gördüğünüz başlıkta karar kıldım.
*
Onun adıyla, sanırım ilkin İslâm’da Helâl ve Haram (terc.: Mustafa Varlı, Hilâl Yayınları. Bu tercümeyi, daha sonra Şamil Yayınları basmış. Hilâl Yayınları’nda bir de Ramazan Nazlı tercümesiyle yayınlanmış.) kitabı üzerinden karşılaştım. Yılını hatırlama imkânım yok. Muhtemelen 1980’lerin ortası olmalı. Gördüğüm yer, büyük bir ihtimalle, o zamanlar Kestanepazarı Camisinin ana girişinin sağ tarafında, duvarda kitaplarını sergileyen kitapçı olmalı. Dikkatimi, eserin adı çekmiş olmalı. On beşine yol alan bir genç için helâl ve haram kavramları o evrede önemli. Adını ikinci kez, İslâm Hukukunda Zekât (Aslı, Fıkhu’z-Zekâ[t]) (terc.: İbrahim Sarmış, Kayıhan Yayınları, 1984) kitabında gördüm. Adı geçen eser, İslam âleminde alanında ilk ciddi, kapsamlı, derinlikli çalışmadır. Mevdudi’nin yakın çalışma arkadaşlarından Halil Ahmed Hâmidî’nin naklettiğine, Mevdudi bu kitabın yirminci yüzyılın kitabı olduğunu söylemiştir.[1] Eser İngilizce, Urduca, Endonezyaca gibi dillere de tercüme edilmiştir.
Okuduğum ilk kitabı, İslâmî Uyanışın Problemleri (terc.: Hasan Fehmi Ulus, Risale Yayınları, 1986, 2. bs.) idi. Kitabı, 80’lerin sonuna doğru okuduğumu zannediyorum. Batılıların İslam dünyasında son iki asırda işledikleri cinayetler, gerçekleştirdikleri insanî ve kültürel soykırımlar, müslüman coğrafyada oldukça sert tepkilere, aşırı reaksiyonlara yol açtı. Evet, coğrafyamızda bir uyanış, bir toparlanış, bir kendine geliş başlamıştı. Ancak bunlar, beraberinde birçok sorunu da getirmişti. Mutedil bir dile, mutedil bir anlayışa ve bunlara bağlı olarak da mutedil bir hareket ve tavra ihtiyaç vardı. İslam’ın en temel özelliklerinden biri olan orta yolu bulmak, tutmak ve orada/n yürümek gerekiyordu. Sözünü ettiğim yıllar, müslüman camia arasında radikalliğin tavan yaptığı yıllardı. Bizim o günlerde yaşadığımız radikalliği, Mısır daha önce yaşadığı için Karadâvî meseleye kafa yormuş, çözüm önerileri sunmuştu. O bakımdan bu kitap, bende derin bir iz bırakmıştı.
Üniversiteyi bitirmiş, yurt dışından dönmüştüm. Üzerimde büyük emeği ve hakkı olan, 17 Mayıs 2010’da Afganistan’da bir uçak kazasında şehîd düşen merhum Bahattin Yıldız ağabeyim, bir yayınevi kurma işinin içindeydi. Yayınevi, tercüme kitaplar da yayınlayacaktı. Benden, Yusûf Karadâvî’nin Hakîkatü’t-Tevhîd adlı eserini çevirmemi istedi. Hacmi küçük ancak içeriği oldukça önemli ve kıymetli olan bu eser, Tevhidin Hakikati adıyla, Özgün Yayıncılık’ın düşünce serisinin dördüncü kitabı olarak Eylül 1911’de çıktı. Kitap, daha sonra birçok baskı yaptı.
*
Karadâvî, İslam dünyasının en etkin ve en yaygın hareketi el-İhvânü’l-Müslimîn (Müslüman Kardeşler) teşkilatının önde gelen isimlerinden biridir. Kendisi, ilim ve düşünce serüveninin biçimlendiği yerin, şehîd Hasan el-Bennâ okulu olduğunu ifade etmiştir. İhvân mensubiyetinden dolayı üç kez (1949, 1954-1956, 1961) hapse girmiştir. Yıllarca hareketin ön saflarında yer almış, kendisine yapılan teşkilatın başkanı olması teklifini kabul etmemiştir. İlimle uğraşmak, eser yazmak, talebe yetiştirmek onun için daha öncelikliydi. Üstad Karadâvî, el-İhvânü’l-Müslimîn -70 âmen fi’d-Da’ve ve’t-Terbiye ve’l-Cihâd- (Müslüman Kardeşler -Davet, Terbiye ve Cihâd Yolunda 70 Yıl-) adıyla teşkilat hakkında bir kitap da yazmıştır. Eserin kaleme alınmasına, 1998 yılında Cezîre televizyonunda hareketin yetmişinci yılı münasebetiyle yapılan konuşmalar yol açmıştır.
