Konuşmacı Kenan Levent, Muhafazakarlık kavramının kökeni İngilizce'deki "Conservatism" kelimesine dayanmaktadır. Conservatism Latince "Conservare" kelimesinden türetilmiş ve "muhafaza etmek" anlamına gelmektedir. Muhafazakarlık, batı tarihinde "aydınlanmaya, onun akıl anlayışına; bu aklın ürünü olan siyasi projelere ve bu siyasi projeler doğrultusunda toplumun dönüştürülmesine muhalif olarak ortaya çıkmıştır. İki tip muhafazakar düşünce akımı vardır. Bunlardan birincisi, Kıta Avrupa Muhafazakarlığı, İkincisi, Anglo- Amerikan Muhafazakarlığıdır. Türkiye'de muhafazakarlık daha çok ikincisi ile irtibatlıdır.
Muhafazakar epistemoloji, insanın sınırlı bir varlık olduğunu, evreni ve insanlığı anlamakta tek başına aklın yetersizliğini savunur ve insanın din, gelenek , aile ve tarihi tecrübenin yardımına ihtiyacı olduğunu belirterek, aydınlanmanın aklı tanrılaştırmasına itiraz ederek, aklı sezgi vahiy ve ideallerden koparılmasına itiraz eder.
Muhafazakar toplum anlayışı, onun akıl anlayışıyla uyum içindedir. Toplumu sınırlı aklın kavrayamayacağı bireyüstü, geçmişten geleceğe uzanan bir organizma olarak görür. Toplum mühendisliğine karşıdır. Toplum insan zihni gibi boş bir sayfa değildir. Toplum geçmişte yaşamış, yaşayanlar ve gelecek neslin ortak bir ürünüdür. Toplum çeşitli kurum ve normlardan oluşan bir bütün olarak görülür ve din, gelenek, görenek, adet ve hatta önyargı gibi kurumlar ve bu kurumların içerdiği bir organizmadır. En önemli ve değerli kurumu ise ailedir. Ani ve hızlı değişimlere karşı tepki verir ve tedrici bir değişimi savunurlar.
Muhafazakarlığın siyaset anlayışı, rasyonalizmin aklı kutsayan, toplumun siyası ve hukuki mirasına meydan okuyan, köktenci bir biçimde değişimi öngören taleplerine karşı olarak kararlı bir anti-rasyonalist vurgunun varlığından söz edebiliriz.
Farklı coğrafyalarda neşet etmiş ve o toplumda bir karşılığı olan olaylardan ortaya çıkmış muhafazakarlığın başka coğrafyalara taşımak meselelerimizi doğru ele almamamızı engeller. Bu hususu göz önünde bulunarak Anglo-Amerikan muhafazakarlığının Türkiye yansımalarına bakmalıyız.
Türkiye'de muhafazakarlık denilince tutuculuk, gericilik, statükoculuk, irtica ve dindarlık vb. akla gelir. Fakat MNP, MSP, Refah Partisi ve Fazilet Partisi çizgisinden gelen AK parti'nin siyaset anlayışının "muhafazakar demokrat" olarak beyanı dolayısıyla yeniden tartışılmaya açılmıştır. 28 Şubat darbe sürecinden geçilmiş ve mevcut siyasi partiler yasası gereği eski çizgisine atıf yapmanın kapatılma gerekçesi olan bir vasatta "muhafazakar demokrasi" ekseninde siyaset yapma düşüncesi makul görülebilir.
Muhafazakar demokrasi tecrübesi devleti seçkinci bir zümrenin, sürekli olarak korunmuş, beslenmiş, teşvik edilmiş sermaye grubunun, asker ve sivil bürokratların jakoben anlayışından kısmen uzaklaştırmıştır. Yine kamu kurumlarında ve okullarda başörtüsü serbestisi, Osmanlıca derslerinin sosyal bilimler lisesinde zorunlu diğer liselerde seçmeli, İmam hatip liselerine katsayı uygulamasının kalkması, ardından ortaokul ve lise düzeyinde bu okullarının sayısının arttırılması, diğer ortaokul ve liselerde Kuran-ı Kerim ve Siyer derslerinin seçmeli olarak okutulması gibi olumlu gelişmeler yaşandı.
Muhafazakarlığın melez bir ideoloji olması hasebiyle, Ak partinin politik kimliğine de yansımıştır. Kimlikli siyaset yapmak isteyen dindarlarla, siyaset şirketi (fikirden yoksun rant elde etme ve dağıtma) anlayışına sahip olanların birleşiminden oluşmaktadır. Bu özelliği geniş kitlelere ulaşmasını sağlamakla birlikte şirketçi siyasetçileri barındırması dolayısıyla da yasaklar, yolsuzlukla mücadele gibi olumlu siyaset anlayışına zarar veren yumuşak karnını oluşturmaktadır. Yine Muhafazakarlığın dine ve geleneğe vurgusu önemli olduğu için gerek din algısı ve gerekse gelenek algısından vahyin belirlediği sahih olanın fazlaca bir önemi yoktur. Muhafazakarlığın Türkiye'deki din algısı, tasavvuf, türbe ve hurafelerle bezelidir. Kuran ve sahih sünnete dayalı bir din anlayışını çok önemsemez. Tarihi tecrübedeki din anlayışını daha makul görülür.
Muhafazakarlığı aşmak için, Sahih bir imanı ve salih amelleri önceleyen öncü bir cemaatin oluşması için gayret göstermeliyiz. Yine İslami kavramları doğru anlama ve kullanma hususunda azami hayret göstermeli, modern ve geleneksel kavramlarla irtibatlarını basit anolojiler yapmadan ele almalıyız. İhya ve ıslah ekolünü etkili bir ekol haline getirmeliyiz. Türkiye ve dünyadaki siyasi ve sosyal olayları doğru bir yöntemle ele almalıyız, diyerek konuşmasına son verdi.