Mustafa Kemal ve muhalifleri -7

Ayşe Hür

Muhaliflerle nihai hesaplaşma, 15 Haziran 1926 günü, Giritli Motorcu Şevki'nin İzmir Valiliği'ne yaptığı bir ihbarla başladı. Şevki'nin iddiasına göre o gün İzmir'e gelecek olan Mustafa Kemal'e Kemeraltı'ndan geçerken bir suikast yapılacaktı. Aynı akşam İzmir'de ve İstanbul'da bir dizi tutuklama yapıldı.
Tutuklananlar arasında Saltanat'ın kaldırılmasına tek ret oyunu veren eski Lazistan milletvekili Ziya Hurşit, Mustafa Kemal'in çocukluk arkadaşı, Samsun'a birlikte çıktığı Miralay (Ayıcı) Arif Bey, Çopur Hilmi, Gürcü Yusuf, Laz İsmail ile İstanbul'da Bristol Oteli'nde 'yakalanan' Sarı Efe Edip adlı istihbaratçı vardı. Sarı Efe Edip'e göre suikast, Şeyh Said İsyanı ile ilişkilendirilerek bir yıl önce apar topar kapatılan TpCF Umumi Heyetince planlanmıştı.

'Benim naçiz vücudum...'
Mustafa Kemal, "Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır; fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet pâyidar kalacaktır" dedi.
Sonra Kazım Karabekir, Ali Fuat, Refet, Cafer Tayyar Paşa ve Rüştü Paşa başta olmak üzere, Terakkiperver paşalarının ve partili milletvekillerinin tutuklanarak, yargılanmak üzere İzmir İstiklal Mahkemesi'ne yollanmasını emretti. Rauf Bey 'sağlık nedenleri yüzünden' yurtdışında olduğu için; Dr. Adnan Adıvar ise o günlerde Fransa'ya gittiği için kurtulmuştu. Karabekir, mahkemeye kadar, penceresi tahtalarla çivilenmiş bir hücrede yerde yatırılmış, çok kötü muamele görmüştü. İsmet Paşa ciddi bir kanıt olmadan Milli Mücadele'nin önderliğini yapmış bu önemli şahsiyetlerin tutuklanmasının bir skandal olacağını söyledi, ama sadece Kazım Karabekir'in serbest bırakılmasını sağladı. Bunu içine sindiremeyen Mahkeme Heyeti, az kalsın İsmet Paşa'yı da tutuklayacaktı, neyse ki bu kadar ileri gidilmedi.
Ankara İstiklal Mahkemesi, 1924 Anayasası'nın milletvekili dokunulmazlığını düzenleyen 17. maddesini çiğneyerek, çoğu milletvekili olan 49 sanığı yargılamaya 26 Haziran 1926'da başladı. Sanıklar, 'suikastçiler', 'onlarla ilişkili olanlar' ve 'eski İttihatçılar' olarak üçe ayrılmıştı. İlk iki gruptaki paşalar, hükümetin Mustafa Kemal'e yönelik bir suikast hazırlığından haberdar olduğunu, hatta suikastçilerin arasına emekli jandarma yüzbaşısı Sarı Efe Edip'i soktuğunu söyledi. İma ettikleri, suikast girişiminin kendilerini suçlamak için kasten önlenmediğiydi. Diğer sanıklar çeşitli şekilde nedamet getirdiler ve aflarını istediler. Ancak itirazlar sonuç vermedi ve mahkeme başkanı Kel Ali, 13 Temmuz'da aralarında altısı TpCF yöneticisi 15 kişi için idam cezasını açıkladı. TpCF'yi suçlayan ifadenin sahibi Sarı Efe Edip, "Bu kararda benim hizmetim nazara alınmadı" diye yakındı, ama idam cezasından kurtulamadı. Böylece 'hizmetlerinin' ne olduğu hiçbir zaman ögrenilemedi.

