Müslümanlar ve kavramlar

Mustafa Özcan, Müslümanların sosyo-kültürel atmosferinde kavramların nasıl inşa edildiğine dikkat çekiyor.

Mustafa Özcan / Maarifin Sesi

Kitap şehidi

İslam’ın getirdiği orijinal kavramlar vardır.  Bunlardan birisi lafza-i celal olan Allah ifadesidir. Tanrıdan farklı özel bir kullanımdır. İlah kelimesine bir elif ilave edilerek bu kalıba yani Allah kalıbına ulaşılmıştır. En azından görüşlerden birisi budur.  Arapça harf arttıkça anlam da artar.  Mesela tanımlı bir din vardır karşılığında tanımsız dinler de vardır.  Tanımlı din veya özel din İslam’dır.  Öbürleri ise sıradan dinler kümesini temsil ederler. Bir din vardır bir de ‘ed din’ vardır ki  ‘ed din’ tarifeli bir dindir ve İslam’a tekabül ederler. Öbürleri sadece dindir. Özelliği yoktur. İzleri silinmiş ve kaybolmuştur.  Malezyalı Hıristiyanlar ve kimi Batılılar Allah kelimesinin asaletini görerek bunu devşirmek, kendilerine mal etmek ve benimsemek istemişlerdir. Şehit kelimesi de öyledir. Herkes yollarında ölenleri veya ideolojik olarak yoldaşlarını taziz etmek için şehit makamını ve rütbesini kullanmak istemişlerdir. Farklı ideolojileri temsil eden gruplar da ölülerini yüceltmek ve geridekileri özendirmek için onlara şehit rütbesi ve payesi veriyorlar. Hatta Allah’a inanmayan komunistler bile şehit metaforunu kullanıyorlar.  Şehit aldığı bu rütbe ile dünyada bile diri kalmaktadır. Dolayısıyla ezan, şehit ve Allah kelimeleri İslam damgasını taşımakta ve başkalarının da gıptasını çekmektedir.

Kimi meslekler kendi kayıplarına da şehit rütbesi vermek istemişlerdir. Bunlardan birisi de sufilerin öncülerinden Hallac’tır.  Kimileri Hallac için  ‘Sufilerin şehidi’ ifadesini kullanmıştır. Seyyidu’t taife yani sufilerin piri lakabıyla anılan Cüneyd’in tabakasından olan Ebu’l Hasan en Nuri için de vecdin şehidi denmiştir.  Taha Abdulbaki Surur adlı müellif Hüseyin Mansur veya Hallac-ı Mansur hakkında ‘şehid es Sufiyye’ adlı bir kitap kaleme almış ve onu sufilerin şehidi olarak tanımlamıştır. En azından fakihlerin bir kısmı bu düşüncede değildir. Sözgelimi Abdulkahir el Bağdadi Usuluddin adlı eserinde tasavvufun tartışmalı kişiliklerinden birisinin Hallac-ı Mansur olduğunu ifade etmiştir. Lakin tasavvuf edebiyatında imaj zenginleştirmek için kullanılan isim ve figürlerden birisidir.  Bundan dolayı da her kalıba giren efsanevi bir şahsiyet olmuştur. Kimilerine göre İsmaili daisidir.   Fransız ilahiyatçı Louis Massignon Hıristiyanlık ya da Hazreti İsa’nın hayatıyla Hallac arasında köprü kurmak istemiştir. Bu doğrultuda La  ‘La Passion de Hallaj/ Hallac’ın tutkusu’ adlı eserini kaleme almıştır.

Sufilerin şehidine mümasil bir de edebiyatçıların şehitleri vardır.  Bunlardan en bilinenlerden birisi de Mutezile mezhebinin ileri gelenlerinden ve Osmaniyyun (Hazreti Osman’ı yüceltenler) akımının önde gelen isimlerinden Cahız’dır.  Cahız da mecazen şehit kabul edilmiştir. Bunun nedeni de, kitaplara düşkünlüğü ve edindiği kitaplarla kurduğu kütüphanesinin kitapların ağırlığına dayanamayarak çökmesi ve üzerine yıkılması sonucu meyyit olmasıdır.    

Cahız’ın kitap tutkusu o dereceye varmıştır ki döneminde sahaflık yapanların dükkanlarını kiralar ve  geceleri kitapların yanında yatarak onları mütalaa edermiş. Belli ki hayatı boyu kitap toplamış ve sonunda onların altında kalarak can vermiştir. Eskiler bu durumlar için ‘el cezau min cinsi’l amel’ derler. Ceza işin türündendir.   Eşi ise kitaplar yüzünden kocası tarafından ihmale uğradığını düşünür ve kendince şöyle söylenirmiş:  Cahız’ın kitapları bana üç kumadan daha ağır geliyor!  

Cahız günümüzde yaşasaydı acaba hanımının şikayetini def etmek ve kaldırmak için elektronik kitaplar edinir ya da CD formatına yüklenen metinlerle iktifa eder miydi? Belki bu suretle kitap kalabalığı gider ama bu sefer de eşi Cahız’ı internet ortamından koparamayabilirdi?  Şimdi akademisyenlerden bir kısmı eşleriyle kitapların arasındaki niza ve çekişmeyi dindirmek ve sulh yolunu temlin etmek için bu yola sapıyorlar. Kitap yerine CD’ler ediniyorlar ya da okumalarını internet üzerinden yürütüyorlar!  

 Acaba bu suretle uzlaşma iklimini temin edebiliyorlar mı? Belki de en iyi  formül, kitap kurdu akademisyenlerin kitapsever bir eşle ya da karşı cinsten ve halden anlayan bir akademisyenle hayatını birleştirmesi olurdu. Hele evlerin apartman hatta apart olduğu bir ortamda kitaplar sadece zamandan çalmıyor aynı zamanda daralan mekandan da çalıyor! 

Kültür Sanat Haberleri

Bilgi, inanç ve eyleme yönelik bir ömür çaba: Sezai Karakoç
Genç Birikim dergisinin Kasım 2024 sayısı çıktı
Umran dergisinin 363. sayısı çıktı!
Dava ahlakına sahip bir Müslüman: Sezai Karakoç
Genç Birikim dergisinin Ekim 2024 (268'inci) sayısı çıktı