Müslümanlık ve Solculuk ve “Tutunamayanların Muhalefeti”

Kendine ait o büyük ve tarihsel kavganın orta yerinden kaçıp sağ-sol oyununa dalmak insanı ne kadar da zavallı bir duruma düşürüyor.

Yasin Aktay / Yeni Şafak

Allah'ın insanlara bir nimet olarak niteleyip İslam'la tamamladığını söylediği irfan yoluyla şereflendikten sonra kendini bir şekilde hoş göstermiş başka yollarda esenlik arayanlara ne demeli?

Sol veya Sosyalist İslam, anti-kapitalist Müslümanlık gibi yollarla ifade edilen bir arayış veya bir alelade buluş var..

Aleladeliği, her şeyden önce sol-sağ eksenli siyaset anlayışı içinde hep bir kenarda duran bir seçenek olmasından. “Sosyalist İslam” terkipleri bir dönem çok daha açıkça ifade edilirdi. Türkiye'de Cumhuriyet döneminde veya yakın zamanlarda İslam ve sosyalizm arasında veya İslam'ın sosyal adalet söylemi ile sosyalizm arasında bir yakınlık, bir sentez kurma çabası hep var oldu.

Yakın zamanlarda bu söylem biraz da AK Parti'ye karşı kendine siyasette bir alan açma çabasını ifade etti. Harekete veya söyleme rağbet edenlerin kahir ekseriyeti AK Parti içinde kendine yer bulamamış küskünlerden oluşuyordu.

O yüzden, bütün İslami sol söylemleri veya İslam içinde bir sol tutum arama deneyimi olan bütün bu isimlerin hepsinin ortak bir özelliğinin AK Parti'li kadrolarla kişisel meseleleri olan insanlardan oluşması şaşırtıcı değil. Salt bu durum bile İslami sol iddiasının psikolojik kökenine biraz daha fazla inmemizi gerektiriyor.

İslami sol söylemi genellikle İslamcılığın ana damarında -büyük ölçüde kişisel nedenlerle- tutunamayanların sarıldıkları bir intikam söylemi gibi.

Nitekim 2007 seçimlerinde bu hareketin önde gelenleri AK Parti listelerinde seçime girdiğinde hareket kendiliğinden dağılmış oldu. Daha yakın zamanda ise bilhassa Gezi olayları esnasında, AK Parti'ye, hatta ana akım İslamcılığa karşı İslami söylemler kullanarak muhalefet eden farklı bir versiyonu ortaya çıktı. Ancak bu sefer de AK Parti'yi eleştirdiği hususlar ne idiyse, Gezi hadisesi esnasında ittifak kurulanlarda çok daha beteri vardı. İslam'da mülkiyete en radikal biçimde karşı çıkılıyor, Gezi protestolarında bu amaçla yer alınıyordu. Ama Gezi hareketinde gerek ulusal gerek uluslararası düzeyde var olan finans kapitalist desteğin ne münasebeti ne de siyaseti görüldü.

Oysa bu ittifakın niyeti de, siyaseti de çok açıktı. Hareket baştan sona merkez kapitalizmin, yükselmekte olan, ama aslında halen merkezde yeterince yer alamamış olan çevre sermayeye karşı bir direnişi veya darbesiydi.

Bu denklemde yeri yadırganan tek söylem, şu veya bu ad altında anti-kapitalist bir söylemdi.

Gezi'den sadece bir kaç hafta önce faiz seviyesini Cumhuriyet tarihinde kaydedilmiş en düşük düzeye indirme başarısını ilan etmiş bir lidere karşı dalgalandırılabilecek son bayrak anti-kapitalist bayrak olabilirdi. İsyanı başlatanın ve finanse edenin ve de bütün dünyaya lanse edenin açıkça dünyadaki finans kapitalist lobiler olduğu da bu kadar açıkken, anti-kapitalist Müslüman hareket Taksim'de en hafif deyişle yolunu şaşırmış olmalıydı.

Gezi bağlamından bağımsız olarak, iddialarını bir an için ciddiye alacak olursak, İslam, anti-kapitalizme indirgenebilir mi?

Hegel'den sonra ortaya çıkmış bir siyasal kadastro, kadim bir mücadelenin veya duruşun taşıyıcısı olması beklenen Müslümanların siyasete, hayata, insana dair beklentilerini veya duruşlarını tüketebilir mi?

Bugün dünyada insanlar arasında şahit olduğumuz kavganın kökeni sınıfsal veya Hegel'den beri kodlanageldiği gibi sağ-sol düalizmine indirgenebilir mi?

Bizim daha derin, daha kadim ve daha canlı bir kıssamız yok muydu? Hz. Adem'den beri insanla şeytan arasındaki kavga, Habil'le Kabil arasındaki çelişki, biraz daha yakın ve bugüne etkisi çok daha derin olan İbrahim oğulları arasındaki kavga solcularla sağcılar arasındaki kavga tarafından bitirilmiş olabilir mi?

Ya sol ve sağ kavgası da bizzat İbrahim'in oğulları arasındaki kavganın yeni bir halkasıysa?

Doğru dürüst bir kapitalizm tahliline girişmeden veya kapitalizmin ortaya çıktığı tarihsel şartların bilincinden fersah fersah uzak kalarak Müslümanlığın bir anti-kapitalist veya sosyalist sürümünün davasını gütmek, kuşkusuz kavganın tarihini de bağlamını da kaçırmak oluyor.

Bugün Avrupa'nın Türkiye'nin birliğe katılımına direnişi, İsrail'in Orta Doğu'daki varlığı ve etkinliği, ona Avrupa ve Amerika'nın her şeye rağmen göz yumuşu, Avrupa sosyalizminin İsrail'e yaklaşımı, holocaustun imkanı ve sonrasında dünyada oluşturduğu ukdeler, kompleksler ve günümüze izdüşümleri.

Dünyanın Ortadoğu'ya olan ilgisi vs. Hıristiyanlarla Yahudiler arasında tarihin derinliklerinden günümüze kadar gelen kavga. Her iki dinin Müslümanlara karşı tavırlarının tarihsel seyri ve günümüzdeki izdüşümlerinin oluşturduğu tablonun toplamında sağ-sol eksenli veya sınıflar arasındaki çatışma ne kadar basit, ne kadar da önemsiz kalıyor.

Kendine ait o büyük ve tarihsel kavganın orta yerinden kaçıp sağ-sol oyununa dalmak insanı ne kadar da zavallı bir duruma düşürüyor.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!