Özel istekle af
Kara Kemal ve Abdülkadir Bey dışındaki 13 kişi, o gece idam edildi. Kara Kemal yakalanacağını anlayınca intihar etti. İdamlarla gereken gözdağının verildiğini düşünen Mustafa Kemal'in 'özel isteği ile' Kazım Karabekir, Cafer Tayyar, Ali Fuat, Refet ve Mersinli Cemal paşalar ise cellattan kurtuldular ama kiminin siyasi hayatı edebiyen, kimininki Mustafa Kemal'in ölümüne kadar sona erdi, aileleri maddi ve manevi yıkıma uğradı, yıllarca polis denetiminde yaşadı.
'Kara Çete' diye anılan eski İttihatçılar, Ankara'da yargılandı, kanıt olmadığı halde Cavit Bey, Dr. Nazım, Ardahan mebusu Hilmi ve Nail beylere idam, Balkan Savaşları'nın 'Hamidiye Kahramanı', Misak-ı Milli kararının mimarı Rauf Bey'le eski İzmir Valisi Rahmi Bey de dahil yedi kişiye 10'ar yıl kalebentlik cezası verildi. İdam cezaları 26/27 Ağustos 1926 gecesi infaz edildi. Daha önce gıyabında idama mahkûm olan Abdülkadir Bey de yakalanarak idam edildi.
Mustafa Kemal 18 Mart 1927'de Ali Fuat Cebesoy'a "Paşaları senin hatırına affettim" dedi. Rauf Bey, ancak 1936'da ülkeye dönmeye cesaret edebildi. Mustafa Kemal'in olay sırasındaki şoförü Seyfettin Yağız yıllar sonra "Kazım Karabekir'in suikasttan haberi yoktu... Vali Kazım Paşa (Dirik) istihbarat almış. 'Gelmeyin paşam' diye telgraf çekti. Bunun üzerine Atatürk 'Sür kocaoğlan' dedi. Tam gaz İzmir'e girdik" dedi.


Portre: Rıza Nur
Rıza Nur, Atatürk muhalifleri arasında, ölçüsüz, pervasız, hatta hakaretamiz üslubuyla tanınan bir isimdi.

Yakın arkadaşı Ziya Gökalp'le birlikte Meclis'in Türkçü, daha doğrusu 'ırkçı' kanadını temsil eden Rıza Nur (1879-1942), Cumhuriyet'in İlanı'na kadarki dönemde Maarif ve Sıhhiye bakanlıklarında bulundu. 1920'de destek sağlamak için Sovyet Rusya'ya gönderildi, Çiçerin ve Stalin'le görüştü. Saltanat'ın kaldırılmasında aktif rol oynadı. Lozan Barış Görüşmelerinde İkinci Murahhas (Delege) olarak görev yaptı. İzmir Suikasti Davası'ndan hemen sonra Paris'e kaçtı ve Türkiye'ye ancak Mustafa Kemal'in ölümünden sonra dönebildi. Paris'teki Biblioteque Nationale ve Londra'daki British Museum'a, 1960 yılından önce yayımlanmamak kaydıyla teslim ettiği dört ciltlik tartışmalı eserini 1929-1935 arasında kaleme aldı.
Mustafa Kemal ve dönemi hakkında yazanların ezici çoğunluğu, ölçülü, temkinli hatta korkak diye nitelenebilecek bir yaklaşım içinde iken, Rıza Nur, son derece pervasız, saldırgan, hatta hakaret dolu üslubuyla diğerlerinden ayrılır. Ancak Mustafa Kemal ve İsmet İnönü ekibine yönelttiği eleştirilerin benzerlerini kendisi (hatta eşi ve diğer yakınları) için de kullandığı düşünülürse, bunun psikolojik bir rahatsızlıktan kaynaklandığı anlaşılır. Küfürler dışarıda bırakılırsa, Rıza Nur'un canlı, renkli, ve 'sansürsüz' anlatımları, dönemin resmi tarih tarafından yer verilmeyen yanlarını kavramak açısından önemli bir kaynaktır.


