Müslümanların vahdeti ve fırkalaşmış tarikatlar

Faruk Beşer yazısında, tarikatların ve cemaatlerin fırkalaşarak İslam ümmetinden ayrı kaideler geliştirmesini değerlendirirken, tarikatların en büyük olumsuzluğunun ümmeti parçalamaları olduğunu söylüyor.

Yeni Şafak / Faruk Beşer

Tarikatlar fırkacılık ve istihbarat örgütleri

İstişareden söz ettik. Ehli ile istişare yapılıyor olmadığında neler olabilir? En kestirme ifadesiyle şeyh takdis edilip ilahlaştırılır ve gerçek mürşit olmayan şeyhler de bundan memnun olurlar. Asıl mürşitler ise istişareyi severler.

Bir hatıramı anlatmak istiyorum; Yetmiş Dokuzda mastır için Mekke’de idim. Mehmed Zahid Kotku Efendi oraya gelmiş ve eski Karayolları Genel Müdürü Orhan Batı’nın evinde kalıyordu. Sohbet esnasında Orhan Batı Bey, o tok sesiyle bir şeyler anlatıyor ve Zahid Efendi’ye dönüp, ‘öyle değil mi efendim’ diye söylediklerini onaylattırıyordu. O zamanki tasavvuf anlayışımla onun bu tavrını kınıyor ve bir su-i edep sayıyordum. Çünkü şeyh her şeyi bilmez mi ki, ona adeta akıl veriyorsunuz. Ama sonradan doğru olanın bu olduğunu anladım. O da bundan memnun oluyordu.

Resulüllah (sa) kendisini övgüde aşırı gidenleri uyarmış ve ‘siz de beni Hıristiyanların Meryem oğlu İsa’ya yaptıkları gibi övgüde abartmayın. Ben Allah’ın kuluyum bana Allah’ın kulu ve resulü deyin’ buyurmuştu. İşte tarikatların birer irşad mektebi olmaktan çıkıp fırkalaşmalarının sebeplerinden biri bu istişaresizlik ve takdis hastalığıdır. Resulüllah (sa) Hıristiyanlığı bozan şeyin bu olduğuna dikkat çeker ve müminleri aynı hataya düşmemeleri için uyarır. Hz. İsa’yı (sa) ilahlaştırmışlar, papalar Allah’tan vahiy alan kutsallar olarak kabul edilmiştir. ‘Siz de onları adım adım izleyeceksiniz’ buyurur.

Cemaat ve fırka kavramları üzerinde birkaç yazı ile durmuştuk. İslam’ın merkezini temsil eden ulü’l-emr’den ve ulema heyetinden ayrılıp tek kişi üzerine kurulan oluşumların fırka olduğunu, merkezden, Müslümanların vahdetinden ayrılan bütün fırkaların, Resulüllah’ın ifadesiyle ‘cehennemlik olduğunu, hepsinin başında kendi yoluna çağıran bir şeytanın bulunduğunu’ nakletmiştik. Bu şeytan ifadesini siz de benim gibi çok ağır bulabilirsiniz ama bu sahih bir hadisi şeriftir (İbn Hibban).

Cemaat de her kendine cemaat diyen değil, Resulüllah’ın anlattığı, ‘benim ve ashabım gibi inanıp yaşayanlar’ diye vasıfladığı merkezdir. Ancak buradaki problem de herkesin kendisini işte o merkez cemaat olarak görmesidir. O halde bin tane böyle diyen fırka varsa en azından dokuz yüz doksan dokuzu doğru söylemiyor demektir. O birisi bir fırka değil, ulemanın ortak kabulüdür. İslam’ın temel kaynaklarından olan icmaın işte böyle bir anlamı da vardır ve Kuranıkerim ifadesiyle: ‘Kim doğru yolu ayan beyan gördükten sonra peygamberle ters düşerse ve müminlerin yolundan başka bir yola girerse biz de onu benimsediği ile baş başa bırakırız ve ona cehennemi boylatırız. Ne kötü bir son duraktır orası’ (4/Nisa 115).

Bu ayeti kerime Hz. Peygamber’in günahlardan korunmuş/masum olduğuna da işaret eder. Çünkü hata etmiş olsaydı ona ters düşmek caiz olurdu, hatta gerekirdi. Yine bunda İslam âlimlerinin ittifakına, yani icmaa ters düşmenin caiz olmadığına da işaret vardır.

Tarikatların en riskli tarafı birer fırka haline gelebilme istidatlarıdır. Bu onların iç ve dış siyaset tarafından kullanılmalarını kolaylaştırır. Bu konuda sadece tarikatlar değil kendi başına buyruk, ‘her şeyi en iyi bilen’ bir liderin etrafında toplanan, gücünü diğer Müslümanları kötülemekte kullanan tarikat düşmanı İslami gruplar da böyledir. Bunlar çok kolay yönlendirilebilirler ve Müslümanlar yine Müslümanlara böldürülür ve kırdırılır. Şu anda kimlerin hangi dış istihbaratlar tarafından kullanıldığını devletin bilmiyor olması mümkün değildir. Ama demokrasilerde yapılabilecek fazla da bir şey yoktur. Etrafına bin kişi toplayan bir cahil büyük bir alimden daha yeğdir, çünkü oy potansiyeli vardır.

Bir hatıramı daha anlatmak istiyorum. Sene 1973, Erzurum’da üniversitenin birinci sınıfındayım. Dönüşte Trabzon’daki bir yakınıma uğramak için o yolu tercih ettim. Yakınım şu anda da devam eden büyük bir fırkanın kurs hocasıydı. Masasındaki notlara gözüm ilişti. Seçimler yakındı ve notlardan anlaşılan o günlerde bölge toplantısı yapılmış ve sekiz on maddelik bir talimat dikte ettirilmişti. Bunlardan birisi şuydu: ‘Seçimlere gelince, MSP hariç hangi partiye rey vereceğimiz yakında duyurulacaktır’. Mesele MSP’nin iyi ya da kötü olması meselesi değil, onunla asla bir arada bulunulmayacağı meselesi. Yani gerekirse CHP de düşünülebilir ama o asla. Neden acaba? Bu kararı kimler niçin verdirebiliyordu?

Bu sebeple biz tarikatların en büyük olumsuzluğunun ümmeti parçalamaları olduğunu düşünüyoruz. Bu oyuna gelmeyecek basiret ehli olanları da vardır ama onlar sayıca hesaba katılamayacak kadar azdır.

İslam Düşüncesi Haberleri

Felah; fıtrat ve vahiyle yeniden buluşmamızda!...
Diyanetten hatırlatma: Tüm kumarlar haramdır!
Kemalistlerin cehaleti uçsuz bucaksız saçmalama özgürlüğü sunuyor!
İ’tizâl ile itidal arasında Allah nerededir?
Mutlak kötüye karşı el-Kassam’ın özgürleştirici ribatı ve cihadı