Mustafa Kemal’in "Büyük Kahraman” Olduğu Ortak Paydasında Buluşan ‘Alimlerimiz’

İslam ve Müslümanlar aleyhine yaptıklarını unutup Mustafa Kemal’in "büyük kahraman” olduğu ortak paydasında buluşanları eleştiren Alpay, modern tağutların ifsad faaliyetlerinin görmezden gelinerek İslami duruşun korunamayacağını hatırlatıyor.

Kenan Alpay'ın yazısı:

Alim’in ölümü Alem’in ölümü gibidir” sözü ne kadar büyük bir hakikati ifade ediyor. Tabi ilmiyle amil olan ve amelinde ihlas sahibi olan alimler kast ediliyor bu sözde. Tutum ve davranışlarıyla vahyi ve fıtri hakikate ihanet eden, ihlas ve faziletten uzaklaşıp konjonktüre ve menfaatlere odaklanan malumatfuruş karakterler kesinlikle alim diye anılmıyor Kur’an ve Sünnet’te. Kur’anı Kerim ilahi hükümleri bilen ve fakat ilahi hükümleri çizdiği hudutlara takva ile itaat etmeyenler için hem tahkir hem de alay içeren “kitap yüklü eşekler” ifadesini kullanıyor.

Nebi ve Resullerin mirasçısı olarak takdim edilen alimler “malumat sahibi” oldukları için değin “Allah’tan gereği gibi korktuğu” için takdir edilmişlerdir. Bilginin ve ilmin önemi yaradılış gayesini kavramakla, hayatı hikmete uygun bir şekilde yaşamakla doğru orantılı olarak artıyor ya da azalıyor. Alimlerin ertelenemez ve devredilemez sorumluluklarından biri de tıpkı Nebi ve Resuller gibi itikadımıza, ahlakımıza, ibadetimize, siyasal ve toplumsal hayatımıza, rızkımıza küfür ve haram karıştıran bütün zorbalarla ve zulüm sistemleriyle mücadele etmektir. Alim geçici dünya menfaatlerine, şöhret ve konfora talip olduğu, cedel ve nefrete esir olduğu oranda zehirlenir ve etrafında toplanan, sözüne kulak veren insanları da zehirler.

Herkes Yanında Bulunanla Sevinirse

Bütün eksik ve kusurlarına hatta önemli sapmalara rağmen toplumun kahir ekseriyeti İslam’ı seviyor, şu ya da bu düzeyde İslami duygu ve değerlere sadakat duyuyor. Bununla birlikte yaşadığımız, şahit olduğumuz sorunlar da çok elbette. Kur’anı Kerim’i gereğince okuyup anlamaktan başlayıp Hadis ve Siyer kültürüne dair bir dizi mevzu/uydurma haberle itikat oluşturmaya değin kuşatılmış bir din anlayışının ürettiği türlü sorunlara verilecek örnek çok. Fakat ilerleyen, gelişen, derinleşen ve hayatı tanzim noktasında daha çok riayet edilen doğru İslam idrakine dair azımsanamayacak kazanımlarımız da var. Hem geleneğin getirdiği yüklere hem de seküler-ulus devletin yasak ve dayatmalarına karşı çok ciddi mesafeler kat edildi.

Peki, yaşadığımız dönem ve şartlar içinde bizler İslam’ı hakikaten arı-duru mesajıyla, imrendirici ahlaki ve ibadi boyutlarıyla, güven telkin edici ve kuşatıcı bir siyasal ve iktisadi ilişki biçimiyle temsil edebiliyor muyuz? Adet olduğu üzere herkes başkasının günahını sayarak prim yapmayı pek seviyor. Bazı sıfatlar ve aidiyetler ilan ederek dokunulmazlıklar peşine düşmek en yaygın fakat en ucuz ve en niteliksiz seçenek olarak tezahür ediyor maalesef. Kimi “Ehli Sünnet’in yıkılmayan yerli ve milli kalesi” iddiasında kimisi de “uydurulmuş dine karşı indirilmiş dinin biricik temsilcisi”. Evet, çok güzel konuşmalar yapılıyor, çok sıkı ve gerilimi mütemadiyen yükselen polemiklere giriliyor. Ama sağlam bir muhasebe, müşfik bir davet, kazanıcı bir istişare için şartları olgunlaştırmaya dair küçücük bile olsa bir işaret aramak nafile gayretten başka bir anlama gelmiyor.

Yazının Devamı >>>

Yorum Analiz Haberleri

Cuma hutbelerindeki prangalar kırılsın
Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?
Kemalizm’e has bu Laiklik Fransa’da bile yok!
İşgal edilen zihinler
AK Parti ve MHP’nin gençlik teşkilatları Filistin davasının neresinde?