Af kapsamı dışında kalan 150'likler
Ünlü edebiyatçı Refik Halit Karay, 150'likler listesindeki isimlerdendi. 150'likler 29 Haziran 1938'de çıkan afla Türkiye'ye dönme olanağına kavuşmuştu.

24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Antlaşması'na konan bir maddeyle Milli Mücadele sırasında İtilaf Devletleri'yle ya da İstanbul hükümetleriyle işbirliği yaptıkları gerekçesiyle af kapsamında bırakılan kişiler '150'likler' diye anıldı. Türkiye'ye girmesi ya da Türkiye'de oturması yasaklanan ilk 'hainler listesi' 600 kişilikti. (Bu kişilerin kimler olduğu hâlâ bilinmemektedir.) Ancak anlaşma hükümleri bu sayıya izin vermeyince, liste önce 300 kişiye, sonra da 149 kişiye indirildi. Bakanlar Kurulu rakamı 150'ye tamamlamak için 'Köylü Gazetesi' sahibi Refet Bey'i de ekledikten sonra 1 Haziran 1924'te durumu kesinleştirdi. Bu listede 'hain' yaftası epeydir boyunlarında asılı olan son padişah Vahdettin ile Damat Ferit Paşa nedense yoktu.
O sırada Türkiye'de olanlar yurtdışına çıkarıldı, Türkiye'de mülk edinmeleri ve miras bırakmaları yasaklandı. Neyle suçlandıkları belli olmayan ve suçları belgelenmeyen bu kişilerin Türk uyruğundan düşürülmesi 1927'de oldu. Afları için ise 29 Haziran 1938'i beklemek gerekti. Yakup Kadri'ye göre, 150'liklerin affı, Mustafa Kemal'in listede yer alan edebiyatçı Refik Halit Karay'a duyduğu sempati sayesinde olmuştu. Affa rağmen, 150'liklere eski memuriyetlerinden dolayı emeklilik bağlanmaması ve sekiz yıl süre ile kamu hizmetinden yasaklanmaları öngörüldü. Ayrıca, gerekli görülürse yurttaşlıktan yine çıkarılabileceklerdi. Elbette, geriye dönmeye çok az kişi cesaret etti.


KAYNAKÇA
Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti'nde Tek Parti Yönetimi'nin Kurulması, 1923-1931, Tarih Vakfı Yayınları, 2005; Sina Akşin, 'Mustafa Kemal Atatürk'ün İktidar Yolu' Çağdaş Düşünce Işığında Atatürk, Eczacıbaşı Vakfı Yayınları 1983;
Selim İlkin-İlhan Tekeli, "Kurtuluş Savaşı'nda Talât Paşa ile Mustafa Kemal'in Mektuplaşmaları", Belleten, XLIV, 174(1980): 301-345; Ş. Süreyya Aydemir, Tek Adam (4 cilt) Remzi Kitabevi 1969 ve Enver Paşa (3 cilt), Remzi Kitabevi, 1993; Melih Pakdemir, Kemalistler Ülkesinde Cumhuriyet ve Diktatörlük (2 Cilt), Su Yayınları 1999; Emrah Cilasun, Baki İlk Selam, Belge Yayınları, 2004; Cemal Şener, Çerkes Ethem Olayı, Etik Yayınları, 2001; Şerif Mardin, Saidi Nursi Olayı, İletişim Yayınları, 1999; Emel Akal, Mustafa Kemal, İttihat Terakki ve Bolşevizm, TÜSTAV Yayınları, 2002, İsmail Göldaş, Takrir-i Sükûn Görüşmeleri, Belge Yayınları, 1997; Michael Finefrock, From Sultanate to Republic: Mustafa Kemal Ataturk and the Structure of Turkish Politics, 1922-1924 (Basılmamış doktora tezi, Boğaziçi Üni. Kütüphanesi'nde); Faruk Alpkaya, Türkiye Cumhuriyeti'nin Kuruluşu (1923-24), İletişim Yayınları, 1998; Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri (5 Cilt), Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayınları, 1961-72; Atatürk, Nutuk (3 cilt), Türk Devrim Tarihi Enstitüsü Yayınları, 1973; Ergün Aybars, İstiklal Mahkemeleri (1920-1923/1923-1927), Zeus Yayınları, 2006; Kazım Karabekir, İstiklal Harbimiz, Türkiye Basımevi, 1960; Uğur Mumcu, Kazım Karabebir Anlatıyor, Um:Ag Vakfı Yayınları, 1998; Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Politikada 45 Yıl, Bilgi Yayınları, 1981; Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Doğan Kardeş Basımevi, 1969; General Ali Fuat Cebesoy'un Siyasi Hatıraları (2 cilt), Vatan Neşriyatı, 1957; Ahmet Demirel, Birinci Meclis'te Muhalefet-İkinci Grup, İletişim Yayınları 1994; Ömer Kürkçüoğlu, Türk-İngiliz İlişkileri 1919-1926, SBF Yayınları, 1978; Kadir Mısırlıoğlu, Kurtuluş Savaşı'nda Sarıklı Mücahitler, Sebil Yayınları, 1972; Hülya Küçük, Kurtuluş Savaşı'nda Bektaşiler, Kitap Yayınevi, 2003, Seyfi Öngider, Kuruluş ve Kurucu, Aykırı Yayınları, 2003; Erik Jan Zürcher, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Bağlam Yayınları, 1992;
Azmi Nihat Erman, İzmir Suikasti ve İstiklal Mahkemeleri, İstanbul, Temel Yayınları, 1971; Sümer Kılıç, İzmir Suikasti, Emre Yayınları, İstanbul, 2005.


