Müsteşriklerin kuyrukları

MUSTAFA ÖZCAN

Mustafa A’zami’nin dediği gibi yabancı müsteşriklere (oryantalistler/şarkiyatçılar) nazaran bir de yerli müsteşrikler zuhur etti. Bunlara, ‘müsteşriklerin kuyrukları (eznab el müsteşrikin)’ denilmektedir.

Bunlardan birisi de bir zamanlar Türkiye’de de bazı ilahiyatçıların gözdesi haline gelen Nasr Hamid Ebu Zeyd’den başkası değildir. Adamın tek derdi Kur’an ve Arapçaya kudsiyet atfettiğini ileri sürdüğü (sanki o olmasa Kur’an kudsiyete haiz olamayacaktı!) İmam Şafii’yi kabrinde hırpalamaktır. İmam Şafii sağ olsa onun hakkından gelirdi, daha doğrusu ağzını bile açamazdı lakin gıyabında hakkında ileri geri bir sürü laf ediyor. İnsanlar da onu ciddiye aldılar. Zındıka ile suçlanınca ve yargı tarafından karısı İbtihal Yunus ile ayrılması yönünde karar verilince yine ‘mazlum’ postuna bürünerek üste çıkmaya çalışmış ve müsteşrik aşıkları da ona sahip çıkmışlardır. O ise ülke dışına çıkıp adeta kaçıp soluğu Hollanda’da almıştır. Hollanda zaten Ayan Hırsi Ali gibilere ev sahipliği yapmakla ve güvenli bir liman olmakla meşhur olmuştur. O da uydurma bir hikaye ile birlikte kendisine Hollanda’da sağlam bir sığınak bulmuş ve yalanları ortaya çıktıktan sonra bile Hollanda’nın üzerindeki himayesi devam etmişti. Zira Hollanda ona değil fikirlerine ve iftiralarına sahip çıkıyordu. Ardından Neoconların ocağı ve kalesi olan Enterprise Enstitüsü’ne sığındı veya intikal etti. Böylece tam yerini buldu vesselam. Böylece Enterprise Enstitüsü sadece siyasi değil edebi olarak da İslâm’a saldırı merkezi olduğunu ispat etmiş ve göstermiş oldu.

Bizim bazı modern ilahiyatçıların önünde tazimle eğildikleri Nasr Hamid Ebu Zeyd selefi yabancı müsteşrik Goldziher’in izinden giderek İmam Şafii’nin ‘beşeri olan’ Kur’an-ı Kerim’e kudsiyet halesi ve lahuti anlam yükleyerek Emevilere karşı Abbasilerin tarafını tuttuğunu ve onların tezlerine müzaharet ettiğini ileri sürmüştür (Bak http://www.almesryoon.com/ShowDetails.asp?NewID=61538&Page=79). Bunu da güya vaat ettikleri Necran valiliği karşılığında yapmıştır. Bu iftiralar bana bir yerden tanıdık geldi. Dayanak ve kaynağını da buldum. Halbuki Nasr Hamid Ebu Zeyd’in bu deli saçması iddiası tarih ile mutabakat halinde de değil. Zira İmam Şafii, İmam-ı A’zam’ın vefat ettiği 150 tarihinde tevellüt etmiştir ve 132 yılına inkiraza maruz kalan, bu itibarla yıkılan Emevilere karşı Abbasilere müzaharet etmesi ve fikren onlara dailik yapması mümkün değil. Galiba büyük imam Şafii ile, kendi sefil duygularını karıştırmış.

Gerçekten de bunlara ‘müsteşriklerin içimizdeki uzantıları, kuyrukları ve gayri meşru çocukları’ demek mümkün. Ondan önce de Ahmet Emin kitaplarında müsteşrikler karşısında yakalandığı kompleks ve ukde nedeniyle Ebu Hureyre (R.A.)’yi hadis uydurmakla itham etmişti. Zeyd’in selefi Goldziher de Ömer bin Abdulaziz’in emriyle hadisleri cem eden Zühri’nin Emeviler lehine hadis uydurduğunu ileri sürmüştür. Goldziher de, İbni’z Zübeyr’in Hicaz’daki devletine karşı Emevilerin canibini desteklemek maksadıyla İmam Zühri’nin Kudüs lehine ve kudsiyetine dair hadis uydurduğunu ileri sürmüştür. Güya Emevi Halifesi Abdulmelik huccacın (hacılar) Mekke’ye gidip de orada İbni’z Zübeyr devletinden etkilenmelerinin önünü kesmek için hacıları Mekke’den Kudüs’e çevirmek istemiştir. Bunun için de Kudüs’ün faziletine dair hadis uydurmak gerekmektedir.

Bunu en iyi yapacak olan da asrının hadis alimi olan Zühri’dir. Hacıların yüzünü Mekke’den Kudüs’e çevirebilmek için Zühri’ye hadis ısmarlar, o da güya ‘la tüşeddu’r rihalu illa ila selasin’ hadisini uydurur (es Sünne, Prof. Mustafa Sıbai, s: 217). Yani özel olarak üç mabede ve mescide ziyarete gidilir. Hazreti İbrahim’in Haremi Kabe, Medine-i Münevvere’deki Hazreti Peygamberin Mescidi ve Kudüs’te bulunan Mescid-i Aksa.

Lakin burada mantık silsilesine bir tutarsızlık var. Zira Kudüs’ün ve Mescid-i Aksa’nın kudsiyeti temin edilmekle birlikte Mekke ve Medine’nin kudsiyeti de tenkis edilmiyor, aksine vurgulanıyor. Bu durumda bu hadisi dinleyenler ve işitenler neden Kabe yerine Kudüs’ü tercih etsinler? Kelamcıların deyimiyle tercih bila müreccih bir durum. Ve keza bu hususi ziyaret hacca bedel veya alternatif olarak takdim edilmiyor. Kudüs’ü ziyaretin haccın yerini tutacağına dair ne sarahat ve ne de bir işaret ve karine olmadığından dolayı insanlar Kudüs’ü ve Mescid-i Aksa’yı ziyaret etseler de yine de hac mahalli olan Hicaz’dan vazgeçmeyeceklerdir. Aslında Goldziher ve Zeyd’in meşrebi, Kaddafi meşrebi ve mantığı da Kaddafi mantığıdır. Bir zamanlar hava ambargosu nedeniyle hacıların Hicaz’a gidemediklerini söyleyerek Hicaz yerine hacıları Kudüs’e göndereceğini söylemişti. Bu Kaddafi’dir ve hakkında ‘delidir ne yapsa yeridir’ denmiştir. Kaddafi gibiler dinde hüccet olamazlar.

VAKİT