Mustafa Kemal’i Kemalizm’den, Atatürk’ü Atatürkçülükten ayrıştırmak gibi akıl ve mantıktan tamamen kopuk, siyasal ve sosyal tarihi hiçe sayan tuhaf bir muhafazakârlık ideolojisi peydahlanmak isteniyor.
Resmi İdeoloji ve Ulu Önder’i biraz yumuşatarak ama devlet ve toplum için vazgeçilemezliğinde ısrar edenlerin bir sonuç alması doğru ve mümkün mü acaba? Şöyle bir dizi soru sorsak: Mussolini’yi Faşizm’den, Hitler’i Nazizm’den, Stalin’i Stalinizm’den ayrıştırmak ne derece doğru ve mümkündür? Cevabı biz verelim. Siyasal ideoloji ve sistem kuran lideri ortaya koyduğu ideoloji ve sistemden ayrıştırmaya kalkışmanın hiçbir nesnel yanı yok. İlaveten mezkûr ideoloji ve sistemin ortaya çıkardığı günah ve zulümlerden şef, duçe ya da ulu önderi tenzih etmenin iki şeyle alakası olabilir: Körlük ya da oportünizm.
Dindar ve Demokrat Atatürk Ütopyası
Kemalist ideoloji ve kadrolar, siyaset ve toplumun DNA’sına kadar öylesine kapsamlı müdahalelerde bulundular ki sadece askeri, bürokratı, sermayedarı değil aydını, sanatçısı, akademisyeni dahi Atatürksüz bir dünya düşünemez oldu. Misak-ı Milli dâhilinde (toplumun tersine) Atatürksüz bir dünyayı tasavvur etmekten dahi aciz ‘aydın-entelektüel’ sayısında nedense ciddi bir gerileme yok. Bu kısır zihinlerin, bu bağımlı kişiliklerin, bu ilkesiz ve fırsatçı tiplerin insanlığın muhtaç olduğu adalet ve özgürlüğe dair adamakıllı bir söz söylemeleri nasıl mümkün olur?
Dinsizliğe, pozitivizme, despotizme giden yolları Atatürk üzerinde meşrulaştırmaya koşut olarak dindarlığa, maneviyatçılığa, liberal demokrasiye giden yolları da Atatürk üzerinden meşrulaştırmak teamül olmuş. Ne de olsa Gazi Paşa iyi-kötü, doğru-yanlış ve güzel-çirkin arasındaki ayrımlarda şaşmaz bir kriter, her derde deva bir reçete gibidir.
Maksadınız, hedefiniz, itirazınız her ne olursa olsun onun hayatından, eserlerinden bir cevaz hatta teşvik bulabilmeniz hiç de zor değildir. Çünkü o, konjonktüre göre hilafetçi, saltanatçı, İslamcı, Osmanlıcı, Turancı-Türkçü, İttihatçı, liberal, Sovyet dostu, İngiliz dostu vs. siyasal duruşlar arasında köşe kapmaca oynamış birisidir. Takipçilerinin de konjonktüre endeksli bu köşe kapmaca oyununu sürdürdükleri bir vakıa.
Şimdinin en yaygın modasıysa dindar ve demokrat hatta liberal demokrat Atatürk. Laiklik ve Türk milliyetçiliği sınırlarını zorlamayacak bir dindarlığın, faziletleri anlatılıyor şimdilerde. Çünkü Mustafa Kemal Atatürk, Kemalist İşçi Partisine, Atatürkçü Düşünce Derneğine, tutuklu yargılanan Balyoz ve Ergenekon cuntasına, iktidara talip olmayı dahi beceremeyen CHP’ye bırakılamayacak kadar “bu ülkenin ortak değeri”dir.
Nasılsa yakın zamanda askeri bir darbenin imkânı, devrim kanunlarını hafife alan Hükümeti alaşağı edecek yeni bir kalkışmanın işaretleri yoktur. O halde Atatürk’ü biraz dindarlaştırma numarasıyla İslam’ı ve Müslümanları Atatürkçüleştirmenin, İslamcı siyasetin iflasını ilan edip ulusal değerlere entegre etme operasyonuna hız vermenin tam zamanıdır.
Rahmetli Atatürk, Lanetli Kişiliksizlik
Kemalist iktidar sınıflarının, siyasal-toplumsal anlamda güçlerini iyiden iyiye yitirdiği zamanlarda Atatürk’ün dine saygılı söylemlerine çok sık vurgu yaptığı bilinir. Bu vurgular Kemalizm’in pragmatik yönünü bilenler açısından şaşırtıcı sayılmaz. Fakat bu pragmatik ve alabildiğine mantıksız, gerçek dışı söylemlerin ‘içeriden’ de seslendiriliyor oluşu kronik mide bulantılarının güçlü semptomlarından sayılır.
Yeni Şafak Gazetesi’nin yeni kalemlerinden Murat Menteş’in “Rahmetli Atatürk” yazısını okuyunca bizim mahalledeki salyangoz satışının değişen mahiyetine de muttali olabilirsiniz. “Bu toprağın çocuğuydu” söylemini kendine put edinen Menteş bütün günahlara lakayt ve devam ede gelen bütün zulümlere karşı yutkunmacı bir müptezelliğin reklamını yapıyor aklınca. Fakat Kur'an perspektifine biraz olsun vakıf olan hemen herkes bilir ki "bu topraklar, bu tarih, bu millet" kriteri, statükonun devamı adına muhafazakar-ulusalcıların öne sürdüğü modern bir puttur.
Murat Menteş’in alenen “keriz” muamelesi yaptığı okuruna verebileceği mesaj lanetli bir kişiliksizleşme mesajıdır. “İçtiyse vardır bir sebebi” şeklinde kurulan mantığın devamı nereye varır? “Astıysa vardır bir gerekçesi, despotlaştıysa boşuna değildir, ezdiyse hak etmişlerdir, ezanı Türkçeleştirdiyse vardır bir hikmeti” gibi sadece ahmaklık değil aynı zamanda ahlaksızlık üzerine kurulan bir mantıkla karşı karşıyayız. Yeni Şafak'ın, Murat Menteş gibi sonradan görme bir ulusalcı yerine Nuray Mert, Nihat Genç gibi hiç olmazsa daha derinlikli ve becerikli ustaları davet etmesi daha doğru olurdu.
Mustafa Kemal’i Atatürk yani Türk ulusunun atası/babası yapan ideoloji pozitivizme yaslanan Türk ulusal kimliği değil midir? Mustafa Kemal’i Kamal Atatürk yapan İslamla temellenen Arap kültürüne düşmanlık değil midir?
Bugün sonradan görme ulusalcıların arkasında rahmet ve Fatiha okumaya kalkıştığı Kamal Atatürk en iyi ihtimalle Deist/Yaradancı bir insandır. İslam itikadı ve salih ameliyle bir alakası yoktur. İnanmadığı bir rahmeti ve Fatiha’yı okumak sadece ona değil en temelde Allah’ın dinine karşı yapılmış büyük bir saygısızlıktır. Bu saygısızlık ise ancak lanetli bir ideoloji ve kişilikten sadır olur.