BİTİRİRKEN
Dava ile bir devir tamamen kapanırken, Mustafa Kemal, İsmet İnönü ve Kazım Özalp, ordudaki görevlerinden istifa ederek sivil oldular. 1 Eylül 1927'de çalışmaya başlayan Üçüncü Meclis tümüyle sivildi, ancak muhalif tek ses yoktu. Sıra galiplerin tarihini yazmaya gelmişti. Mustafa Kemal, 15-20 Ekim 1927 tarihli CHF Kurultayı'nda ünlü Nutuk'unu irad etti. Kendisi, İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak dışında herkesin nasıl 'gaflet ve delalet' içinde olduğunu anlattı. Takrir-i Sükûn dönemi İstiklal Mahkemeleri 4 Mart 1927'ye kadar fiilen çalıştı. 4 Mart 1929'da hukuken sona eren mahkemelerin kuruluş kanunu ve ekleri 'her ihtimale karşı' 1949 yılına kadar yürürlükte tutuldu. Bu mahkemelerde yaklaşık 7500 kişi yargılandı, bunların yaklaşık 3280'i çeşitli cezalara çarptırıldı. Bu cezaların 660 kadarı idam cezası idi. Mustafa Kemal, Takrir-i Sükûn görüşmeleri sırasında güvensizlik oyu verilerek istifaya zorlanan ve mebusluktan istifa ederek Paris büyükelçiliğine giden Ali Fethi Okyar'a 12 Ağustos 1930'da Serbest Cumhuriyet Fırkası'nı (SCF) kurdurdu ama partinin umulmadık biçimde popüler olması ve kendisine karşı muhalefetin merkezi haline gelmeye başlaması üzerine 17 Kasım 1930'da partiyi feshe zorladı. 1935'te milletvekili seçilen 399 kişiden 383'ünün adı bizzat Mustafa Kemal tarafından belirlendi, geriye kalan 16 kişi bağımsız mebusluklar için boş bırakıldı, ancak bağımsızların başvurusu için yeterli süre bırakılmadığı için hemen hiçbir bağımsız aday seçilmeyi başaramadı. Son sözü Mustafa Kemal'in has adamlarından Esat Mahmut Bozkurt'a bırakalım: "Kemalizm otoriter bir demokrasidir ki kökleri halktadır. Türk milleti bir piramide benzer, taban halk, tepesi yine halktan gelen baştır ki, bizde buna şef denir. Şef otoritesini yine halktan alır. Demokrasi de bundan başka bir şey değildir."

RADİKAL