Müslümanlığımızı ciddiye almakla işe başlayalım

Serdar Demirel

Hiçbir şey olmadığımı öğrendim” başlıklı son yayınlanan yazım üzerine aşağıdaki ileti elektronik posta kutuma düştü.

 “Hocam bu yazınız benim için çok mühim. Hele hocanızın şu cümlesi ‘imtihan bilincim bugünkü gibi benliğimde canlı olsaydı, genç iken âhirete yakınlığımı bugünkü kadar güçlü hissetseydim daha kaliteli ameller peşinde koşar, malâyanî şeylere iltifat etmezdim, bunun için üzgünüm.’ Bize nasihat eder misiniz? sorusuna güzel bir cevap niteliğinde.

Ben şu anda üniversitede okuyorum ve hayatımız ‘modern’in bize çizdiği çizgide gidiyor. Hep bir rekabetin içine sürükleniyoruz. ‘Hayırda yarışmak’ yerine ‘kariyer savaşları’ veriliyor adeta.

Özelde ben size soruyorum. Bize nasihat eder misiniz? Nasıl bir yön belirlemeli üniversite genci? Genel olarak bu konu hakkında bir yazı yazar mısınız?”

Emin Tak isimli okurumun bu isteğini doğrusu önemli buluyorum. Bu soruya cevap vermek ise kolay olmasa gerek. Zira verilen cevap çok klasik gelebilir, ben bunu zaten biliyordum denebilir. Büyük ihtimalle okur detaylı bir yol haritası istemektedir çünkü. Hâlbuki bazen aradığımız cevap bizim de bildiğimiz bir iki cümlenin içinden bize el sallayıp durmaktadır.

Urduca’da güzel bir atasözü var; “Okyanusu bir bardağa sığdırmak” diye. “Din nasihattır” hadisi şerifinden yola çıkarak, bendeniz bu nasihat talebi karşısında önce kendime olmak kaydıyla; “Evvelemirde Müslümanlığımızı ciddiye almak gerek” derim.

Bu, Hint diyarının hikmetinden süzülen “Okyanusu bir bardağa sığdırmak” kabilinden bir hikmetli söz gibi gelir bana. Zira Müslümanlığımızı ciddiye aldığımızda karşımızdaki dünya değişmeye başlar, bu dünya sürgünümüzde tefsilatlı bir yol haritası varlığın anlamını işaretleyen muhtevasıyla önümüzde belirmeye başlar.

Malâyanî şeylerin ne olduğunu din bize öğretir. Malâyanîye iltifat etmemek için bilmek, bildiğini yani İslâmî olanı ciddiye almak gerekir. Hayatımızda nelerin öncelikli olması gerektiğini, onların hayata nasıl aktarılacağını dinden başka ne gösterebilir ki bize?

Din bunu, ancak kendisini ciddiye alanlara gösterir kuşkusuz. İslâm hakikattir. Hakikat ise, kendisini arayanlara adanmışlıkları ölçüsünde gösterir. Siz hakikati ne kadar ciddiye alırsanız o da sizi kendisine ciddiye aldığınız ölçüde davet eder.

Müslümanlık iddiasıyla ortaya çıkanların bu iddiayla hakikate muttali olduğunu sanmaları genelde yanılgı içerir. Hakikat sınırsızdır, ona her defasında daha fazla ulaşmak mü’minin hayat gayesi olmalıdır. Bunu yapmak için inzivaya çekilmeye gerek yok. Her Müslüman tuttuğu alanı Müslümanca kaplayacak, Müslümanlığın hakkını verecek.

Müslümanlığını ciddiye alan kişinin parayla, mülkle, makamla ilişkisi, bunlara dair hırsı farklı olacak, onların kölesi değil, onları hizmette bir araç görecektir.

Ülkemizde Müslümanlar arasında örneklerini mebzul şekilde gördüğümüz birçok dejenerasyonun temelinde Müslümanların dinlerini ciddiye almamalarının yattığını söyleyebiliriz. Bu çevrelerde Müslümanlığını ciddiye alan kişiler maalesef “aşırı” bile kabul edilebiliyorlar.

Dini ciddiye almak oysa Kitab’ını, Rasülünü ciddiye almaktır. Ben Müslümanım demek böyle bir iddianın sahibi olmaktan başka ne ifade eder ki? Hayatın anlamına uygun ameller için kalkış noktamız bu olmalı diye inanıyorum.

YENİ AKİT