Anayasal değişiklik önerilerinin neler olduğunu ayrıntılarıyla değilse de genel çizgileriyle öğrendik. Olması gerekli olan şeyler. “Yeterli olmasa da gerekli” dediklerinden. İlgili tarafların bu konuda görüşleri de olumlu. Örneğin AP raportörü bunların iyi öneriler olduğunu söylemiş (yalnız ben Taraf’tan başka gazetelerde bu haberi görmedim. Eh, onların işi önerilerin kötü olduğunu göstermek olduğuna göre, böylesi normal sayılmalı). Bu değişikliklerin gerçekleşmesinin Türkiye’yi hukuk alanında dünya standartlarına daha fazla yaklaştıracağı, hukuk konularına kafa yoran herkesin kabul edeceği bir durum.
Muhafazakâr cephe, öncelikle medyacıları yoluyla, bu girişimi mümkün olan her noktada eleştirmek, karalamak üzere paçalarını sıvadı. Söylenenlerden biri “mutabakat”. Şu dönemde olduğu gibi, terimlerin, kavramların anlamını kaybettiği bir dönem yaşamadık. Şimdiye kadar, genel cehaletten, bu terimleri, kavramları yanlış öğrenip yanlış kullandığımız için bir ideolojik kargaşa içinde yaşardık. Bu dönemin özelliği bunların yanlışlıkla değil, kasten çarpıtılması, saptırılması.
“Mutabakat”, evet, siyasî kültürde önemli ve olumlu bir anlayışın adıdır. Kâğıt üstünde bakıldığında, her zaman, olması olmamasına tercih edilecek bir şeydir. Ama mutlak bir tanımı da yoktur. Ayrıca dünyada her durum, hele şu andaki Türkiye’de varolan somut durum, öyle kâğıt üstünde yazılı durumlara benzemiyor.
CHP’nin üzerinde anlaştığı siyaset, “mutabakat”ın olmamasını birinci koşul haline getiren bir siyaset. MHP onun kadar “ne olursa olsun, her konuda mutabakatı reddedeceğiz” demiyor belki, ama çoğu somut durumda onun tavrı da ötekinden farklı olmuyor. Yüksek Yargı adına konuşanların tutumları da belli. Yeniden saymaya gerek olmayan bir yığın konuda bu tutumlarının sonuçlarını biliyoruz.
Bu koşullarda, kiminle mutabakat, nasıl mutabakat? “A” konusunda mutabakat, “B” konusunda mutabakat elde etmek üzere görüşme başlatmadan önce, “herhangi bir konuda bir mutabakat sağlanmasını önleyeceğiz. Siyasetimizi bu temel üstüne oturtacağız” diyen (bunu dediğini zaten hiç saklamayan) birileriyle nasıl mutabakat olacak?
“Efendim, anayasa gibi bir konuda mutabakat olmadan olmaz” diye suret-i haktan görünüp tavsiyede bulunan insanlar, yazarlar, bir zahmet, bunun nasıl olacağına dair birkaç ipucu da verseler iyi olurdu. “10 Derste Deniz Baykal’la Mutabakat Sağlamak” kitabını bir yazan olsa, satış rekorları kırar, köşeyi de dönerdi ama bu kitap henüz yazılamadı.
Bu aynı zevat, AKP’ye yönelttikleri eleştirilerin birazını CHP ve MHP’ye yöneltseler, “Şu maddelerle ilgili bu ‘istemezük’ tavrınız son analizde ülkeye zarar veriyor” deseler, daha “demokratik” bir tavır almış olmazlar mıydı? Onların bu “mutabakat reddiyesi” normal ve demokratik; onlar bu tavrı sürdürünce “O halde referanduma gider ve toplumdan onay isterim” demek anormal ve anti-demokratik.
Aslında AKP’nin derdi Yargı’yla ilgili iki üç maddeymiş, gerisi paketi sevimli göstermek için konmuş garnitürmüş... Evet, öyle tabii. Ya nasıl olaydı?
“Yargı bağımsızlığı” kavramını Türkiye gibi anlayan ve uygulayan kaç ülke gösterebilirler, demokratik dünyada? Şu anda zaten haddinden fazla bağımsız davranan ve bağımsızlığı “hukuktan bağımsızlık” olarak yorumlayan çeşitli mahkeme kararlarının benzerlerini demokratik dünyanın neresinde bulabilirler?
AKP’nin önerdiği değişiklikler Türkiye’yi Avrupa Birliği’nin normlarına yaklaştırma hedefini de içeriyor. Muhalefet, öncelikle CHP ve Yüksek Yargı, canla başla, Türkiye’yi Avrupa’nın uzağında tutmaya çalışıyor.
TARAF