*
Yûsuf Karadâvî, Ezherîdir, tahsil hayatını Ezher’de geçirmiştir. Mezun olduğu üniversitede yıllarca hocalık ve idarecilik yapmıştır. Üstadın Katar’a gitmesi, hayatında mühim bir dönüm noktası olmuştur. Orada yaptığı akademik, kültürel ve sosyal çalışmalar, emirlik ve halk katında büyük ilgi görmüştür. 1968’de kendisine Katar vatandaşlığı teklif edilmiştir. Mısır’da, devlet ve hükümetin kendisine takındığı tavır, Karadâvî’nin Mısır’ı terk edip Katar’a yerleşmesinde büyük bir rol oynamıştır. 150’den fazla eseri olan üstadın, Cezîre televizyon kanalında yaptığı ilmî konuşmalar da önemli bir yekûn tutmaktadır. İslam âleminde kişisel web sayfası olan ilk ilim adamlarından biridir. Bu yayının başladığı tarih, 1997’dir. Yûsuf Karadâvî ömrünü bilgisini, kültürünü, anlayışını her türlü vasıtayla ümmete aktarmakla, onlara sahih bir din anlayışını nakletmekle geçirmiştir.
Üstadın hayatı, daima mutedil bir çizgi takip etmiştir. Geleneğe bağlı kalmakla birlikte yaşadığı zamanın getirdiği sorunların çözümü hakkında fetvalar vermiştir. Bunlar el-Fetâvâ el-Muâsıra adıyla yayınlanmış, Türkçeye de Çağdaş Meselelere Fetvalar, (Tahir Yayınları 1994; Ravza Yayınları, 2001; Mirac Yayınları) adıyla tercüme edilmiştir. Fetva verirken önceliklere ehemmiyet vermiş, kolaylık prensibini temel almış, mezhep taassubundan uzak durmuştur. Muhatabının bilgi ve algı düzeyini gözeterek anlaşılır bir dil kullanmıştır. İtidal ve orta yol, onun her konuda her zaman her yerde üzerinde önemle, dikkatle ve hassasiyetle durduğu bir ilkedir. Kudüs ve Mescid-i Aksâ, kendisinin en mühim bir meselesi olmuştur. el-Kuds -Kadiyyetü Külli Müslim- adıyla yazdığı kitap, Her Müslüman’ın Ortak Davası Kudüs adıyla Türkçeye tercüme edilmiştir (Nida Yayıncılık, 2010).
*
Yazımızı, üstadın kendi web sayfasında yayınlanan ve her müslüman için rehber kabul edilebileceğini düşündüğüm Hazırlığım başlıklı yazıyla noktalayalım:
Bana bazıları, “Problemleri çözmek, engelleri aşmak, düşmanlara karşı koymak, tehlikeleri bertaraf etmek için ne hazırladın?” diye soruyorlar.
Cevaben şöyle diyorum:
Her meşru, İslam’a uygun olan şey için “Bismillah” (بسم الله) (30),
her nimet için “elhamdülillah” (الحمد لله) (Fâtiha 2),
her felaket için “Biz Allah’a aitiz” (إنَّا لله) (Bakara 156),
Allah’a yapılan her ibadet ve taat için “Eğer Allah bize doğruya ulaştırmazsa, biz kendiliğimizden o doğruya ulaşmayız” (وما كنا لنهتدي لولا أن هدانا الله) (A’râf 43),
her günah için “Allah’tan bağışlanma dilerim” (أستغفر الله),
her tehlike için “Allah’a tevekkül ettim” (توكلت على الله),
her düşman için “Allah bana yeter” (حسبيَ الله),
her savaş için “zafer ancak Allah’tandır” (وما النصر إلا من عند الله) (Enfâl 10),
her zorluk için “Allah’tan yardım dilerim” (استعنت بالله),
her zorba ve zalim için “Rabbim Allah’tır” (ربي الله),
her şeytan için “Allah’a sığınırım” (أعوذ بالله),
her sıkıntı için “lâ ilâhe illallah” (لا إله إلا الله),
her kaza/başımıza gelen olay için “Allah’ın hükmüne razı olduk” (رضينا بالله),
her bela/zorluk için “biz ancak Allah’a dayanarak sabrederiz” (وما صبرنا إلا بالله),
her keder için “ben üzüntümü, hüznümü sadece Allah’a arz ederim” (إنما أشكو بثي وحزني إلى الله) (Yûsuf 86),
her başarı için “başarı sadece ve sadece Allah’tandır” (وما توفيقي إلا بالله) (Hûd 88),
her başarısızlık için “ben işimi Allah’a havale ederim” (وأفوِّض أمري إلى الله) (Mü’min 44),
yaptığım her davet çalışması için “benim ücretim, mükâfatımı sadece Allah verecek” (إن أجري إلا على الله) (Sebe’ 47),
her meydan okuma için “De ki: Allah tektir” (قل هو الله) (İhlâs 1),
her yönelme için “Muhakkak benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamım da ölümüm de Allah içindir” (إنَّ صلاتي ونُسكي ومحياي ومماتي لله) (En’âm 162).
*
Rabbimiz kendisini Firdevs cennetlerinde ağırlasın, Peygamber Efendimize komşu eylesin. Âmîn.