Paris’te yaşanan kanlı saldırılar, elbette ki bir insanlık faciasıdır. Ama, bu gibi saldırılar dünyanın her yanında da yaşanıyor. Sadece Paris’te olunca önem kazanmamalıdır.
Ama, başka yerlerde öldürülenler, sanki, yaşamalarıyla yaşamamaları arasında bir fark görülmeyen önemsiz yaratıklar imiş gibi, emperyalist-şeytanî güçler dünyası onlara önem vermiyor. Sadece, terör saldırısı emperyalizmin merkezlerine, onların vatandaşlarına yapılınca, saldırganların başına dünyanın yıkılacağının nutukları çekiliyor.
-Bu saldırıya karşı en acımasızca, en merhametsizce karşılığı vereceğiz..
Yapabilirler de..
Ellerinde bombardıman uçakları var, füzeleri var, kimyasal ve nükleer silahları ve de her dediklerini yerine getirmeye hazır, kukla müttefikleri de var.
*
Ama, onlar, nereden-kimden alacaklar intikamı?..
Bu saldırıları üstlendiğini açıklayan DAİŞ’i cezalandırmak adına, on binlerce yüz binlerce insanın evlerini-barklarını başlarına yıkarak, sivil, savunmasız garib-gurebadan.. Yani, DAİŞ’le direkt ilgisi olmayan ve belki de onlar tarafından rehine alınmış mazlum kitlelerden..
*
Bu gibi saldırıların, mutlaka, onu benimseyen örgütler tarafından yapılmış olması da kesin değildir. Çünkü, bazı örgütlerin, kendilerini daha güçlü göstermek için, bazı eylemleri benimsedikleri çok görülmüştür. Bu husustaki nice örnekleri 11 Eylûl 2001 Saldırıları’ndan sonra, dünyanın çeşitli yerlerinde, el-Qaide üyesi oldukları iddiasıyla ortaya çıkan yığınla örgütlerle görmedik mi?
Şimdi de, sadece Irak ve Suriye’de değil, Libya’da, Nijerya’da, Somali’de, Afganistan’da mahallî IŞİD/DAİŞ örgütleri iddiası yükselmiyor mu?
Aynı durum PKK için de geçerli.. Bazı yan görgütler de kendilerini PKK’ye nisbet ediyorlar ve o örgüt de gerekli gördüklerini kabûl veya reddediyor.. Onların eylemlerinin kamuoyunda kendilerine vereceği kâr ve zararları hesab ederek..
Daha geçenlerde Mısır-Sina Çölü’nde 224 yolcusuyla düşen Rus uçağını da DAİŞ üstlendi, ama, o ididayı doğrulayacak hiçbir bulgu henüz elde edilemedi.
*
Bu gibi konularda asıl sorumluluk yine müslümanlara düşüyor.
Çünkü, bu gibi eylemleri yapanlar kendilerinin de müslüman olduklarını söylüyorlarsa.. O zaman, o eylemlerinin İslâm’ın temel kurallarıyla ilgisini sormayı emperyalistlerden bekleyemeyiz. Çünkü, onlar zâten, İslâm ve müslümanlar aleyhinde bir zehirli ve ‘karşı propaganda’ yapmayı aslî işleri biliyorlar.
O hâlde, Müslüman olduğunu söyleyen her insan, İslâm’ın temel kurallarını da bilmek, ya da bilmiyorsa, en azından Müslümanlık adına hareket ettiğini söylememesi gerektiğini öğrenmek zorundadır.
*
Ve, Müslümanların bir savaş hukuku ve savaş ahlâkı vardır. Müslümanlar kendilerine saldıranlara karşı, elbette meşrû müdafaa hakkını haizdir, ama, sivil, savunmasız kitlelere saldıramaz.. Saldırmayana da saldırılamaz.. Ve her müslüman bilmek zorundadır ki, her ne olursa olsun her insan, potansiyel olarak eşref-i mahlukât / en üstün yaratık’tır.
Ama, ne yazık ki, bazıları, bu saldırıları mâzur göstermeye kalkışıyor. Hâlbuki, kadın ve çocuklar başta olmak üzere, hangi din veya ideolojiden olurlarsa olsunlar, sivil-savunmasız insanlara saldırılması, böylesi insanların öldürülmesi haramdır.
Bazıları, ‘küresel bir cihad vermekte olan kardeşlerinin eylemleri’ni desteklediklerini tekrarlayacaklardır, ama, bu gibi temelsiz iddialarla en büyük zarar, emperyalistlere değil, İslâm’a ve müslümanlara yapılmaktadır.
Emperyalistler-şeytanî güçler bizleri kadın, çocuk, savunmasız, silahsız sivil demeden on binler hâlinde öldürseler de, biz onlar gibi davranamayız.
Büyük müslüman bilge (merhûm) Ali İzzet Begoviç, sırblara, onların müslümanlara yaptıkları yöntemlerle karşılık vermek için izin isteyen askerlerine, ‘Onlar bizim düşmanlarımız; öğretmenlerimiz değil!.’ demiştir.
Biz müslümanlar bu çetin ahlâkî imtihanı kazanmak zorundayız.
*
Star